NEDEN BENCİLİZ?

NEDEN BENCİLİZ?

AYHAN AYDIN

Bir kişiye yapılan haksızlık tüm insanlığa yapılmış bir kötülüktür...

 

Dünyaya gel yaşam başlasın,  yaşam içinde insanı bul insanın insanla, insanın kendisiyle kavgası başlasın. Aslında meselenin özünde, kavganın altında benlik yatmaktadır. Bencil olmak yatmaktadır. İnsan insan olma yolunda menzil alamadıktan sonra sıfatça ne kadar güzel olursa olsun, ham ervahtır, çiğdir, serttir, bayağıdır, bir kaya parçasından farksızdır. Böylesi bir insan her sözü can inciten, beyaz zakkum gibi görünümünü dışında insanı zehirleyen, ağulu diliyle insan kalbini kırıp döken ezazil bir varlıktır.

Yüreğinde sevginin ateşi yanmadıktan  sonra,  insanlığın öz suyu bedenini yumadıktan sonra, insanlık coşkusu ruhunu sarmadıktan sonra o insan gerçek bir insan olabilir mi?

Aydınlık, esenlik, güler yüz, tatlı dil varken neden benlik atına binip, gönül kırar insan oğlu? Neden bir başkasının başarılarını çekemez, her şeye sadece kendisi sahip olmak ister, elde ettiğiyle bir an bile yetinmeden daha fazlasını, daha fazlasını ister durur? Dünyayı başkasıyla paylaşmak istemez? Neden yalan söyler, iftira kuyuları kazar durur? Anasından ak süt mü emmemiştir, yavrum denilerek kucaklara mı alınmamıştır, yürümeye çalışırken düşmesin diye arkasından mı koşulmamıştır, yeryüzünde tüm imkansızlıklar içinde istediği verilmek mi istenmemiştir? Nedir bu hırs, bu kin, bu öfke? Nenniler mi söylenmemiştir, uyurken üstü mü örtülmemiştir de, bebekliğinin, çocukluğunun büyüsünü bir kenara fırlatır fırlatmaz, küfre başlar, kavgaya başlar, kırıp dökmeye başlar insan oğlu? Nedir yenemediği öfkesi, kini, saldırganlığı?

Sık sık kendisiyle de kavga eder, mücadele eder, kör bir dövüşün içine girer. Mutlaka ama mutlaka bir sevgi damarı vardır tüm insanlarda  ama neden o damarlar tıkanır, veya neden o damarları isteyerek, bilerek keser? Niye olanla yetinmesini bilmez, neden dünyayı yakmak ister, kaleleri yıkmak ister? En güzel aşk şiirlerini yazan kendisi değil midir? Başaklara su veren kendisi değil midir? Tersaneleri hem de gemileri yapıp okyanusları aşan kendisi değil midir? İçin için göz yaşını ekmeğine katık yapan kendisi değil midir? Niçin yozdur, yobazdır insanoğlu? Nasıl anasına, babasına, bebeciğine, nazlı yari olması gereken eşine eli kalkar? Neyin hırsı, neyin kinidir, neyin öfkesidir bir türlü yenemediği? Her türlü canlının boy verdiği toprağın verimi, esen yelin bereketi, yağan yağmurun bolluğu yok mudur, insanın gönlünde?

 

“Muhannedin suyu bulanık akar

Aktığı yerleri sel olur yıkar.” 

 

Kimseye muhtaç olmadan eli işlerken, ayağı yürürken hayatını sürdürmek ister insanoğlu da bunun kıymetini bilmeden nankörlük yapar kendi bedenine ve ruhuna, kendisiyle didişir durur.

Savaş vardır, büyük bir savaş ruhuyla, içindeki kendisiyle. Düşünceleri savrulur gider, uykuya dalar gibi boşluğa düşer, hayallere dalar, karanlık basar etrafını. Kendisiyle uğraşır, neden en mükemmel insan olmadığını, neden başkalarından çok daha güçlü olamadığını, daha zengin olamadığını, daha güzel olamadığını, herkesi kendisini dinletemediğini sorgular durur. Belki de mutlululuğun tarifi yapılsa, mutlu olması için her şey hazırken, bunları elinin tersiyle iter neden kendi kendisini mutsuz yapar? Kendisi mutsuzken çevresine de mutsuzluk yayar, başkalarının enerjisini çalar? Kendi güzelliklerini, özünü, başarılarını, erdemlerini yok sayar, bilmezden gelir de hep en olumsuzu düşünür, neden takıntılı bir varlık olur? Neden kendisine dürüst değildir? Niye bildik doğruları kendinden saklar, niçin kendisini kandırır durur?

Engin bir okyanusken neden geniş bir dünyayı dar eder insan oğlu kendisine? Benliğine yenilir, derin düşüncelere dalıp gider, herkesi, her şeyi kötü gözle görür olur.

İki insanın kavgasını izlemekten nasıl zevk alabilir insan? Yumruklar konuşurken, dişler kırılırken, kanlar akarken nasıl olur da büyük bir heyecan duyabilir? İktidar elinde olduğu halde, güç kendinde olduğu ve tartışmaları bitirebileceği halde insanların birbirlerini yiyip bitirmesini büyük bir mutlulukla izlemek nasıl bir ruh halidir?

İnsanları kuzeyli, güneyli, doğulu, batılı olarak ayıranlar pusulasını kaybetmiş, şuursuz varlıklar değil midirler?

Adam vardır, bir iş yerinde herkes kendisine itaat etsin ister. Hele de yetki sahibiyse gereksiz yere yanındakileri azarlar, onlar üstünde tahakküm kurmak ister. Suratını asınca kendisine daha çok saygı duyulacağını sanır. Ama sözde ciddi suratların, budalalığın maskesi olduğunu bilmeden, kibirliliğiyle ortalığı karanlığa boğar. Hırslıdır, hazımsızdır, ukaladır, dedi koducudur. Kendini çok akıllı sanır, dünyanın kendi çevresinde döndüğünü sanır ama zavallının tekidir o.

Hiçbir konuyu derinlemesine bilmez ama her konuda ahkam keser. Başkasının işine karışmaktan çok hoşlanır. Ona göre her şeyi kendisi başarabilir. O iyi bir hatip, iyi bir televizyon programcısı, iyi bir yazar, iyi bir önder, iyi yönetici, iyi bir koordinatör olduğunu sanır ama zavallının tekidir o.

Fesattır, fırsatçıdır, sinsidir, bir gün ak dediğine, bir başka gün kara diyendir, çok zeki olduğunu sanır ama zavallının tekidir o.

Her işi kendisi yapmış gibi çaka satar, başkalarının ürünlerine, fikirlerine, eserlerine sahip çıkar, kimsenin bunun farkında olmadığını sanır ama o zavallının tekidir o.

Emekçi görünür, adaleti savunur görünür, alın terinin değerini bilir görünür ama kendisi emek sömürücüsüdür, adaletsizdir, alın terine değer vermez o zavallının tekidir.

Her sözünün bir kıymeti olduğuna kanaat getirir, herkesi kendisine inandırmaya çalışır, o iyi bir baba, iyi bir aile büyüğü, iyi bir eş görüntüsü vermek ister halbuki o zavallının tekidir.

Dünya yansa bir tutam otu yanmaz. Birisi ölünce sahte göz yaşları döker, hiçbir şey için, hiç kimse için gerçek anlamıyla üzülmez. Hep numaralar yapar, gören de bir içim su sanır kendisini ama o zavallının tekidir.

Parayı, pulu, mevkiyi çok sever. Protokol adamıdır. Çok önemli bir adam olduğu imajı vermek için elinden geleni yapar birçok kişi de onun önünde eğilir, o da saygı görmüş olur ama o zavallının tekidir.

İşte böyle sevgili dostlar. Böyle birileri yaşar aramızda bu özelliklere az çok uyan birçok insanla birlikte dünyamızı paylaşırız.

Kediler vardır, kuşlar vardır, balinalar vardır dünyamızda, çiçek açar nar ağacı, limonun kolonyasının kokusunu herkes sever, ahırlardan bile alana göre hoş kokular yükselir ama benlik atına binen birisi dünyanın en güzel insanı olsa ne fayda ondan öyle bir koku yayılır ki, bilenler metrelerce uzaktan gitmek isterler ondan.

 

Neden yenemeyiz benliğimizi?

Çok mu zordur bir başkasında gördüğümüz bu olumsuzlardan kurtulmak istemek. Bir nurun içine gark olmak çok mu zordur, kirden, kibirden, irinden temizlenmek kendini ateşin içine atmak çok mu zordur? Aşk ateşinde yanmak, sevgi suyuyla yunmak, dostluk pınarından içmek, insanlık yapmak, düşenin elinden tutmak, karşılıksız sevmek çok mu zordur? Her daim ana karnındaki gibi huzurlu olmak için hiçbir canlıyı incitmemek çok mu zordur? Aşk sarhoşu olmak çok mu zordur? Başka uygarlıkların, başka gezegenlerin, alemlerin, dünyaların, hayallerin içinde kaybolup gitmek ama hiçbir zaman insanlıktan çıkmamak çok mu zordur?

 

Niye benciliz?

Neden her şeye sadece biz sahip olmak isteriz? Neden her şeyi paylaşmak istemeyiz? Neden dünya sadece bizim çevremizde dönsün isteriz?

Bunca yıl çekilen kahırlar, çileler, işkenceler, bunca faşizm insan denen bu varlıktan mı çıkmaktadır?

Hani etten kemikten yaratılmış şu insan sıfatında görünen varlık mı baltalarla insanları kesen?

Bu insan mı en kutsal değerleri  kendisine kılıf yapıp insanları diri diri yakan?

Tanrı’yı bile utandıran, hayıflandıran, tövbe ettiren varlık insanoğlu denen varlık mıdır?

Ekin ekin, nakış nakış, türkü türkü bir memleketi kan gölüne çevirenler,  insanları kamplara bölenler, tankları insanların üstlerine sürenler, mayınlarla çocukların bacaklarını koparanlar da insan oğlu denen varlık mıdır acaba?

Ekmeğimize, aşımıza göz koyanlar, tuzun bereketini kaçıranlar, güvercinleri ağlatanlar, balı zehir kılanlar, insan boğazını sıkanlar, yedi iklim dört köşede helal yiyenleri kusturanlar insan denen bu varlık mıdır acaba?

Yetmiş bin alemi yaratmıştır yaratan ama onun nurunu karartmak isteyen bu iki ayaklı, iki elli, otuz iki dişli az da olsa zavallı şempanzelere benzeyen midir insan denen bu varlık?

Dergaha odunun eğrisi bile girmez deyip kırk yıl boyunca ormandan düzgün dalları budayıp getirerek dergahın ateşinin yanmasını sağlayan Yunus Emre olmak çok mu zordur bu dünyada?

İnsan-ı kamil olmuş, benliğinden sıyrılmış, hırslarından geçmiş, özündeki insanı bularak onu her daim yaşatmayı başarmış bir olgun insan olmak çok mu zordur?

Azla yetinmek, altın başaklardan, billur suların döndürdüğü değirmenlerden akıp gelen, canlısı cansızı dünyayı güzelleştiren harlanan odunlarla pişen ekmeği en büyük nimet bilip, tuzun baldan tatlı olduğunu bilerek, bir kaşık yoğurdu katık yaparak namusluca işinin başına dönmek istemek çok mu zordur?

Kainatı yaratan, ona şah damarından bile yakın olan Tanrı her türlü güzelliği  insanın önüne koymamış mıdır? Onu yaratılmışların en onurlusu yapmamış mıdır? En büyük nur, ateşten yarattığı meleklerine bile ona secde ettirmemiş midir?

Niye bunca zulüm, kahır? Ölüm denen en büyük adaleti yeryüzüne indirmemiş midir de Tanrı, bunu göre göre yine de hırsının önüne geçemez insan oğlu?

Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, diyen gerçek büyük ulu ozanı yaratan bu topraklar yani Tanrıların dağlarında, ormanlarında, yaylalarında konakladığı bu cennetten güzel memleketi oluşturan insanlar nasıl olur da birbirini keserler, asarlar, yakarlar, biçerler? Neden oyunlara gelirler, neden hayvani duygularını dizginleyemezler, neden kendilerini yaratan Tanrı’ya isyan edip, kendi şerefleriyle birlikte her türlü değeri ayaklar altına alırlar?

Çok akıllıyız ya, çok güçlüyüz ya, iktidar bizden yana ya, dinin şifrelerini en iyi biz ezberliyoruz ya, herkes ahmak, aptal ya; devir bizden yana  ya; bizim borumuz ötsün, biz hükmedelim dünyaya? Öyle mi?

Hak, hukuk, onur, adalet, eşitlik vız gelir, tırıs gider bize? Öyle mi?

En iyi Müslüman, en iyi İslam, en ala insan kendisidir, yobazın. Orada bir başkasına yer yurt yoktur. O kendisi için cennet etmek istediklerini çöl yapmak ister. Ama sahte cennetlerden, içinde yaşamın yok edilemediği çöllerin bile iyi olduğunun farkında değildir o zavallı. Kuran okur Hakk kelamı söyler güya dilleri, özü çürük olduktan sonra dili ne söylerse söylesin bir değeri yoktur halbuki.

Hallaç-ı Mansur’u kesen,

Nesimi’nin derisini yüzdüren,

Pir Sultan’ı asan,

Maraş’ta bebekleri katledenler,

Sivas’ta insanları yakanlar,

Aydınları, sanatçıları öldürenler,

İnsanları işkence tezgahlarından geçirenler,

Emekçileri kurşunlara dizenler,

İnsanlaşamamış bencil varlıklar değil midirler?

Ama yine denir ki kendisine; ben Pir Sultan’ım gel beni yine as, Nesimi’yim gel yine derimi yüz, aydınım, ozanım, sanatçıyım, bir faniyim gel yine beni yak!

Madem ki, bencilsin, mademki nefsine yeniliyorsun, madem ki özün çürük, madem ki insanlaşamamışsın buyur al bıçağı kes boynumu!

Ama madem bir insansın bir kere bir kere düşün. Sadece bir kere daha düşün.

Nasıl bir insansın sen? Tanrı tümümüzü eşit yaratmadı mı? Kendi özünden bize öz vermedi mi? Kendi ruhundan ruh vermedi mi? Aynı topraktan var olmadık mı?

 

“Ben de bir insan oğluyum
Bırak beni konuşayım
Bir başım bir beynim vardır
Bırak beni konuşayım
Düşüneyim, danışayım ”

 

Nedir bu kin, nedir bu öfke, nedir bu benlik?

Aynı gök kubbenin altında değil miyiz?

Aynı havayı solumuyor muyuz?

Kar hepimize aynı yağmıyor mu?

Aynı sudan yunmuyor muyuz?

Anamız aynı ana, babamız aynı baba değil mi?

Ama sen bunların tümüne birden hayır diyorsan; illa ki benim dediğim olacak, senin söylediklerin safsatadır, diyorsan; Ben sadece sana kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni, diyorum.

Tüm insanların en az bizim kadar yaşam hakları olduğuna, buna saygı göstermemiz gerektiğini inandığımız zaman insan olabiliriz, diyorum.

Dünyadaki tüm çocukları kendi çocuğumuz olarak bildiğiniz zaman insan olabiliriz, diyorum.

Benliğimizi, kinimizi, kibrimizi, hayvansal dürtülerimizi yendikçe insan olabiliriz, diyorum.

Birbirimizi dinlersek, birbirimize sabır gösterip, varlığını kabul edersek insan olabiliriz, diyorum.

Hepimizin eşit haklara sahip olduğumuzu unutmazsak insan olabiliriz, diyorum.

Bu dünyayı, bu yurdu hepimizindir, diye sahiplenirsek insan olabiliriz, diyorum.

Silahlarımızı, öfkelerimizle birlikte yere gömebilirsek insan olabiliriz, diyorum.

Birbirimizi rengindin, dilinden, inancından, kültüründen dolayı ayırmazsak insan olabiliriz, diyorum.

Tümüne hayır diyorsan, benlikten çıkmak istemiyorsan, sonu kıyamettir, diyorum!

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 15-19

Yorumlar   

 
0 #2 Gökhan 23-02-2014 13:03
Selamlar Ayhan Abi..Deryadan bir iki damlada bize nasiplenirsek ne ala...Emeğine sağlık..
Alıntı
 
 
0 #1 Gökhan 23-02-2014 12:57
Emeğine sağlık Ayhan Abi..Gerçekten muhteşem bir yazı..Sitede çok iyi olmuş..Deryadan bize de bi iki damla nasiplenme şansı vermişsin...Sev giler..
Alıntı
 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile