Aşık Veysel Yazım

Berfin Bahar Dergisi'nin Temmuz Sayısında Yayınlanan Aşık Veysel Yazım...

Selam ve sevgilerimle...

 

Bizim Yunus Kolu'ndan, Bir Büyük Ozan: Bizim Aşık Veysel'imiz...

 

Ben gidersem sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikar etme

Lâl olsun dillerin söyleme yâda

Garip bülbül gibi ahûzar etme

Zar etme hey zar etme hey zar etme hey

 

Cumhuriyetin temel değerleri, yalnızlık, vefasızlık, uzaklara özlem, gerçek ve benzersiz doğa aşkı ve sevdası, gerçek dost arayışı gibi nice konuları şiirlerinde ustalıkla işleyen Aşık Veysel, Cumhuriyet Döneminin en önemli halk ozanlarından birisidir.

Kendi çağındaki ve kendi çağından sonra yaşamış bir çok ozanı etkileyen Aşık Veysel'i aynı zamanda bir başka gelenek içerisinde de değerlendirmemiz gerekir.

Bence o; insanlık değerleriyle yoğrulmuş ve Yunus Emre gibi gerçek dost, en iyi insana ulaşma aşkı ve bu uğurdaki arayışı hiç bitmeyen, kendi özünü batıni kültür yolunda da bulan bir gelenek ozanıdır.

Taptuk Emre Dergahı'nda kendisini çekemeyenlerin öfkelerinden ve de çok sevdiği pirinin, kardeşi olarak bildiği kızıyla evlenmeye zorlanan Yunus Emre, tüm hayatını değiştirecek bir karara vararak, bir gece yarısı, ansızın canı gibi sevdiği ustası, babası, yol önderi olarak gördüğü Taptuk Emre'yi ve bu doğru görüp doğru gelenlerin "Tarik-i Müstakim" yani en temiz ve doğru yol belledikleri, buraya değil ki insanın, odunun bile eğrisi giremez, diyerek kırk yıl, ağaçlarla, kuşlarla, börtü böcekle sohbet ede ede, dağlardan dalı, budağı, kırığı olmayan odunları getirdiği evi olarak gördüğü erenler dergahını terk edip, gerçek yaşamın içine karışır.

Dünyanın nasıl çilelerle ve adeletsizlerle dolu bir yer olduğunu tüm hayatı boyunca iyice öğrenir. Sadece tasavvufçu, tekke şairi olarak değil de, zamanla yazdığı ölümsüz dizelerle dünyalı Yunus Emre olarak da bilinir, tanınır, sevilir.

Söylence budur ki, yaşı da ilerleyen, dergahın ve pirinin hasreti iyiden iyiye bağrını yakan Yunus Emre daha fazla dayanamayıp bir gün yolunu yine Taptuk Emre Dergahı'nda uğratır.

Fakat çözmesi gereken bir sorun vardır onun: ya piri Taptuk Emre, destursuz, icazetsiz dergâhı ve kendilerini terk etmesini affedememişse, kendisini görmek istemezse ne yapacaktı?

Bu duygu, düşünce ve karamsarlıklarla dergaha varınca, dergahın bahçesinde Taptuk Emre'nin eşi Ana Sultanı görür. Eline varıp, niyaz eder. Meramını anlatır. O da, Yunus, Taptuk Emre'n, pirin çok yaşlandı, artık gözleri çok iyi görmüyor. Sen şöyle kapının eşiğine uzanırsın, o da oradan geçerken ayağı sana değince, bu nedir, kimdir? diye sorar. Ben de Yunus, derim. Eğer hangi Yunus, Bizim Yunus mu, derse o zaman bilki pirin seni affetmiş demektir.

"Ezelden beri benim fikrim / Enel Hakk idi zikrim" diyen Yunus Emre; Batıni yolda insanı en kutsal varlık bilip "Hakk ademdedir", diyen ve 922 yılda Bağdat'ta, görüşlerinden dolayı katledilen Hallac-ı Mansur'un dünya görüşünü benimseyip, onun yolundan gitmiş Anadolu'nun bilge, hümanist ve bu toprakların en büyük ozanlarından birisi olmuştur. Yunus Emre kendisinden sonra bir büyük halk ozanlığı geleneğinin bu topraklarda yeşermesini sağlamıştır.

İşte aynen Yunus Emre gibi bir Alevi olmasına, Alevi yolunda yürümesine rağmen yine Yunus Emre gibi şiirlerinde bu inancın şifreleri olan sözcüklerle, kavramlarla, terimlerle değil de; bizzat yaşam dolu şiirleriyle Aleviliğin de değerleri olan konularla örer şiirlerini Aşık Veysel.

Çağının sorunları, doğruluk, güzellik, dürüst insan ve toplum anlayışı, benzersiz doğa sevdası görülür onca zaman geç de de değerinden bir şey kaybetmeyen şiirlerinde.

Erdoğan Alkan "Kör Oldum Veysel Oldum"derken onu çevreleyen şartların Aşık Veysel'i Aşık Veysel yaptığını belirtir.

Aşık Veysel; Koca Ahmet Yesevi'den, Dedem Korkut'a, oradan ve Yunus Emre ve cümle Anadolu ozanların sürdüğü yolda ilerlemiş Türk Kültürünün ve bu toprakların en ölümsüz seslerinden birisi olmuştur.

Şiirlerinin gücü, konu çeşitliliği, dilinin, anlatımının sadeliği, işlediği konulardaki derinlik onun yaşadığı günleri aşıp geleceğe taşıyacağımız büyük bir değerimiz olmasını sağlamıştır.

Bir sevda insanı olan Aşık Veysel hiç durmadan, içindeki derin hislerin her birisini bir başka aydınlık duyguyla ve farklı dünyalara götürüp ve kendi çizdiği rotasında bizleri peşinden sürüklemiştir.

Onun Toprağı; yaratan, üreten, açları doyuran ve tüm kirleri, kötülükleri örterek, insanın karanlık noktalarından, verimli aydınlık yarınlar çıkmasını sağlayan, tüm dünya insanlığının akıl ürünü ekinlerinin filizlendiği, "Adem Ata/ Havva Ana"yı da, her türlü yaratıyı bize veren yaşamın bizzat ta kendisidir.

Onun dağları, sulak yaylaları, çayırların, çimenlerin içindedir.

Her daim güzeller ve çiçek açmış ağaçlarıyla Aşık Veysel, her daim dünyayı güzellikler içinde, aydınlıklar içinde düşler, betimler.

Toprak yurttur. Yurt korunduğun, hayatını borçlu olduğun en önemi sığınağındır.

Toprağın yoksa yurdun da yoktur. Yurdun yoksa her an yok olabileceğin, sonsuza kadar kaybolacağın bir karanlıktasın demektir.

O yüzden Aşık Veysel'de yaşam, toprakla ve yurtla anlamlıdır. İşte yurdun ve bayrağın varsa, üstünde çayır çimen dağların da olur, türlü güzellikler de olur, gelinlik kızlar o zaman yaylalara çıkabilirler, atlar o verimli ovalarda bir baştan bir başa coşkuyla koşabilir, binbir renkli çiçekler, derin kökler gibi yaşam fışkıran dallarıyla ağaçlar o zaman sonsuza kadar aydınlıkta boy verebilirler.

O zaman yaşam olur, o zaman insanlar dost olabilir, işte o zaman da insan ölse bile dostları onu hatırlayıp, yad edebilirler.

Böylece bu fani dünyadan geçsek de, göksel varlığa varsak da, en ölümsüz dostlukla, bir yurdu olan insanların gönüllerinde bizler sonsuza kadar yaşayabiliriz.

Beni hor görme kardeşim

Sen altınsın ben tunç muyum

Aynı vardan var olmuşuz

Sen gümüşsün ben saç mıyım (Aşık Veysel)

...

Şaşma gönül doğru yoldan

Meydan almaz kuru bühtan

Saz çalarlar sarı telden

Yanık gelir ses ıraktan (Aşık Veysel)

Aşık Veysel de bir çok Alevi ozan gibi aslında "dergâh- tekke- ocak- makamından / usta aşık- pir elinden" geçmiştir.

 

1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun gereği Hacı Bektaş Dergahı kapatılınca orada bulunan bazı dervişlerin Aşık Veysel'in memleketi olan Sivas, Şarkışla Sivrialan yakınlarında bu gelenegi sürdurdukleri çok iyi biliniyor. Aşık Veysel de "Bektaşi Meclisleri/ Muhabbetleri" düzenleyen bu canlarla sayisiz kez bir arada olmuş, onların düşüncelerinden yararlanmıştır.

Sivas, Hafik, Yalıncak Sultan Ocağı'na bizzat gitmiş, bu ocak dedelerinden feyz almış, hatta ikinci evliliğini bu ocaktaki bir bacıyla yapmıştır. Sivas Divriği Çamşıhı yöresi dede ve aşıklarıyla bir araya gelmiş, onlardan çok etkilenmiş,

Alevi inanç dünyasının sır perdelerini onlarla aralamıştır.

Alevi - Bektaşî Yolu'nda öğretinin temeli "insan-ı kamil" olmaktır. Yani, gönül kırmayan, herkesin sevgisini kazanmış bir olgun insan olabilme çizgisinde, "Dört Kapı / Kırk Makamdan" geçip, "Edep - Erkan" usulünce toplumda oturmasını, konuşmasını, kalkmasını bilip, "kamu alem / cümle alem birdir bize" denilen, "72 milleti bir nazarda" görüp, cümle canlı mahlukları özünden yaratan Tanrı'nın birer parçası olan "cihan alemi", kendi özünde "Cem edip", insanlık yolunda bir menzil kazanmaktır tüm hüner.

İşte Aşık Veysel insan, doğa ve yurt sevgisiyle yoğrulmuş Anadolu Hümanizması olarak bilinen ve Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Seyyid Ali Sultan / Kızıldeli, Virani, Yemini, Kul Himmet, Teslim Abdal, Pir Sultan Abdal gibi eren ve evliyaların, ozanların yolundan giden bu geleneğin cumhuriyet dönemindeki bir önemli ozanıdır.

 

Seherde ağlayan bülbül

Sen ağlama ben ağlayım

Ciğerim dağlayan bülbül

Sen ağlama ben ağlayım bülbül ey (Aşık Veysel)

 

Aşık Veysel de sadece kendi haline değil, ağlayanla ağlayan, gülenle gülen bir insan olarak yüreği ezik insanların duygularına da tercüman olan bir duygu ozanıdır.

Ozan bilge insandır; sezgi gücü çok yüksek, benliğini aşıp toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket ederken tüm yeryüzü insanlığının değerlerini kendi değeri ve sorunlarını ise kendi sorunu olarak bilen insandır.

Aşık İhsani'nin dediği gibi "Sorumluyum Ben Çağından / Dik Dağımdan Düz Ovamdan / Sömürüyü Toprağımdan / Kovana Dek Yazacağım"

Aşık Veysel'in toplumcu şiirlerinin olmadığı, devlet düzeninin yanında yer alıp, yaşanan haksızlıkları dile getirmediği yönünde bazı eleştiriler vardır.

Her bir ozanın dünyaya, olaylara, yaşama bakışları birbirinden çok farklıdır.

O yurduna sevdalı, yurdunun sorunlarına duyarlı bir doğa ve halk aşığıdır.

Ama unutmamak gerekir ki, Aşık Veysel daha çok "insan- toplum- doğa" bağlamında bir geleneğin sürdürümcüsüdür.

 

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz (Aşık Veysel)

...

Aslıma karışıp toprak olunca

Çiçek olur mezarımı süslerim

Dağlar yeşil giyer bulutlar ağlar

Gökyüzünde dalgalanır seslerim (Aşık Veysel)

 

Aşık Veysel yaşamın tüm güzelliklerini hissedip, yaşama bağlansa da her ozan gibi o da yalnız bir insandır, derdini tam anlatamayan, tam anlaşılamayan, zaman zaman kendi kendisiyle başbaşa kalınca hüznünü bağrına bastığı bağlamasıyla paylaşan bir yaralı yürektir.

Hayatın ilk baharında yediği ilk darbe değildir sadece ondaki derin yaralar, eşinin onu terk etmesi, evladını kaybetmesi, köylülerinden ve akrabalarından yeterli ilgiyi görmemesi de onun hüzünlerini arttıran faktörlerdir.

 

Ayrılık günleri geldi dayandı

Eğlenip burada kalan elveda

Eridi cesedim yüreğim yandı

Sinem delik delik delen elveda (Aşık Veysel)

 

Her ozan gibi sevdası, arayışı, yakarışı, özlemi hiç bitmeyen Aşık Veysel; Anadolu gezilerinde, seyahatlerinde, okullarda, sahnelerde sazını çalıp, benzersiz sesiyle evrene seslenirken, yüreğiyle insanlığa dokunmak istemiş, insanlık özlemi hiç bitip tükenmemiş, insandan umudunu hiç kesmemiştir.

Ama Aşık Veysel köklerinin ne olduğunu da her zaman bilen, bir ozanlık geleneğinin içinde bir kimliğe sahip olduğunu hiç unutmayan bir ozandır.

Aşık Veysel yurduna sevdalı, "Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil" diyen Yunus Emre'nin insan severliğiyle dolu olduğunu görürüz.

O

 

"Hak'a minnet canum külli nur oldı

İçüm taşum nur ile ma'mur oldı

Uyandı devletüm gaflet habından

Bir ile varlığım külli Bir oldı"

Diyen Kaygusuz Abdal,

 

"Bakıp cemal-i yare çağırırım dost dost

Dil oldu pare pare çağırırım dost dost

Aşkın ile dolmuşum zühdümü yanılmışım

Mest-i müdam olmuşum çağırırım dost dost"

 

Diyen Niyazi Mısri,

 

İnsan insan derler idi

İnsan nedir şimdi bildim

Can can deyu söylerler idi

Ben can nedir şimdi bildim

 

Diyen Muhittin Abdal

 

Gibi batini tasavvuf yolunu süren ozanların kolundan gelen bir gelenek ozanıdır.

Cumhuriyetin değerlerini, okumanın, kalkınmanın önemini, birlik ve beraberlik duygularının kutsallığına inanmış, yazdığı ölümsüz dizeler dünya durdukça yaşayacak bir büyük değerimizdir.

Anısı önünde eğiliyoruz.

 

Ayhan Aydın

16 Haziran 2023

 

Berfin Bahar, Aylık Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi, Yıl: 28, Sayı: 305, Temmuz 2023, Sayfa: 12-14, İstanbul

 

Ben gidersem sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikar etme

Lâl olsun dillerin söyleme yâda

Garip bülbül gibi ahûzar etme

Zar etme hey zar etme hey zar etme

 

Benim her derdime ortak sen oldun

Ağlarsam ağladın gülersem güldün

Sazım bu sesleri turnadan mı aldın

Pençe vurup sarı teli sızlatma

 

Sızlatma hey sızlatma hey sızlatma

Bahçada dut iken bilmezdin sazı

Bülbül konar mıydı dalına bazı

Hangi kuştan aldın sen bu avazı

Söyle doğrusunu gel inkar etme

İnkar etme hey inkar etme hey inkar etme

 

Sen petek misali Veysel de arı

İnleşir beraber yapardık balı

Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı

Ben babamı sen ustanı unutma

 

Unutma hey unutma hey unutma

 

Çiğdem der ki ben elayım

Yiğit başına belayım

Hepisinden ben alayım

Benden ala çiçek var mı

 

Al baharlı mavi dağlar

Yarim gurbet elde ağlar

Lale der ki behey Tanrı

Neden benim boynum eğri

 

Yardan ayrı düştüm gayrı

Benden ala çiçek var mı

Al baharlı mavi dağlar

Yarim gurbet elde ağlar

Nevruz der ki ben nazlıyım

 

Sarp kayalarda gizliyim

Mavi donlu gökyüzlüyüm

Benden ala çiçek var mı

Al baharlı mavi dağlar

Yarim gurbet elde ağlar

Nevruz der ki ben nazlıyım

 

Sarp kayalarda gizliyim

Mavi donlu gökyüzlüyüm

Benden ala çiçek var mı

Al baharlı mavi dağlar

 

Yarim gurbet elde ağlar

Sümbül der ki boynum uzun

Yapraklarım düzüm düzüm

Beni ak gerdana dizin

Benden ala çiçek var mı

 

Abone Koşulları: Yurtiçi Yıllık (12 Sayı): 600 TL. Kitap Armağanlı Abonelik: 750 TL / Cezaevlerine; Yıllık (12 Sayı): 300 TL. Resmi Kurum-Kuruluşlara; 12 Sayı: 900 TL Resmi Kurumlara Birim Fiyatı: 75 TL. / KKTC: 12 Sayı, 720 TL Yurtdışı: 12 Sayı, Avrupa: 85 Euro; ABD ve Uzakdoğu: 90 Dolar, (Yurtiçi ve yurtdışı abone bedelinin Türkiye İş Bankası İstanbul - Cağaloğlu Şb. Berfin Basın ve Tic. Ltd. Şti. 1095-558371 nolu TL. hesabına yatırılması rica olunur.) Posta Çeki No: Befin Basın Yayın Tic. Ltd. Şti., 5096824

Adres: Cağaloğlu Yokuşu, Evren Han, No: 29 / 62 Cağaloğlu 34112 - İSTANBUL / Tel: (0.212) 513 79 00 Faks: (0.212) 512 37 20

www.berfin.net / e-posta Adresi: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile