ALEVİ - BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

ALEVİ - BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

AYHAN AYDIN

Tarihsel Süreç

Aslında Alevi-Bektaşi toplumunun belli amaca yönelik ortak, bilinçli ve sürekliliği olan kurumlaşmalar yani örgütler kurma geleneklerinin olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Cem ibadeti aslında başlı başına bir inanç/kültür/sosyal örgütlülüğü ifade eder.

Örgütten kasıt eğer insanları belli idealler etrafında toplayıp, kenetlenmeyi o topluluğun ortak yararları için bir arada yaşamayı hedefleyen birlikteliklerse bunun cemlerde olduğunu söylemek gerekir.

Köyün, belli bir bölgenin, belli bir aşirete mensup insanların manevi önderi olan dede, baba gibi kutsal kimliğe sahip insanların;  en azında bazı davranış kalıplarının, onların kendilerine bağlı insan topluluklarının lideri ve doğal yönlendiricisi oldukları gerçeği bilinmektedir.

Salt ibadet boyutunda değil, aksiyoner olarak kendisine mensup insan topluluğunun haklarını koruma yönünde de, aktif görevler üstlenen dede ve baba olarak nitelendirilen Alevi-Bektaşi inanç önderleri sadece topluma değil yöneticilere, diğer inanç guruplarına da etki edebilme ve onları eleştirme, kendi inanç gurubundaki insanlarını haklarını korumaya yönelik tavırlar alabilme gücüne sahiptirler.

Kitleleri harekete geçirebilen inanç önderlerinin inancın ve toplumun ortak yararı için bir misyonerden ziyade, toplumu ve yönetimi yönlendiren birer kimliklerinin olduğunu söylemek gerekir.

Unutulmamalıdır ki Anadolu tarihinin en büyük halk hareketi sayılan Babailer İsyanı’nın liderleri dede/baba kimlikleriyle ön plana çıkan Baba İlyas ve Baba İshak’tır.

Yine büyük bir devletin kurulmasına ön ayak olan Şah İsmail Hatayi’nin de bir ocakzede, Erdebil Dergahı’nın manevi önderi olduğu gerçeği de gözden ırak tutulmamalıdır.

Yüzyıllar boyu Alevi/Bektaşi yüz binlerce insanın ibadetlerini yönlendiren ana kaynaklardan birisi de dergahlar, tekkeler, ocak merkezleri olmuştur.

Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce büyük dergah ve binlerce tekke ile ocak merkezi insanların bir arada kaynaştıkları, birçok şeyi paylaştıkları zaman zaman kendileriyle ilgili kararları aldıkları ana merkezler olmuştur.

Hacı Bektaş Dergahı tarihte neredeyse tüm Alevi Bektaşi toplumu üzerinde etki gücüne sahip ana merkez olmuştur.

Bunun yanı sıra Antalya Abdal Musa Dergahı ile İstanbul’daki Dergahlar; Doğu Anadolu bölgesinde özellikle yoğun bir şekilde hayat alanı bulan ocak merkezleri yüz binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyen, yönlendiren mekanlar olmuşlardır.

Alevilerin – Bektaşilerin dini/ruhani lideri pozisyonundaki Hacı Bektaş Çelebisi/Çelebileri, dede ve babalar insanlar üzerinde bir otoriteye sahiptirler.

Aynı şekilde yine Hacı Bektaş Merkezindeki yaşam alanı bulan ve doğrudan Bektaşiliği etkileyen Dedebaba/dedebabalar da büyük bir kitle üzerinde önemli bir etkiye sahiptiler.

Dergahlarda bir tarikat disiplini altında eğitimlerini alırken, dergahların halka hizmet vermesini de sağlayan binlerce dede, baba, derviş, ozan, aşık buraların birer eğitim, kültür birimleri olmalarını da sağlamışlardır.

Her sene yüz binlerce insanın barınma, yeme, ibadet, ziyaret etme ihtiyaçlarını karşılayan ve sadece Anadolu, Balkanlarda değil Ortadoğu’da, Mısır’da çok büyük bir coğrafyada hizmet veren dergah ve tekkeler bu inancın misyonerleri ve liderleri olan inanç önderlerinin de yetiştiği, sürekli seyahatlerle doğal bir iletişimin olduğu hem barınma, beslenme, hem de eğitim merkezleri olarak bir nevi örgütlü bir toplumun alt yapısını oluşturmuştur.

Fakat devletle ilişkileri her zaman problemli olmuş olan Aleviler/Bektaşiler sürekli büyük haksızlıklara uğramışlar zaman zaman hep birlikte ayaklanmış, zaman zaman hep birlikte kitlesel kıyımlara uğramışlardır.

Osmanlının Dergahların topluma dönük çalışmalarından ötürü desteklemesine rağmen, politikası gereği bazen de toptan insanlarla birlikte dergah, tekke merkezleri de yok edilmiştir. Bunun en trajik örneği 1826’daki II. Mahmut zamanında yaşanan Bektaşi katliamlarıdır.

Cumhuriyet Dönemi ve Aleviler/Bektaşiler

Her şeye karşın bu dergahların toplum üzerindeki önemli etkileri hiçbir zaman tükenmemiştir. Nihayetinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk Hacı Bektaş Dergahı’nı ziyaret ederek burada bulunan manevi lider Hacı Bektaş Çelebisi’nden, Cemalettin Çelebi’den, destek almıştır.

Aleviler/Bektaşiler çok uzun süre büyük acılar çektikleri Osmanlı yönetiminin yerine geçen ve Batı Demokrasilerini örnek alan Cumhuriyet idaresine çok sıcak baktılar ve bu idarenin en önemli savucuları oldular toplum olarak.

Elbette Aleviliğin tümüyle laik, demokratik, cumhuriyetçi bir yapıda olduğunu söylemenin şeklen imkanı yoktur. Çünkü Alevilik nihayetinde bir inanç olayıdır. Diğer yapılar günümüz çağdaş dünyasının değerleridir. O yüzden bu değerlere hangi ırktan, dinden, mezhepten, inançtan, kökten gelirse gelsin tüm insanların sahip olma olasılıkları vardır.

Fakat bir gerçeği de ifade etmek gerekirse bu temel değerlere sahip çıkma konusunda Alevi/Bektaşi topluluğunun, Türkiye’deki ülke nüfusunun çoğunluğunu elinde tutan Sünni İslam anlayışını benimseyen insanlardan daha ısrarlı oldukları da bir gerçektir.

Bunun en temel nedenlerinden birisi Alevi-Bektaşi İslam anlayışının gerek inanç, gerek kültür pratiklerinde bu değerleri kapsayabilen alanlar olması iken, bir başka neden de, Alevi/Bektaşilerin daha muhafazakar bir yaşam tarzı süren Sünni Müslümanlardan ve Osmanlı devlet yönetiminden çok çekmiş olmalarıdır.

Atatürk’ün öncülüğünde verilen ulusal Kurtuluş Savaşı’nda bağımsızlıktan yana tavırlarıyla dikkat çeken Alevi/Bektaşiler, cumhuriyetin temel niteliklerine de sahip çıkma, onları yaşama geçirme konusunda da önemli rol oynamışlardır.

Bir kere zaten toplumsal yaşamlarında fazla yeri olmayan Arapça’dan Latin Alfabesi’ne geçişte en hızlı adaptasyon Alevi/Bektaşiler’den gelmiştir.

Buna benzer sayısız alanda devrim kanunlarının uygulama alanı bulduğu toplum kesimleri içinde hep Aleviler/Bektaşiler var olagelmiştir.

Ama elbette eyyamcılık yapmamak, her şeyi abartmamakta faydalı olacaktır.

Bir bütün olarak tüm Alevilerin Bektaşilerin tümden tam anlamıyla laik, demokrat, devrimci olduğunu söylemek imkansızdır. Burada kastedilen genel toplumsal yaklaşımlar meselesidir.

Eşitlikçi, özgürlükçü yapılarıyla; eğitime önem veren, sürekli okumayı destekleyen Alevi/Bektaşi kesimi Türkiye’deki sosyalist sol hareketin de temel alt tabanını oluşturmuş, bu konuda özellikle üniversiteli Alevi gençlerinin aktifliği dikkat çekmiştir. Bu arada sosyalist partilerin de en önemli destekçileri arasında Aleviler hep ön cephelerde yer almışlardır. Sendikaların, derneklerin yine en büyük tabanlarını Aleviler oluşturmuştur. Çoğunlukla dar gelirli, işçi, çiftçi işlerinde çalışan Alevilerin ekonomik yönden de çıkış yollarını sosyalist bir düzende aradıklarını söylemek abartı sayılmaz. Ama ne hikmetse hiçbir zaman bu örgütlerde yönetici manada ilerlememişler-ilerleyememişlerdir.

Siyasi Partiler ve Alevi/Bektaşiler

Türkiye’deki liberal sağ politikalara az da olsa ilgi gösteren Alevi/Bektaşi kesiminde son elli yıllık sürece kadar inanç, kültür ve gelenekleri yaşayan ve daha çok kırda yaşamlarını sürdüren gelenekçi büyük bir kesimin de olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Bu önemli kesim cemlerini sürdürmeye devam ederken, siyasi olaylardan uzak, daha çok da artık neredeyse klasikleşmiş şekliyle Atatürk’ün kurduğu ve bir sosyal demokrat parti sayılabilecek CHP’nin mirasına sahip çıkmışlardır.

1960’lı yıllardan sonra sosyalist sol hareket dışında birçok siyasi parti, dernek vb. kurulması Türkiye’nin dünyadaki örneklerinde olduğu gibi radikal soldan, radikal sağa neredeyse her siyasi aksiyonu kucaklayabilen örgüsünün içinde Aleviler kendi inanç ve kültür kimlikleriyle ilgili yoğun bir çabaya girmeden, hep farklı pencerelerden kendi sorunlara bakmış, hep başkalarından ve kendilerine yabancı olan kurtuluş reçetelerinin peşinde koşmuşlardır.

1966 Temmuzunda yayınlanan Cem Dergisi ise Türkiye’deki ilk ciddi Alevi yayın organı olması yanı sıra, bu dergi daha sonra Alevilerin ilk siyasi parti deneyimleri olan Birlik Partisi’nin de kurumlaşmasına ön ayak olmuştur.

Alevi varlığının görmezlikten gelindiği, Alevilerin haklarının yine gaspetilmeye devam ettiği ve Alevilere yönelik yine tarihteki bazı baskıların baş göstermesi sonucu bu yapıların ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Diyanet İşleri Başkanı’nın Aleviliğin bittiğini söylemesi, Muğla Ortaca’da Alevililere yönelik baskılar vb. bu hareketliliği arttırmıştır.

Birlik Partisi’nin Alevi toplumunu kucaklamaktan uzak görüntüsü, liberal sağ kanatta yer alan ve Alevilerin önemli bir kısmının desteklemediği DP. Çizgisinde, AP. Çizgisinde politikalar yürütebilmesi ve nihayetinde birçok seçilmiş milletvekilinin bu partiye geçmesi sonucunda halkın bu partiye ilgisi hemen hemen tümüyle bitmiştir. Ayrıca siyasete giren ve yukarda bahsettiğimiz Anadolu Alevi/Bektaşi toplumu üzerinde önemli etkiye sahip Hacı Bektaş’ın evlatları olduğu söylenen Çelebilerin yani Ulusoy ismini taşıyan aileden kimi insanların inanca siyaseti karıştırmaları, yine Birlik Partisi’nde para karşılığı AP.’ne geçmeleri halka büyük düş kırıklığı yaratmış ve halkın onlara da ilgisine ağır darbeler inmiştir. Sonuçta Alevilerin ilk ciddi siyasi parti denemelerinde başarılı olamadıkları söylenebilir.

Radikal sol ve sağ guruplar arasındaki çekişmenin çatışmaya ve Türkiye’de bir iç çatışmaya dönüşmesi boyutunda yani 1970/1980 arasında Türkiye’de yaşanan siyasi kargaşadan en fazla Alevilerin zarar gördüğünü söylemek abartı olmaz.

Radikal sol guruplar içinde yer alan ve sosyalist bir dünya görüşü için mücadele veren özellikle genç kuşak Alevi kitlesiyle eski kuşak Aleviler arasında derin görüş ayrılıkları ve çatışmaları yaşanırken; bir bütün olarak tutucu ve sağcı Sünni Müslümanlar tarafından Aleviler boy hedefi haline getirilmişlerdir.

Toplu kıyımlara varan saldırılarla Aleviler can güvenliklerini kaybetmişlerdir. Büyük kentlere hızlı göçler yanı sıra, yurtdışına da işçi olarak giden Aleviler arasında bu olaylardan da kaçıp kurtulmak isteyenlerin sayıları hiç de az değildir.

CHP ile radikal sol guruplar arasında sıkışan Alevilere bu iki yapının da yardımcı olamadığını, toplu katliama uğradıkları Kahramanmaraş Olaylarında (1978) çok sevdikleri Bülent Ecevit’in başbakan, Sivas Olayları (1993) esnasında da yine çok sevdikleri meşhur ordu komutanı ve devlet adamı İsmet İnönü’nün oğlu Prof. Dr. Erdal İnönü’nün iktidarda olduğu birer gerçektir. Tabanını oluşturdukları radikal illegal sol örgütlerin yönetim kadrolarında yer alamayan Alevilere bu örgütlerin de hiçbir fayda sağlamadıklarını söylemek gerekir.

Dernekler

Her ne kadar 1978 yılından önce de çeşitli isimlerde Alevilikle-Bektaşilikle ilgili dernekler kurulmuşsa bu derneklerin yerel kaldığını, Alevilikle-Bektaşilikle ilgili ciddi çalışmalar yapmadıklarını söylemek gerekir. 1978 yılında kurulan Hacı Bektaş Derneği kendinden sonra çeşitli derneklerin kurulmasına vesile olmuştur. Bu arada Karacaahmet Sultan Derneği’nin, Erzincan Kemaliye Ocak Köyü Derneği’nin, Malatya Arapkir Onar Köyü Derneği’nin tarihinin de eskilere dayandığını söylemek gerekir.

1988 yılında kurulan Pir Sultan Abdal Derneği gibi çok örgün ve yaygın kurumlar gibi günümüzde sayıları yüzlerle ifade edilen Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan, Abdal Musa gibi kutsal Alevi önderlerinin isimlerini taşıyan dernekler dışında binlerce köy derneği ve yerel derneklerin de varlığından bahsetmekte yarar var.

Vakıflar - Cemevleri

Dergahların vakıf arazileri olup bunlar üzerinde dergah yararına çalışmalar yapmaları nedeniyle Aleviler - Bektaşilerin vakıf kavramına uzak olmasalar da günümüzdeki anlamda vakıflaşmanın, vakıf kurmanın Alevi/Bektaşi camianın fazla ilgilendikleri alanlar olmadıkları görülmektedir. İstisnai bir yapıya sahip olan CEM Vakfı haricinde, Alevilerin yakın zamana kadar bu alana ilgi duymadıkları kurulan vakıfların, kuruluş tarihlerinden de anlaşılabilir.

Şahkulu Sultan Vakfı, Karacaahmet  Vakfı, Gazi Mahallesi Cemevi Vakfı, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Merkezi Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nden ayrılanlar tarafından kurulan Pir Sultan 2 Temmuz Eğitim ve Kültür Vakfı’nın çoğu son 10-15 yılda kurulan vakıflardır.

Aleviliğin İslam içinde bir inanç olduğundan yola çıkarak kuruluş amaçlarını ve çalışmalarını bu eksende sürdüren kurumların ortak özelliği bunların ibadet konularına, ibadet mekanlarına, inançsal etkinliklere ağırlık vermeleridir.

CEM Vakfı başka olmak üzere başta İstanbul olmak üzere çeşitli köklü inanç merkezlerini yaşatıp geliştirmek gayeleriyle kurulan Karacaahmet, Şahkulu, Garipdede, Erikli Baba, Abdal Musa, Süceattin Veli vb., Kartal Cemevi, Gazi Mahallesi, Hacı Bektaş Vakfı, Hüseyin Gazi Vakfı, Eskişehir Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı gibi çeşitli cemevleri çevresinde örgütlenen vakıf ve derneklerde Aleviliğin/Bektaşilin bir İslam inancı olduğu yorumundan hareketle, bu boyutlu çalışmalar vardır. Bu tip kurumlarda gerek kurum merkezlerinde, gerek şubelerinde veya dergahların bulundukları alanlarla, cemevlerinde yoğun bir şekilde halkla bire bir iletişim halinde, halka hizmet esası gözetilerek görev yapılmaktadır.

Alevilerin/Bektaşilerin Günümüzdeki En Önemli Sorunları

Yukarıda aslında dolaylı olarak sıraladığımız problemlerle ilgili ara bir toplam yapmak gerekirse:

Devletle İlişkiler ve Devletle Sorunlar

Genel Anlamda Devletin Alevilere Yaklaşımı

Aleviler devlet ve hükümetlerle ilişkileri büyük ölçüde problemli bir alanı işaret eder. 1500’lü yıllardan sonra özellikle belirgin şekilde kırılmaya başlayan bu ilişkilerin günümüzde de düzeldiğini söyleyemeyiz. Yavuz Sultan Selim ile Alevilerin lideri pozisyonundaki Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı iki devlet arasındaki bir savaştan ziyade, iki ayrı Türk inanç sisteminin de bir ölçüde çatışmasının yansımasıydı. Şah İsmail tarafını tutan Anadolu’daki Alevi Türkmen boyları bunu çok pahalıya ödemişler, on birlerce Alevi devlet aleyhine çalışmaktan dolayı, farklı bir inancı benimsemelerinden dolayı, devletin inanç ve yönetim anlayışını kabul etmemelerinden dolayı öldürülmüşlerdir.

Sünni din adamlarını yanına alan Yavuz Sultan Selim ve kendinden sonra tahta oturan tüm padişahların, Osmanlı yöneticilerinin Alevilere bakışları hiçbir zaman iyi olmamıştır. Aleviler devamlı suçlu gibi görülürken onlar üzerinde de çok ciddi devlet baskıları uygulanmıştır.

Bugün devlet (bürokrasi) ve Sünni kesimle yaşanan problemlerin ana kaynağı aslında Arap değerlerini Anadolu’da gerici bir anlayışla hakim kılmak isteyen gerici Sünni ulema ve devlet yöneticilerinin işbirliğiyle Alevilerin düşman, sapmış, bölücü, ayaklanıcı, ajan vb. bir görülmesi olayıdır.

Bu yüzyıllar boyunca medreselerde, camiilerde, orduda, yönetimde hep böyle biline biline kasıtlı olarak işlene işlene bugünlere gelinmiştir.

Fetvalarda, fermanlarda Alevilere – Bektaşilere (Kızılbaşlara, Rafizilere) devlet tarafından nasıl kötü gözle bakıldığını yoruma gerek kalmaksızın görmek olanaklıdır. Günümüz yazarlarından Ahmet Hezarfen’in Başbakanlık Osmanlı Devlet Arşivleri’nden derlediği yüzlerce belge incelenince bu somut olarak görülür.

Geçmişte sapkın bir inanç sistemi, devletin kurallarına asi olan şakiler, Şah İsmail’in işbirlikçileri vb. görüntüsünde olan Aleviler, Cumhuriyet döneminde de Komünistlerin Türkiye’deki ajanları, uzantıları, bölücü, terörist insanlar olarak anılmaya başlanmıştır.

Alevilerin dinsiz olduğu, komünist oldukları, ki komünizm Türkiye’de çok uzun yıllar boyunca başlı başına suç unsuruydu, terörist oldukları söylenmiştir.

İktidarda bulunan sağ iktidarlar döneminde olduğu gibi sol iktidarlar döneminde de Alevilere yönelik katliam boyutundaki saldırılar devam etmiştir.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

Aleviler artık bölücü, dinsiz vb. olarak anılmak istememektedirler. Devlet yönetiminden bu anlayışın tümüyle temizlenmesini istemektedirler. 

Tanınma İsteği

Aleviler-Bektaşiler artık gerçek kimlikleriyle devletin tüm birimlerinde tanınmak, Alevi/Bektaşi olmalarından ötürü kınanmamak, ayrımcı muameleye tabii tutulmamak istemektedirler.

Bugün hala işe alışlarda, orduda, okulda, kamu alanında insanlar Alevi/Bektaşi olmalarından ötürü ayrımcı muameleye tabii tutulmaktadırlar. Alevi olmalarından dolayı işten atılan insanlar vardır. Sünni İslam inancının ibadet ritüellerini uygulamayan Alevilere/Bektaşilere baskı ve işkence yapılmaktadır. Alevilere zorla ramazan orucu tutturulup, namaz kıldırılmak istenmektedir. Bunun devlet destekli en önemli yansıması camiide ibadet etmeyen ve camiiyle ilgili olmayan Alevilerin yaşadıkları köylere zorla camii yaptırılmasını, oralara Sünni din adamları olan imamların gönderilmesini gösterebiliriz. Anadolu’da yüzlerce Alevi – Bektaşi köyüne, yerleşim birimine zorla camii yapılmıştır. Üniversiteler de bile zorla oruç tutmaya zorlanan ve oruç tutmadığı için öldürülen insanların varlığı Türkiye’nin en büyük utançlarından birisi olmaktadır.

Alevilerin-Bektaşilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Aleviler-Bektaşiler; Alevi-Bektaşi olmalarından dolayı, inançlarından, kültürlerinden, geleneklerinden, yaşamlarından, görüş ve düşüncelerinden dolayı artık kınanmak, ayrımcı muamaleye tabii tutulmak istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi artık devlete ait alanlarda baskı, hakaret istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi kendi inançlarıyla ilgili ibadet ritüellerinin uygulanmasında kendilerinin rahat ve serbest bırakılmasını istemektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi köylerine camii yapılmasını istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi zorla oruç tutup, namaz kılmak istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşiler genel bütçeden kendilerine de, inançlarını, ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilecekleri kaynağın ayrılmasını istemektedirler.
  • Aleviler-Bektaşiler cemevlerinin bir ibadethane olarak yasal bir güvenceye kavuşturulmasını istemektedirler.

Devletin Tarafsızlığı

Aleviler-Bektaşiler aynen Sünniler gibi Türkiye’de inanç ve yaşam bakımından rahat olmak istemektedirler. Devletin kendilerine tümüyle tarafsız bir şekilde davranmasını beklemektedirler. Çünkü devlet birçok konuda tarafsızlığını yitirmiş durumdadır.

Okullarda zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, Diyanet İşleri Teşkilatı’nın Sünni bir teşkilat olması, TRT’de taraf tutulması gibi bizzat devlet kurumlarında yapılan bu ayrımcı politikaların giderilmesini istemektedirler.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Aleviler Diyanet İşleri Teşkilatı’nın kaldırılmasını veya en azından sil baştan tümüyle yeniden organize edilerek bünyesindeki gerici yapıdan uzaklaşıp tüm inanç sahiplerine aynı statüde hizmet vermesini istemektedirler.
  • TRT halkın bilgilendirildiği, tüm halktan alınan vergilerle yayın yapan, devletin yayın organıysa halka Alevilik/Bektaşilikle gerçeklerin de anlatıldığı bir yayın organına dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
  • Okullarda zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri kaldırılmalıdır. Kaldırılmıyorsa eşitlik ve denklik ilkesinden yola çıkarak Alevilik-Bektaşilik-Nusayrilik-Mevlevilik-Caferilik başta olmak üzere tüm Türkiye’deki inanç sistemleri de doyurucu bir şekilde bu derste anlatılmalı, hiçbir kimseye de hiçbir inancın pratikleri zorla öğretilmemelidir.

 

Genel Anlamda Devletin Yapması Gerekenler

Bugün Alevi/Bektaşi kesiminin ülkenin çok önemli bir zenginliği olduğu göz önünde tutulmadığı için aynı zamanda Türkiye’nin de en önemli kültür varlıklarını saklayan Alevi-Bektaşi Kültürü yok edilmek üzeredir.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Devlet inançsal boyutunun yanında kültürel, felsefi ve sanatsal boyutu çok yüksek olan Alevilik/Bektaşilik konusunda ciddi çalışmalar yapacak bir üniversite, bir enstüti veya bir fakülte kurmalıdır. Buradan elde edilecek tüm bilimsel çalışmaların basılı, görsel vb. malzeme olarak halka ulaşması sağlanmalıdır. Kültürel manada Alevilik/Bektaşilikle ilgili tüm değerler yok edilirken Kültür Bakanlığı’nın da bu konuda çok ciddi eksiklikleri bulunduğu sadece Alevilerin-Bektaşilerin değil tüm Türklerin, tüm insanlığın ortak kültürel mirasları olan eski el yazmalar, tablolar, Alevi/Bektaşi dergahları, mezar taşları vb. koruma altına alınmalıdır.

 

Yurtdışındaki Aleviler/Bektaşiler

Gerek Balkanlar, gerekse İran, Irak, Suriye gibi ülkelerde bulunan Türk veya başka kökenli Alevilerin/Bektaşilerin sorunları konusunda Devletin hiçbir çaba içinde olmadığı bir gerçektir. Buralarda yüzyıllardır yaşam mücadelesi veren bu insanların derin problemleri vardır.

Türkiye haklarını yeni yeni elde etmeye başlayan Alevi/Bektaşiler yurtdışında çok ciddi problemlerini halletmek için devlettin ilgisine muhtaçtırlar.

Ayrıca Anadolu’dan özellikle Batı Avrupa’ya genellikle işçi olarak giden ve sayıları milyonlarla ifade edilen Alevilerin sorunları konusunda da Türk Devlet yetkililerinin bir çaba içinde olmadıklarını üzülerek söylemek gerekmektedir.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Başta büyükelçilikler, konsolosluklar, ataşelikler olmak üzere yurtdışındaki Alevlerin sorunlarının giderilmesi konusunda devletin üzerine düşün görevleri yapması gerekmektedir.

 

Cemevleri

 

Aleviler’in kısmen de olsa, kendilerini ifade edebilme olanaklarını yakalamaları, yüzlerce yıllık inanç yapılarını da büyük şehirlerde toplu olarak uygulayabilmeleri sonucunu doğurdu.

Değişik illerden gelip büyük şehirlere yerleşen farklı ocakların talipleri olan Aleviler, yine kendi dedelerinin olmasa bile bir başka ocağın dedesinin cemine katılarak ibadetlerini yaşatıyorlar. Bu arada dergahlara, bir Alevi/Bektaşi ulusuna veya baba, halife baba gibi bir inanç öncüsüne bağlı, Aleviler’den hemen hiç farklı bir inanışı olmayan Bektaşiler de cemlerini yürütüyorlar.

Bu konuda önceliği yine yüzlerce yıllık köklü dergahlar yaptılar; İstanbul Göztepe’deki Şahkulu Dehgahı’nı, Üsküdar’daki Karacaahmet Dergahı’nı ziyaret eden yüz binlerce Alevi aynı zamanda bu dergahlardaki cemevlerinde cemlerini yapmaktadırlar.

Bir büyük şehir gerçeği olarak belli yörelerden, illerden gelip yoğun bir şekilde bir semtte yerleşen Aleviler; zamanla yine toplu ibadet yerleri olan cemevlerini yine aynı semtlerde inşaa etmeye giriştiler. İstanbul’u örnek alırsak; Asya Yakasında; Kartal, Maltepe, Tuzla Aydınlıköyü, Sarıgazi, Ümraniye, Adalar, Seyid Seyfi (Maltepe/Esenyalı), Avrupa Yakası’nda; Gazi Mahallesi, Yenibosna, İkitelli, Alibeyköy, Gaziosmanpaşa, Bakırköy, Haramidere, Büyükçekmece, Kağıthane, Şahintepesi, Okmeydanı, Garip Dede Türbesi Cemevi, Erikli Baba Türbesi, Anadolu’da köylere kadar uzanan onlarca cemevi inşaatı başlamış, önemli bir kısmı tam bitirilememiş olsa da ibadetler çok zor olanaklarla da olsa devam etmektedir.

Cemevlerinin önemli bir kısmı bir dernek veya vakfa bağlı olarak hizmet yürütmektedir. Alibeyköy, Gaziosmanpaşa’daki cemevleri Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ne bağlıyken, daha doğrusu aynı binada hizmet verirlerken; İstanbul’daki en büyük ve modern cemevi olan Koca Ahmet Yesevi Yenibosna Kültür ve Cemevi aynı zamanda CEM Vakfı Genel Merkezi olarak hizmet vermektedir. Aynı şekilde Okmeydanı’ndaki cemevi Hacı Bektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı’na bağlı bir şube statüsündedir.

Yapılanmaları gereği; Cemevi ifadesi altındaki binada sadece cem yapılan cem odası, salonu bulunmamakta; cenaze yıkama bölümü, yüzlerce insana hizmet veren yemekhane, konferans salonu, idari odalar, saz, semah kursu salonları, kitap alış/veriş büroları, kütüphane vb. hizmet birimleri de yine hemen tüm cemevlerinde mevcuttur. Bu nedenle cemevi ifadesi yerine Cem Kültür Evi tabiri daha uygun düşmekte, birçok cemevi bu kelimeyi kullanmaktadır.

Devletin üzerine düşen görevi yerine getirmeyerek, hükümet yetkililerinin defalarca söz vermelerine rağmen; cemevleri hiçbir zaman insanların ihtiyaçlarına cevap verecek bir niteliğe kavuşamamıştır. Öncelikle yukarıda sayılan tüm cemevleri tam anlamıyla hizmet verecek şekilsel şartları taşıyamamaktadır. Birçok cemevinin inşaatı tam bitmemiştir, ısınma problemi vardır, arsa sorunu vardır...

Cemevlerinin her şeyden önce yasal bir statüsü yoktur. Devlet resmi manada Alevileri tanıyıp, Alevi inancındaki insanlara ibadetleri için hiçbir kaynak ayırmayıp, yardımcı olmadığı gibi, hükümet yetkilileri de; cemevleri konusunda tüm yoğun taleplere rağmen yeni cemevi yapımı, devam edenlerin bitirilmesi, yasal bir statünün tanınması yönünde hiçbir resmi işlem yapmamışlardır. Bazı belediyelerin yardımlarına rağmen idareciler tarafından cemevlerinin yapımına geniş manada bir engel söz konusudur.

CEM Vakfı gibi kimi kurumların ciddi çabaları, dar gelirli Alevi, Bektaşi zaman zaman Sünni, yurttaşların çok düşük de olsa maddi, manevi katkıları, (Alevi/Sünni dayanışmasının en güzel örneklerinden birisi bu cemevi yapımlarında görülmektedir. Gerçekten de yüzlerce Sünni vatandaş da cemevlerinin yapımına katkıda bulunmuşlar/bulunmaktadırlar.), bazı Alevi işadamlarının destekleri, sonucunda belli bir noktaya gelinmiştir.

Genellikle çok dar gelirli insanlar olan Aleviler her türlü zorluğa rağmen inançları gereği kamil insan olma erdemini her zaman yaşatmışlardır. Cemevlerinin genel örgüsü içinde de ibadetlerini yaşatmak isteyen dar gelirli orta yaş grubuyla; bağlama, semah, folklor, bilgisayar, İngilizce vb. kursların verilmesi dolayısıyla genç nüfus yoğunluğu hemen tüm cemevlerinde orantılı bir şekilde mevcuttur.

Genellikle demokrat, devrimci, ilerici, Atatürk Devrimlerini benimsemiş, ulusal birlik ve bütünlükten yana, devletten beklentilerini konuşarak, anlaşarak elde etme eğiliminde olan Aleviler; radikal sol grupların özellikle gençleri etkilemelerinden rahatsız olmaktadırlar. Özellikle son dönemde bir inanç ve kültür merkezi olan cemevlerinin bir kısmında faaliyet göstermek isteyen, çeşitli gösteriler yapan bu tip grupları halk tasvip etmemektedir.

Bir de zaman zaman cemevlerinin tarihsel bir köklerinin olmadığına ilişkin görüşler bir gerçekmiş gibi cahilce ortaya serilmektedir. Bugün Malatya Arapkir Onar Köyü’nde 787 yıllık cemevleri (iki tane) halen ayaktadır. Aydın Dalama Yeniköy’de üç yüz yıllık cemevi ayaktadır; Tunceli Pülümür Hacılı Köyü’ndeki dört yüz yıllık cemevi ayaktadır; Diyarbakır Bismil Türkmenacı Köyü’ndeki üç yüz yıllık cemevi ayaktadır. Daha yüzlerce örnek vardır. İnanmayanlar oralara gidip bu cemevlerini kendi gözleriyle görebilirler. Yalanlarla, safsatalarla hiç kimse bir yere varamaz.

 

Bu konudaki temel sorunlar ve öneriler ise şunlardır:

 

  • Tüm cemevlerinde inanç, mezhep, din, bölge farkı gözetilmeksizin herkese Aleviliğin – Bektaşiliğin evrensel ilkeleri çerçevesinde hizmet verilirken; buraların birer inanç ve kültür kurumları olduğunu gösterecek idari usuller belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Türkiye’de halihazırda faaliyet gösteren ve/veya yapımı devam eden, yapılması planlanan cemevlerinin yapım, çalışma, içerik, faaliyet usullerinin belirlenip yazılı mevzuatının oluşturulması bir zorunluluktur.
  • Cemevlerinin resmi, yasal statüye kavuşturulması gereklidir.
  • Cemevi yapımının devletin anayasal bir görevi olduğunun, Anayasanın 10. Emredici hükmünün bu kapsamda olduğu, inançlar arası ayrım yapmanın yine anayasal bir suç olduğunun devlet ve hükümet yetkililerine Aleviler vakıflar ve dernekler üstü çalışmalarıyla kesin hatlarıyla, yasal yollarla anlatmalı, kesin bir sonuç alınmalıdırlar.
  • Bu tip bir çalışma tüm Alevi dernek, vakıf, dergah vb. katılacakları ortak bir komisyon tarafından yürütülmeli ve tüm cemevlerini kapsayacak şekilde hazırlanıp, tüm Anadolu ve Balkanlar’daki cemevlerince uygulanacak bir yaptırımı içermelidir.

Bu konularla ilgili halihazırda CEM Vakfı tarafından ciddi bir çalışma yapılmaktadır. Aynı Vakıf 1996’da Türkiye’de ilk kez Cem Kültür Evi Mimari Proje Yarışması düzenlemiş ve bu çalışma kitap olarak yayınlanmıştır.

Genel Anlamda Yapılması Gerekenler

  • Alevilerin/Bektaşilerin demografik özelliklerinin kesin olarak belirlenmesi için bir bilimsel çalışma yapılmalıdır. Türkiye’de kaç milyon Alevi/Bektaşinin yaşadığını bilmeden onlar hakkında sağlıklı çalışmalar yapmak biraz zor olacaktır.
  • Alevilerin/Bektaşiler yaşadıkları alanlar tespit edilmelidir.
  • Tüm dünyada, başta Anadolu ve Rumeli, Ortadoğu olmak üzere Alevilere/Bektaşilere ait tarihi özelliği olan tüm dergah, tekke, mezarlık, ziyaret yerleri tespit edilmeli, bunların bir envanteri çıkarılmalıdır. Bu yapıların onarılması, korunması sağlanmalıdır.
  • Kütüphaneler başta olmak üzere tüm devlet ve özel kurumlarda yer alan Alevlikle-Bektaşilikle ilgili kaynaklar derlenmeli, belli bir merkezde bir örneği bulundurulmalı, envanteri çıkarılmalıdır.
  • Alevilik-Bektaşilik ve bu konularla ilgili olmak üzere; Ses, görüntü, fotoğraf, eski yazma eserler, belgeler, icazetnameler, fermanlar, ilamlar, secereler, bir büyük merkezde Aleviler-Bektaşiler adına toplanmalıdır.
  • Tüm dünyada Alevilik’le - Bektaşilik’le ilgili yayınlanan her şey, ama her şey, bir ana merkezde toplanmalıdır. Bu manada resimler, tablolar, kartlar, kartpostallar, örnek teşkil eden her şeyin bir örneği muhafaza edilmelidir.
  • Balıkesir Edremit’te Tahtakuşlar Köyü, Erzincan Kemaliye Ocak Köyü ekseninde olduğu gibi tüm Alevi-Bektaşi guruplarının, köylerinin, yörelerinin yerel, inançsal tüm kültür unsurlarının sergilendiği müzeler, galeriler açılmalıdır.
  • Gerçek bilim adamlarından oluşacak bir tarafsız özel, Alevi - Bektaşi enstitüsü kurulmalı, burada bilimsel araştırmalar yapılıp, bilimsel içerikli kitaplar yayınlanmalıdır.
  • Yerel, ulusal ve ulaslararası alanda üniversite düzeyinde, veya serbest araştırmacı, gazeteci kimliğindeki ilgili insanların araştırmaları başta devlet olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlarca desteklenmelidir.
  • Orta Asya’dan, Kanada’ya kadar; Avusturalya’dan İngiltere’ye kadar Alevilerin-Bektaşilerin yaşadıkları tüm coğrafyaları kapsayan var olanı belgelemeye yönelik çok geniş katılımlı büyük bir proje ekseninde bir belgesel çalışması yapılmalı, görsel olarak Alevi Bektaşi varlığı kayıt altına alınmalıdır.
  • Alevi-Bektaşi klasik eserleri olarak nitelendirilebilecek tüm yazılı ve sözlü ürünler yeniden tarafsız, bir bilim heyeti gözetiminde derlenerek yeniden yayınlanmalıdır.
  • Alevi Bektaşi kurumları arasındaki ayrımlar giderilmeli, ortak bir hedef belirlenip, o ortak hedefte tüm Aleviler/Bektaşiler ilerlemelidir. Alevi-Bektaşi kurumlarının başına dürüst, çalışkan, bilgili insanlar getirilmelidir.
  • Cemevleri yasal bir statüye  ve güvenceye kavuşturulmalı.
  • Dedelik, babalık, zakirlik, on iki hizmet kurumları yeniden yapılandırılmalı, bunlar belli bir kültürel eğitimden geçirilmelidir.
  • Devletle yapılan görüşmeler sağlıklı bir zemine oturtularak, tüm bu işler devlet bünyesinde ve devlet bütçesiyle sağlıklı, Alevi-Bektaşi törelerine uygun bir şekilde yapılmalıdır.
  • Hemen hiçbir ilginin gösterilmediği Alevi-Bektaşi gençliğine sahip çıkılıp, onlara doyurucu bir şekilde Alevilikle ilgili bilgiler aktarılmalıdır.
  • Aleviliğe büyük kapılar açılan ve Bektaşiğin boy verdiği Balkanlar’daki (Rumeli’deki) Aleviliğe-Bektaşiliğe-Babailiğe daha fazla önem verilmeli, sırf bu alanda çalışmalar yapan bir enstüti kurulmalıdır.
  • Alevi/Sünni soğukluğunun ve ayrımının giderilmesi için çaba harcanmalıdır.
  • Tüm dünyadaki Alevilere-Bektaşilere hitap edecek bir Radyo istasyonu, dergi, gazete yayınlanmalıdır.
  • Tüm Türkiye ve dünyadaki Alevilere-Bektaşilere hitap eden bir televizyon istasyonu kurulmalıdır.

 

 

* CEM Vakfı Anadolu İnanç Önderleri Birinci Toplantısı, Alevi İslam İnancının Öncüleri Dedeler, Babalar, Ozanlar Ne Düşünüyor, CEM Vakfı Yayınları: 4, 2000, İstanbul

 

*CEM Vakfı Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantısı, Alevi İslam İnancının Öncüleri Dedeler, Babalar, Ozanlar Ne Düşünüyor, CEM Vakfı Yayınları: 6, 2003, İstanbul

 

* CEM Vakfı CEM KÜLTÜR EVİ Mimari Proje Yarışması, CEM Vakfı Yayınları:1, 1996, İstanbul

 

 

-30 Temmuz 2004’de, Almanya, Ruhr - Bochum Üniversitesi’ndeki Söyleşideki konuşmam-

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 53-64

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile