Aleviler’in Büyük Açmazı ve Karanlık Bir Çağ, Karanlık Bir Düzen “Üzüm üzüme baka baka kararır…” Aman ne yapıyorsun, niye yazıyorsun, sen kimsin, kime hizmet ediyorsun, böyle şeyler açık açık yazılır mı, herkes okuyor, bunları böyle kamuoyu önünde yazılı

Aleviler’in Büyük Açmazı ve Karanlık Bir Çağ, Karanlık Bir Düzen

“Üzüm üzüme baka baka kararır…” Aman ne yapıyorsun, niye yazıyorsun, sen kimsin, kime hizmet ediyorsun, böyle şeyler açık açık yazılır mı, herkes okuyor, bunları böyle kamuoyu önünde yazılır mı? Zaman zaman kurumlara, kişilere ve genel gidişata yönelik bazı eleştirilerim karşısında dedesinden, yazarına, akademisyenine, kurum başkanına değin bana tepki göstermeyen kalmadı. Kimisi yüzünü asıp, kimisi uzaklaştı bizlerden…

Daha öte, daha öte gitmelerini, tüm riyakârların tümüyle yaşamımdan çıkmalarını isterim…

Ben sadece yüreğimin, özümün, vicdanımın sesini dinleyerek hareket edip, yazıyorum. Üstelik kendi toplumumu çok mu çok sevip, yine de kendi toplumum içinde huzur bulsam da, bu beni halk dalkavukçusu yapmıyor.

Bir “Alevicilik”tir aldı gidiyor. Maşallah hepsi benden inançlı, benden çok biliyor, benden çok hizmet ediyor, benden çok düşünüyor yolu / kurumları…

20 yıl önce hangi gölgelerde gezdikleri belli olmayanlar, Aleviliği bize karşı savunmaya başladılar…

Çoğunlukla çok ciddi boyutlara varıp bu topluma, bu kurumlara ve daha da önemlisi Alevi – Bektaşi Yolu’na bunca zarar veren hiçbir konunun eleştirilmeden, üzerinde düşünmeden geçiştirilmesi bu topluma çok büyük zararlar verecek boyuttadır.

Ben kusursuz bir insan değilim, işimi gücümü bırakıp birileriyle uğraşma hastalığında olan bir insan da değilim…

Hele de hele de bu 30 yıllık Alevilik – Bektaşilik Araştırmalar çağında hatalarım da olmuştur. Çok yoğun çalışmalarım bu yanlışlarımın üstünü de örtmez elbette.

Ama “Alevicilik” yapıp Alevilik üzerinden şu veya bu şekilde geçinen insanların düştükleri vahim durumları artık kimse önemsemediğine göre ya ben gerçekten çok mu çok kırılgan olup, olayları büyütüp bunu kendime iş edindim ya da daha çok; toplumdaki yozlaşma ciddi boyutlara ulaştı… Kişiler değil derdim, tek tek kurumlar da değil…

30 yıldır benzer şeylerle zaman geçirirken, geleceğimizi kuracak önemli hamleler yapamadık… Gençlerimizin elinden tutamadık, bir araştırma – bilim merkezi kuramadık, ne edebiyattan, ne kültürden, ne tarihten, ne sosyolojiden, ne de mantıktan anlayan bir şekilde kurumlarımızı yenileyemedik… Altı üstü aynı insanlar, aynı sakız gibi çiğnenip ortaya atılan basit dedikodular…

Bir karanlık çağ kapanmış dediler pek inanmadım…

O karanlık yaşadığı müddetçe bir yerlerden sızıp bozuk kişiliği ile insanlara hakaret etmeye, küfretmeye, onları mahkemeye vermekle tehdit etmeye, onca yolsuzluk yaptı dendiği halde bunu başkaları için söyleyip, insanlara iftiralar atarak rahatlayan bir pisliğin devri bitti dediler… Hayırlı olsun, diyemedim… Orada çalıştığım zamanlar mecburen yan yana gelmek zorundaydık… Ama içindeki zifiri karanlık Aleviliğin aydınlığını da karartıyordu… Öyle aklanıp, paklanıp gitmiş sessiz sedasız… Sen niye gelmedin, diyenler olur… Siz oradaydınız, aklayıcı – paklayıcı Alevi deterjanları… Sizler belki bir şeyler söylersiniz… Ve toplumun yıllarını çalan hokkabazlar, menfaatperestler, uyanıklar, çıkarcılar… Vicdan terazisi çalışmıyor, hak / hukuk  / insanlık makinesi bin kez çevirse de temizleyemiyor… Çünkü çıkarsız, riyasız, yeni yeni apaydınlık gönüller lazım meydana…

30 yıldır, bu topluma ne kadar çok hizmet ettiğini söyleyip kendisini var etmek isteyenlerin bu topluma verecekleri çok şey yoktur…

Siz meydanları işgal edin, her zaman için bu toplumun bulunmaz Hint kumaşları olun… Aynı vesayeti sürdürün gitsin… Dünya böyle kurulmuş zaten güçlüler, sesi çok çıkanlar hep halkı… Bu mazlum bir toplumun üzerinden oyun oynayıp otokrat kafalarını hep var etmek isteyenler için de geçerli… Yani Alevi – Bektaşi toplumu da hokkabazların, dalkavukların, çıkar bezirgânlarının elinde oyuncak olmuş durumda…

Bir Alevi büyüğümüzün söylediği gibi; “senin gücün tüm kurumlara yetmeyeceğine göre oğlum akıllı ol, uğraşma boş ver gitsin…” bu söz genel bir kanı olmuş toplumda…

Kimseyle kavga etme niyetimiz yok, içip içip sarhoş olup ulu dergâhın bahçesine pislediği söylenen ve demir çubuklarla hırpalanıp hastanelerde günlerce yatan pisliklere demir çubuk indiremem…

Yine aynı şekilde içip içip Alevilerin temsilcisi olarak televizyonlara tele- vole kahramanı olurken, ülkücü Yaşar Dedelek’le kafa tokuşturan, Balkanlar’da Alevi Bektaşi toplumu üzerinde oyun oynayan TİKA’dan en çok projeyi alan, Hz. Ali’ye küfretmeyi maharet sayıp bunu iş edinmiş ve Avrupa’daki dostlarının çok sevip söyleşiler yaptırdığı bir başka sarhoşun Süleyman Soylu’nun da desteğiyle her yolu kullanıp bir kurumun başına tekrar gelmelerine benim değilse bile bu toplumun söyleyecek elbette ne sözü olabilir?

Bir yalama dede bozuntusu gerçek pirlerini bırakıp bir ilahiyatçıyı başının üstünde taşıyacak, birisi kendisini piri piran ilan edecek, birisi Bektaşiliği kullanıp kimseye danışmadan Bektaşi Tekkelerini ele geçirmek isteyecek… Kimisi Sünniliği en adice sömüren ve koyun satanlar gibi kurban ticareti yapar… Alt alta yazsan en az bin şey var…

Boş ver beyinsiz Ayhan boş ver…

Sana mı kaldı tümüyle bunlarla uğraşmak…

Kimi Süleyman Soylu’nun ve valilerin etekleri altında, kimisi köksüz ve inançsız İstanbul Büyük şehir Belediyesi Alevi Masası’nı sırtlamış götürüyor…

İşsiz kaldığın için mi bu kadar bağırıyorsun?

Yoksa “Yenikapı Festivali’” eleştirdiğin için Kayseri’den bir sanatçı hayranın sana söylediği “çamur olup, aç köpek” gibi havlayıp duruyorsun, tüm bunlara…

Yoksa kişiliksizleşen bu düzene isyan seslerin mi tüm bunlar?

Son nefesimi verinceye kadar kendimce bildiklerimi, başta kendi özüm olmak üzere kendimce tüm hataları eleştirmeye devam edeceğim…

Her zaman sevdalısı olduğum bu yolda olacağım…

Hiçbir kurum başkanı, dedesi, şunu bunu bize asla engel değildir, olamaz da…

 

Ayhan Aydın

20 Haziran 2022

 

Bir fotoğrafın bana düşündürdükleri…

 

Recep Tayyip Erdoğan; Her Gece Kâbus Görüyorum, Çağırın Gelsin, Ne İstiyorsa Verelim, Demiş…

Bir gün uykusundan uyanan Recep Tayyip Erdoğan kurmaylarını yanına çağırarak, yahu birisi beni her gece rüyamda çok rahatsız ediyor, bana kâbuslar gördürüyor. Bunu mutlaka görmemiz gerekir, onunla konuşmam gerekir, kendisinin isteği neyse onu ona vermemiz gerekir, yoksa benim halim pek perişan, diyor. Nedir, nicedir, bu haller diyen çok güvendiği birisine; daha ne olsun, adam yeryüzünde en az benim kadar kurnaz, zeki, iş bilir birisi. Ben koskoca ülkeyi nasıl ele geçirdiysem, o da milyonlarca insanın gözü önünde dünyanın en köklü Alevi – Bektaşi kurumlarından birisini ele geçirmiş, bir türlü gitmek istemiyor, demiş.

Her türlü hileyi, hurdayı öğrenmiş, orada kalmanın yolunu ne yapıp ne edip keşfetmiş, gitmiyor kardeşim. Bir de üstelik şimdi rüyalarıma giriyor, beni çok korkutuyor bu herif kardeşim, demiş.

Mutlaka çağırın gelsin, ne tür karanlık işleri varsa kapatalım gitsin, varsın böyle bir zındık herifle kendi toplumu ilgilensin, başımdan gitsin de, beni bir daha korkutmasın da ne olursa olsun. Sonra iktidarıma filan ortak olur belli mi olur bunun gibilere, elde edin, sesini kesin, neme lazım ne istiyorsa verin gitsin, onun yüzünü bir daha görmek istemiyorum.

İstanbul Valisi’ni özel olarak görevlendireceğim, ara sıra gitsin yoklasın, ben daha dayanamıyorum, bu ilk ve son kez karşılaşmamız olsun, çağırın gelsin, bir göreyim, vallahi billahi uykularım kaçıyor, her gece, her gece görmekten kalbime inecek, demiş.

 

(Beni işimden eden şerefsiz seni hiçbir zaman affetmeyeceğim…)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile