CEMDE MUHABBET EYLEMEK

CEMDE MUHABBET EYLEMEK

Ekberiyem yana yana

Aşk içmişim kana kana

Sen bir yana ben bir yana

Gelemedim gelemezsin (Ali Ekber Gülbaş)

Alevi - Bektaşi Yolu’nun ilk aşaması benlikten geçip, birliğe ermektir. Zahir olan, her daim “şeriat” kapısında bekler, durur; belki de sonsuza kadar orada kalır. Çünkü onda belki tam bir ilahi aşk yoktur. Alevi - Bektaşi toplumunu diğer benzer topluluklardan ayıran temel unsur, “aşk badesi içip, aşk ateşine” düşmektir. Özüyle sevmeyen, benliğini terk etmeyen bu yolda ilerleyemez, menzil alamaz.

Bizim cemimize kolay girilmez

Nefsine uyarak azmışsan gelme

Bu cemde kimseye ödün verilmez

İnsanlık yolundan yozmuşsan gelme (Kemal Özcan – (Derviş Kemal)

Cem, Alevi - Bektaşi toplumunun temel ibadet yapılarından birisidir. Ama ceme sadece ibadet demek onu daraltmak, küçültmek demektir. Cem sadece birlik, toplanma anlamına da gelmez. Gönülleri gerçekten birleyenlerin, bedensel ve ruhsal eşiklerden geçip, varlık aleminin bulunduğu “kırklar meydanına” girerek, Hakk didarı görebilecekleri cem meydanı, aslında tüm oraya gelen canların bir beden olma sırrına erdikleri muhabbet meydanıdır.

Cemde her şeyden önce insanların birbirlerinden “rızalık almaları” gerekir. 

Alevi – Bektaşi düşünce dünyasında varlığın birliği görüşünün temel düsturu olan “razılık kapısı” cemin de, muhabbetin de, sohbetin de, her şeyin de “kilididir”. Kul kuldan razıysa Hakk da kuldan razıdır, ilkesi bu felsefenin özüdür. 72 millete bir nazarla bakmak demek, her şeyden önce orada bulunan tüm canların birbirlerinden razı olması demektir.

Gönüller birlenmeden, o meydandaki istisnasız tüm canlar birbirlerinden razı olmadıktan sonra, yani karşılıklı olarak “hak ve hukukları” eşitlenmedikten, “razı etmiş ve razı edilmişlerden” birisi olmadıktan sonra kâinat içinde dünya dönmez dolayısıyla yol da yürümez.

Burada en büyük değerin insan gönlü olduğu hatırlatılır, gönüllerin birlenmediği meydan Hakk ve hakikat meydanı olamaz. Dolayısıyla orada yapılan ibadet de gerçek bir ibadet değildir. En azından oradakiler arasında birlik sağlanırsa, gönüller birlenirse, o zaman gerçek Hakk ve hakikat sohbeti, cemi başlamış olmuş olur. O zaman tüm canlılar arasında ve evrende de birlik sağlandığı varsayılır, o zaman dönülen semahlar da bu evrensel döngüyü ve Tanrıyla bütünleşmeyi ifade edebilir. İşte o zaman kişi Alevi - Bektaşi Öğretisinin nihayetinde ulaşmak istediği “insan-ı kamil”, kamil, olgun insan aşaması için adım atmış olur.

Derviş Kemal der ki Mansur darına

Durdunsa meyletme dünya varına

Ölmeden evveli ölme sırrına

Erenlere aşk olsun Allah eyvallah

 

Değerleri uğrunu canı başı terk eyleyip, Hallac-ı Mansur’lar, Seyyid Nesimi’ler, Şeyh Bedreddin’ler, Pir Sultan’lar gibi serden geçenlerin rehber alındığı Alevi - Bektaşi Yolu’nda, cem meydanında arınma vardır, özünü dara çekme vardır, cümle varlık âlemiyle bir olma yani “dostluk kazanında” pişme, aşk ateşinde yanma, ham iken has olma hali vardır. Yani kısaca formüle edildiği gibi “gelme gelme, dönme dönme / gelenin malı, dönenin canı / bu yol demirden leblebidir yiyebilirsen gel beri / bu yol ateşten gömlektir giyebilirsen gel beri” denir.  Ölmeden evvel ölmek, büyük sevgiliye yani ulu yaratıcıya hiçbir korku duymadan, en büyük sevgiyle varabilme yoludur Alevi – Bektaşi Yolu.

Alevi - Bektaşi Öğretisinde bu yolculuk hayat boyu sürer. Ama yaşamın bir evresi olarak cemde insanlar bunun bir yansıması olarak aynı duyguları yaşarlar.

Alevi-  Bektaşi toplumu varlıklarını; işte bu tarihler boyunca çok sağlam örülmüş, olgunlaşmış öğretiyle yol ve erkânlarını sürmüşlerdir. Ocaklar, tekkeler, dergahlar ve muhabbet meydanları Aleviliğin – Bektaşiliğin yaşandı yerler olmuştur.

Geleneksel Alevilik – Bektaşilik de bugüne kadar; “dede – talip”, “baba- muhip”, “pir (dede) – rehber – mürşit”, “ocak – tekke- dergah – ziyaret”, “dört kapı – kırk makam”, “deyiş – duvaz- saz”, “cem –cemaat- sohbet – muhabbet” gibi değerler bütünlüğünde ulaşmıştır.

Kamil insan olma yolu olan Alevilik Bektaşilik, varlığını hiç aksamadan bugüne kadar süren değerler sistematiğine borçludur. Bugün en önemli sorun bu bütünlükte değerlerin yaşatılamamasıdır.

Bunun yaşanmamasının suçlusunu arayacağımıza, bunu yaşatalım. Alevi Bektaşi Yolu bellidir, Alevi Bektaşi toplumuna düşen yolu sürmek, yaşatmaktır, bahaneler üretmek değildir. Yol cümleden uludur, Yola birlikte gidilir, Yol ulu erenlerin kurduğu “sarat-ıl müstakim” yani doğru gidilen yoldur.

Yol ortada kardeşim, yaşa, yaşat; sana kim engel oluyor?

Alevilerin de maalesef Aleviliğin de yaşadığı ana sorunlardan birisi de bu konudur.

Yani yolu sürmek, geleneği yaşatmak meselesi…

 

  •  

 

Garip Bektaş gonca gülü derince

Muhabbet sevgisi kalbe girince

Hakk’ın cemalini kulda görünce

Yaradan ne güzel kulu ne güzel (Erzurumlu Âşık Garip Bektaş)

 

Cemde sohbet vardır, muhabbet vardır. Muhabbet yar ve yarenler, dostlar, pir – mürşit postunda oturanlarla oradaki tüm muhip – talip canlar arasında yapılan bir sevgi,  bilgi alış – verişi ve paylaşımıdır. On İki İmamlar. On iki postun sahipleri ve orada “hazır – nazır bulunan” cümle erenlerin himmeti ve hikmetiyle burada Yol yürür. Alevi - Bektaşi Yolu; gerçek erenlerin kurup yürüttükleri, hak ve hakikat yoludur. Bu yola kolay girilmez, bu yolda kolay yürünmez, kolay menzil alınmaz.

Eğer cemde “rızalık” alınmışsa, canlar gerçekten cemde “cem” olmuşsa, o zaman muhabbet, sohbet yerini bulur, tam anlamını kazanır.

Muhabbet edebilmek için her şeyden önce sevgi gerekir. Gönülden gönüle, saf bir şekilde aşk halinde bir sevgi muhabbetin ana kaynağıdır. Sohbet iki kişi arasında da olabilir. Ama muhabbet;  birden çok canın gönüller birlendikten sonra, hiç kimsenin bir üstünlük taslamadan “yol, erkân, yaşam, insanlık, her türlü dünya hali” hakkında Alevi - Bektaşi düsturunca bir sevgi dili kullanarak, paylaşımlarda bulunması halidir. Cem meydanı rızalık meydanıdır. Onun hizmetleri vardır, her şeyin bir sırası vardır.  Mürşit – dede (pir) postunda oturan ve varlığın birliğinde “Ehlibeyt”in eli olarak o cemi yürüten kişi de, nihayetinde orada hazır bulunan her insan gibi benlikten geçen bir candır. “El ele, el Hakk’a, el eli yur, el de yüzü yur (yıkar)”. Sıfatları ne olursa olsun özleri bir olan tüm canlar oradaki muhabbete katılabilirler. Dahası katılmaları gerekir. Hiç kimsenin kendisini eksik hissetmediği meydan gerçek bir cem ve muhabbet meydanıdır. Kendisinden korkulan mürşit mürşit değildir, dede dede değildir, pir de pir değildir. Korkuyla yapılacak cem de cem olmaz zaten. 

Edep erkân usulünce herkes yapılacak “Hakk ve hakikat sohbetinde” bulunmalıdır. Cemden önce, cemde, cemden sonra açılan meydandaki muhabbette her bilgisi olana, her fikri olana, her görüşü olana söz söyleme hakkı verilir.

Alevi - Bektaşi Yolu’nda bir muhabbet adabı vardır, sorular sorulur cevaplar verilir. Bir konu ortaya atılır; bilgisi olan destur alarak bilgisini uzatmadan, herkesin anlayacağı şekilde, kimseyi kırmadan - incitmeden dili döndüğünce ortaya serer. Gönlünde bir birikimi olan, erenlerden, ozanlardan veya kendi ürettiği deyiş veya bir konudaki görüşünü de yine rızalık alarak tüm canlarla paylaşır. Konu hakkında söz isteyenlere söz verilir.

İnsanların bir beklenti olmadan, kendilerini zorlamadan, gönül rızalığına dayalı bu paylaşımları bu yolun bugüne kadar gelmesindeki en temel formüldür.

Eğer insanlar bu yolun kurallarını sorup öğrenmeseydiler, birikimlerini insanlarla paylaşmasaydılar, ozanların deyişlerini dile getirmeseydiler, sorunları diğer insanlara aktarmasaydılar, meseleleri karşılıklı olarak gönül incitmeden tartışmasaydılar, yani sohbet – muhabbet eylemeseydiler bu yol bugünlere kadar gelemezdi.

Alevi Öğretisinde “Telli Kuran” olarak bilinen ve ulu erenlerin, yüzlerce büyük ozanın ölümsüz deyişlerinin dile getirildiği zakirler (güvende, aşık…) maharetiyle bugüne taşınan bağlama yani sazlarımız muhabbetin temel unsurlarından birisini oluşturur. 

Zaten Bektaşiliği Bektaşilik yapan ana unsur ise “Muhabbet Kültürüdür”.

Balım Sultan Erkanı ve tüm Bektaşi Süreklerinde yapılan ve sadece ve sadece “nasipli” canların girdikleri inanç – ibadet bölümünün dışındaki ana erkanlardan birisi “muhabbet meydanıdır”. Bektaşiler, bizler asıl “kulaktan besleniriz” derler. Yani saatler boyunca süren, nefeslerin söylendiği, bu nefeslerle ilgili yorumların yapıldığı, “deyiş defterleriyle” bacıların da hiçbir şekilde ayrı olmaksızın bu erkana katıldıkları muhabbet meydanları, yolun yaşandığı ve yaşatıldığı bir eğitim, kültür yapısıdır.

Yani Alevi - Bektaşi Muhabbet Meydanı’nda; dostluk vardır, birlik vardır, yar ile yar olmak vardır, eksikleri gidermek vardır.  Şimdi dünyayı kana bulayan cihatçalar sardı ortalığı. Alevi - Bektaşi toplumunun “cihat”ı kendi nefsiyle ilgili olan kavramdır. Cihad-ı Ekber – Büyük Cihat, kişinin kendi zaaflarına karşı yürüttüğü mücadeleyi simgeler. İşte bu da bu meydanlarda edilen bilgilerle sağlanır.  Muhabbet meydanında saz vardır, söz vardır, ulu erenlerin kurdukları yolun kurallarını hatırlatmak vardır.

Bu meydan birlik meydanıdır, ikiliğe yer yoktur. Bu meydan varlık meydanıdır, yokluğa yer yoktur. Bu meydan sevgi meydanıdır, kine - kibire yer yoktur. Bu meyden erler meydanıdır, na merde yer yoktur. Bu muhabbet meydanında dört kapı kırk makam vardır, eline diline beline ilkesinin değerleri vardır, ulu ozanların nefesleri vardır, herkesin söz söyleme hakkı vardır, zengin – fakir / erkek – kadın ayrımı yapmamak vardır.

İşte Alevi Bektaşi toplumu gerçekten de bugünkü varlığını bu muhabbet meydanlarına borçludur. Geçmişten geleceğe tüm değerlerini karşılıklı sohbetlerle edinen bu topluluğun bugün yaşadığı ana sorunlardan birisi de budur işte: Muhabbet  Meydanları’ndan uzaklaşmak. Kırdan kente göç, kentleşme, çağın koşulları gibi unsurlar; Muhabbet Meydanları kurmaya engel değildir. Aleviliğin Bektaşiliğin değerleri işte bu meydanlarda yaşar ve yaşatılır.

Şimdi tüm kurumlara düşen, aydınlara düşen, dede-baba- ozan- zakir kimliğinde olan önderlere düşen bu muhabbet kültürünü tekrar yaşatmak, var etmek, yaygınlaştırmaktır. Gençlerimizi bu meydanlara çektikçe, geçmişin ölümsüz değerlerini onlara anlattıkça, onları dinledikçe Meydanlarımız daha da çok aydınlanacak, cümle erenler aşkına yakılan çerağlar her yanı aydınlatacak, bu yol ve sürekler geleceğe aktarılabilecektir.

Aşk ehline, muhabbetlerimle…

 

Ayhan Aydın

27 Kasım 2019

Bir Yol Gazetesi’ne Gönderilen Yazım

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile