Belediyeler ve Cemevleri

Belediyeler ve Cemevleri

Sorun Aslında Tüm Türkiye'nin Sorunu

Görüşlerini ve çalışmalarını önemsediğim saygıdeğer akademisyen Kemal Akgün alevi.online sitesi için “cemevleri” ile ilgili bir takım sorular sorup, konuyu gündeme getirmişti. Bu arada da konuyla ilgili belediyelerden kaynaklanan bazı gelişmeler oldu.

Burası Türkiye’dir; Alevi’si de, Sünni’si de, Kürd’ü de, Türk’ü de bazı olaylara aynı tepkileri gösterirler, bu topraklarda insanların bazı zorlama ayrımlar dışında gerçekten de birbirine birçok konuda anlaşırlar, bir de üstelik birbirlerine çok benzerler.  Eski başbakanlardan Tansu Çiller, uzun yıllar önce biz Avrupa Birliği’ne gireceğiz, diye tutturmuş, halkı da buna bayağı inandırmıştı. Sonunda elbette ki AB’ne giremedik, ama o gayretleriyle Türkiye’ye büyük bedellere mal olan Gümrük Birliği’ne ülkemiz girmiş oldu. Ama en ilginci ise on binlerce insanını sokaklara dökmesi ve bunu Çiller’in Türkiye’de kurtuluşun bir miladı olarak halka yutturması ve halkın da buna kanmasıydı.  Değişen hemen hiçbir şey yok bu ülkede. Bilinçlenme artsa da, yurdumuzda halk bazen boşuna sevinip, boşuna çok üzülüp kendini perişan eder.

İzmir Belediyesi Cemevleri’nin ibadethane olarak kabul edilmesini kabul edip, İstanbul Büyükşehir belediyesinde yapılan oylamada meclis çoğunluğu bunu red edince Alevi - Bektaşi camiası bunu çok farklı tepkiler gösterdiler.

Ben de dâhil toplum olarak bir sosyal medya bağımlısı olduk. Onunla yatıp, onunla kalkıyoruz. Sosyal medya sayısız faydası yanında, bazı konularda yanlış kanaatlerin uyanmasına, kişilerin ve toplumun yanlış bilgilendirilip, yönlendirilmesine de sebep oluyor bu günümüzün vazgeçilmezi olan sosyal medya. Cemevileri konusunda  da durum bu. İnsanların bilgi almak konusunda gerçek haberi, haber kaynaklarını bırakıp, sosyal medya paylaşımlarıyla kanaat oluşturmaya başladıklarına tanık oluyoruz. Şu yazar, bu dernek başkanı, o dede paylaştı, sevdi, övdü diye, onların takipçileri de olayın ayrıntılarını bilmeden, arkasını düşünmeden onu/ onları hemen destekliyorlar. Paylaşmayla da  bu konuda yanlış bir kanaatin oluşmasını pekiştirebiliyorlar.

Taa 1990’larda Ankara Tuzluçayır Cemevleri Yaptırma Derneği’nin tüzüğünde, “cemevleri yaptırma” maddesi olmasından dolayı, cemevleri konusu Türkiye’de hep, “yasaklı, sakıncalı, sorunlu, mahkemelik vs.” konusu diye gündemdedir. Yani ülkemizdeki Cemevleri meselesi çok çok uzun ve detaylı bir konudur. Bu abartısız bir çalıştay, sempozyum konusudur: “cem, cemevleri ve bu konuda verilen hukuki ve sosyal mücadeleler” konusu.

Aleviler yılmadılar, usanmadılar bu alanda mücadele ettiler. Bugüne kadar önemli oranda kendi imkânlarıyla bir kısmı büyükşehirlerde olmak üzere yaklaşık 2000 cemevi yapıp tamamladılar. Bu da en azından son 30 yıllık Alevi tarihinde, Alevilerin kazanım hanelerine yazılacak bir başarılarıdır.

Yaklaşık 30 yıldır bu ülkeye hâkim olan zihniyet aynı zihniyettir. Yani bu konuda yaşanan sorunları gidermeyip, arttırıcı rol oynayan, gerici tarikatlara desteğini bir saniye olsun aksatmazken bu sorunun devam etmesine vesile olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde de durum aynıydı. 1994’de bizzat tanık olduğum gibi, Karacaahmet Cemevi’ne, orayı yıkmak için dozerler dayanmış, halkın günler boyunca süren başarılı direnişi sonucu onlar oradan gitmek zorunda kalmışlardı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları

Türkiye’de tüm Alevi - Bektaşi kurumlarının Aleviliğe şu veya bu şekilde katkısı olmuştur. 1995’te kurulan Cem Vakfı önemli Alevi kurumlarından birisidir. Her türlü eleştirinin dışında Cem Vakfı çok önemli işler de yapmıştır. Bu işlerin en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz 2005 yılında başlayan süreçte Zorunlu Din Derslerine ilişkin olanı ve bu derslerde Alevilikle ilgili uygulamaların olmaması ve ülkemizde cemevlerinin bir ibadethane olarak elektrik kullanımından muaf olmaları yönündeki çalışmalarıdır. Vakıf yılmadan, usanmadan bunu takip edip, kararlı tutumunu sürdürerek, 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çok önemli bir kararın çıkmasını sağlamasıdır.

Cem Vakfı, cami, kilise ve sinagogların yararlandığı elektrik faturasından muaf olma uygulamasının cemevleri için de geçerli olması için Türkiye’deki mahkemelerine başvurmuş ancak sonuç alamamıştı. Cem Vakfı söz konusu yargı kararını 2010’de AİHM’e taşımıştı.

Cem Vakfı’nın yaptığı başvuruyu ilk olarak 2014 yılında karara bağlayan AİHM, Türkiye’de Alevi cemevlerine ayrımcılık yapıldığına hükmetmişti. AİHM, İstanbul Yenibosna’daki Cem Vakfı’nın açtığı davada Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesini 9’uncu maddeyle bağlantılı olarak ihlal ettiğine karar vermişti.

18 Ocak 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazları da reddedilerek, AİHM’nin Aleviler lehine verdiği kararı kesinleşmiştir.

Buna göre; 16 Eylül 2014, AİHM’nin verdiği kararla, Cem Vakfı’nın AİHM’de açmış olduğu üç davadan,  “Zorunlu Din Dersleri ve Müfredatın Taraflılığı”  ve “Cem Evlerinin elektrik paraları” ile ilgili olan iki dava oy birliği ile Vakıf lehine alınan kararlar ile sonuçlandı.

2005 yılında 1905 kişi ile başlattığı “Din Dersi Davası”da mahkeme Cem Vakfı’nın lehine verilmiş, Mahkeme “zorunluluk konusunun” teamüllere ve “İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması”na ilişkin sözleşmeye aykırı olduğu gerekçesi ile Türkiye’yi uyararak, müfredatların bugünkü halleri ile yansız olmaktan çok uzak olduğunu karar altına almıştır.

(16 Eylül 2014’te alınan 21163/11 sayılı AİHM kararı.)

 

Sonuçta;  Türkiye’nin de yasaları gereği, kendi uyguladığı hukuk hükümleri gibi, uygulamakla yükümlü olduğu yargı kararlarından birisi ve aslında önceliği de olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıdır. Türkiye AİHM üyeliğini kendi rızasıyla kabul etmiş, onun bir üyesi olarak, alınan kararları uygulamakla mükelleftir. Fakat birçok konuda olduğu gibi hukukun hiçe sayıldığı ülkemizde, bugünkü iktidar, bu konuda da ayak diretmekte, AİHM kararlarını açıkçası uygulamamakta bu konuda ayak diretmektedir.

Türkiye’nin bir ayıbı olarak Cemevleri konusu, cemevlerinin elektrik giderleri konusu uluslar arası bir tartışma konusu olmuş, bu ülke kendi vatandaşlarına ayrım yaptığını kabul etmeyerek, sorunları gidermeyerek kendi önünü karartmaktadır.

Alevilerin ibadetlerinin cem, ibadethanelerinin cemevi olduğu tüm dünyaca kabul edilmiş durumdadır. Bugün bu ülkeye hâkim olan zihniyet bunu yok sayarak, evrensel insan haklarını ihlal etmektedir. Verilmesi gereken mücadele bu mücadeledir. Bu aslında tüm Türkiye’nin mücadelesidir. Bu; bir hak ihlallerinin önlenmesi, hukuk ve evrensel insan hakları, insan inanç özgürlüğü meselesidir.

İşin dinle, mezheple, siyasi parti ayrımlarıyla bir ilgisi yoktur.

Alevilerin kazanılmış olan bu hakları almaları konusunda aydınlatılmaları, her konuda olduğu gibi bu konuda da yekvücut olmaları gerekir.

Türkiye’de belediyelerle de ilgili Alevilerin çok ciddi bazı sorunları var.

Ülkemizde uzun zamandan beri belediyeler cemevleri yapıyorlar, cemevlerini ibadethane olarak tanıyorlar, bazıları zaten elektrik, su giderlerine katkıda bulunuyorlar, dedelere, cenaze yıkayacak hocalaşmış dedelere, inanç hizmetlisi hocalara, görevlilere maaş veriyorlar. Bunu bazen de cemevleri yönetimleri halktan gizliyorlar ki, biz çok mağduruz, edebiyatı yapmaya devam etsinler, halktan ne toplayabilirlerse, bütçelerini oluştursunlar. Kendilerince mantık ürete ürete, cemevi yönetimleri iyi bir ticari işletmeci mantığına da sahip oldular, belediyelerle, çıkar için görüşmemeleri gereken devlet kurumlarıyla da içli dışlı oldular,  bu zaman diliminde.

Efendim, sözü kısa kesemiyorum; belediyelerin kendi yapıp sözde Alevilere, Alevi kurumlarına tahsis ettiği hemen tüm cemevlerinde bazen açık olarak dillendirilen, bazen örtülü olarak söylenen şekliyle çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bunlar fazla konuşulmuyor.

Haydi, Alevi medyası bunlara da parmak bassın, sosyal medya da yazsın bunları…

İzmir, İstanbul, Ankara’da, örneğin Çankaya Pir Sultan Abdal Cemevi’nde gördüklerimiz yetiyor.

Peki, bu konuda neler oluyor?

Bir kere birçok örnekte olduğu gibi belediyeler yaptıkları, yapılmasına vesile oldukları cemevlerine her an müdahale ediyorlar/edebiliyorlar. Her şeyden önce belediyelerin yaptırdığı birçok cemevi “cemevi” olarak yapılıp bir Alevi kurumuna devredilmiyor. Belediye ne hikmetse sözde Alevilere iyilik yaptığını iddia ederek, bir bina yapıyor ama yaptığı bina üzerinde hak iddia ediyor. En azından yönetimde mutlaka kendi personelinin olmasını istiyor. Bunun dışında, cemeviyle ilgisi olmayan çeşitli birimler için binanın belli bir bölümünü kendi kullanımına ayırıyor. Yani adı cemevi olan bina bağımsız bir “Alevi inanç – kültür- ibadet” merkezi olamıyor. Orası sosyal bir tesis oluyor. (Gerçi, yaşlıların gelip uzun süre zamanlarını geçirdikleri, aş verilen ve cenaze kaldırılan tüm cemevleri bir sosyal hizmet birimine dönüşmüş durumdalar ama neyse o da ayrı bir yazı konusu).

Düşünün üç katlı bir bina, birinci kattaki odalar belediyenin bilmem hangi kurslarının hizmetinde, tümüyle dışarıdan insanların kullandığı bir halk kütüphanesi, belediyenin maaşını kendisinin verdiği kendi hizmetinde bazı elemanlar… Bu bina bağımsız tam bir Alevi-Bektaşi inanç merkezi olabilir mi?

Burada Aleviler – Bektaşiler gelip kültürlerini özgürce, tam olarak yaşabilirler mi?

Elbette belediyeler sağ olsun, var olsunlar… Elbette belediyenin hizmeti halkın hizmetidir. Ama burada Alevi kimlikli insanlara yapılan sözde bir hizmet varsa, o bina tümüyle o inançtan insanlara tahsis edilmeli, belediye de kendi üzerine düşen bir görev varsa, bunu yerine getirerek, onlara yardımcı olmalıdır. Zaten sözde ben cemevi yaptım deyip, insanlara yanlış bilgi vererek, bir yandan Alevileri kullanıp, diğer yandan da, buraları belediyenin bir birimi olarak kullanmak hangi akla, mantığa sığar?

Ankara Çankaya’da Sayın Deniz Baykal ve Sayın Prof. Dr. İzzettin Doğan birlikte bir cemevi temeli attılar. Burada akıl almaz bir büyük sorun yaşandı, bu tüm medyaya yansıdı. Çankaya Belediyesi ve Cem Vakfı mahkemelik oldular. Çankaya belediyesi çözümü aylar süren ve büyük masraflarla yaptığı cemevi temelini yıkmakta buldu. Sonra yine kendisi bir cemevi yaptı: “Pir Sultan Abdal Cemevi” dedi adına. Ama orası belediyenin kendi uhdesinde, hiçbir Alevi kurumuna teslim edilmedi. Zaman zaman cem yapılsa da, oradaki personelin parasını belediye verse de, orada ne yapılıyor, nasıl bir faaliyet var bunu bilen varsa buraya lütfen yazsın…

İstanbul Maltepe Gülsuyu’nda uzun yıllar boyunca büyük emekler verilerek yapılan bir Cemevi var. En son Maltepe Belediye’si doğrudan olaya müdahil oldu. Bir zamanlar silahların bile çekildiği bu yapı nasıl hizmet verecek, nasıl bir yönetim belirlenecek bilen varsa lütfen buraya yazsın.

Cem Vakfı çok büyük fedakârlıklarda bulunarak, İkitelli’de büyük bir cemevinin yapılmasına vesile oldu. Ama siyasete bulaşmış bu cemevinin başkanı, Cem Vakfı’nı da, halkı da kandırarak, bir entrikayla, belediye meclis üyeleriyle yaptığı çok özel görüşmelerle, sonradan kurduğu paravan bir derneğe bu cemevinin yönetimini devretti. Doğruya doğru söylemek gerekir, ben de çok iyi biliyorum, orası Cem Vakfı sayesinde yapıldı. Şimdi Cem Vakfı’nın bazı yöneticilerinin da aymazlığıyla elden çıkan bu cemevindeki entrikada belediye meclis üyeleri niçin tarafsız olamadılar, taraf tuttular, bunu bilen varsa lütfen yazsın.

Beşiktaş Cemevi, Cem Vakfı sayesinde var oldu. Sonradan siyasete çok meraklı cemevi başkanı, Beşiktaş Belediyesiyle giriştiği bir iş birliğiyle bu cemevini Cem Vakfı’ndan kopardı, bağımsız bir birim yaptı, hani Sedat Peker ağırlanmıştı ya, işte o cemevi, hatırladınız mı? Bunun ayrıntısını bilen varsa buraya lütfen yazsın.

En son Bakırköy’de (Yenibosna’da) yeni yapılan, lüks rezidansların gölgesindeki cemevine bir lokmaya gitmiştim. Mütevazı, çevre düzenlemesi biraz daha iyi yapılırsa halka iyi hizmet verebilecek bir yer dedim, kendi kendime. Evet, yine belediyemiz bir hizmet binası yapmış,  hepimizin gidip yararlanması da gereken bir kütüphanesi,  temiz tuvaletleriyle, salonuyla güzel küçük bir yapı. Fakat burası belediyenin bir kültür binası, üzerinde “cem – kültür evi” dense de, içinde bir cem salonu da olsa burası bir cemevi değil. Hayır, diyen varsa lütfen buraya yazsın.

Nereye geldik?

Sevgili dostlar, hangi parti olursa olsun, hangi belediye olursa olsun, Alevilerin haklarını, sorunlarını, isteklerini ne tam algıladıklarını, ne de kendi dünya görüşlerinden, siyasi beklentilerinden bağımsız olarak çözmek istediklerini maalesef göremiyoruz.

 

Alevi - Bektaşi toplumunun kendi içlerinde sadece kendilerinin çözmeleri gereken devasa sorunlar var, eyvallah. Bunu zaten en ince ayrıntısına kadar dile getiriyoruz. Bu konuda Aleviler, Alevi kurumları, Alevi aydınları, dedeler, babalar, ozanlar en ufak bir eleştiriyi saldırı olarak kabul edip buna yersiz tepkiler verebiliyorlar. Eleştiri kültürü gelişmemiş ona da eyvallah. Ama Alevilerin bu dağınıklığından, bu parçalanmışlığından yararlanmak da hiç ahlaki değil. Partilerin de, hangi partiden olursa olsun belediyelerin de şu anda yaptıkları bundan ibarettir. Partiler, gösteriş, şov, oy hesabı, denge politikası güderek bu meseleye de diğer meselelere baktıkları gibi bakmaktadırlar.

Alevilerin - Bektaşilerin tarihler boyunca yaşadıkları travmaları, derin sorunları, açmazları görüp – çözmekten uzak bir zihniyete sahip oldukları anlaşılıyor.

Belediyeler de işlerine geldikleri gibi insanları kullanmaktadırlar.  Doğru dürüst akademisyenlere danışmadan, bu işin uzmanı kişilere danışmadan, günlük politik hesaplarla bu olaylara yaklaşmaktadırlar.  Daha doğrusu bu on milyonluk “çantada keklik” kitle için partilerde, belediyelerde ciddi bir birimin oluştuğunu da göremiyoruz. (Zaman zaman sözde bazı “tarihçi – yazar – uzman” yalaka tipler belediyelerde tanıdıkları yöneticilerin, başkanların çevresinde menfaat için pervane dönseler de, kendi kişisel menfaatleri için orada bulunanların gayretleri  bu toplum için bir şey ifade etmiyor.)

Kurum başkanları, dedeler, hocalar, ozanlar, âşıklar, semahçılar; siyasiler ve belediler tarafından birer figüran olarak kullanılmaktadır.

En az on milyonluk bir Alevi - Bektaşi kitlesi içinde geleneksel olarak ve çağa yanıt verebilecek hangi inanç önderleri var, bu toplum gerçekten tam anlamıyla ne istiyor, en önemli sorunları nelerdir, bunlar nasıl çözülebilir? Sorulanının yanıtları yerine, eşler – dostlar alış- verişte görsün, sabah erken kalkan bir dernek kuruyor, birden bire, kıymeti kendinden menkul,  o derneğin bir dedesi (“dedecik” demeliyiz), yazarı peydah oluyor, bir şark kurnazı (zaten Alevi kurumlarına yarar kadar zarar da veren) sözde bir üniversiteden bir akademisyen danışman bulunuyor, oh ne ala… Kapı kapı dolaşıp koltuklarının altında hiç bitmeyen, ne hikmetse hep aynı projeler, devlet birimlerini, partileri elbette belediye başkanlarının kapılarını arşınlıyorlar. Konumuz gereği belediyeler de, işine gelene kesenin ağzını açıyor, işine gelmeyene kapatıyor, bir de neye hizmet ettiği tam bilinmeyen yok toplantılar, sempozyumlar vs. de yapılmaz mı, demeyin gitsin? Bu konuda hangi bilir kişilere danışılıyor, hangi kurumdan görüş alınıyor bilinmez. Diyeceksiniz ki, Ayhan Aydın çelişme kendinle nerede o tarafsız kişiler, nerede o danışılacak kurumlar? Ona da eyvallah…

 

Sonuç

Kemal Akgün hocamızın çok özet bir şekilde belirttiği gibi olay hedef saptırılması meseledir. Belediyelerin yaptırdığı cemevlerinde yukarıda birkaç çarpıcı örneğini vermeye çalıştığımız gibi çok ciddi sorunlar da yaşanmaktadır. Belediyelerin aldıkları göstermelik kararların bir geçerliliği yoktur. Tüm Alevi - Bektaşi toplumunun, şunu – bunu bırakarak, aralarındaki kısır çekişmelerden kurtulup belli hedefler doğrultusunda ilerlemeleri zorunludur. 

Aleviler – Bektaşiler hangi konuda ne yaparlarsa yapsınlar, hiç değişmeyen bir gündemleri olarak gençlerin, dedelerin eğitileceği, konuyla ilgili insanlara ciddi hizmet verecek bir bilim – araştırma merkezi kurma hedefi her zaman olmalıdır, Aleviler – Bektaşiler bunu her daim önlerine koymalılar.

Bugün ki iktidar, her yola başvurarak başta cemevlerinin yasal statüsü olmak üzere, Alevilerin – Bektaşilerin haklarının vermemek için ayak diretmekte büyük mücadele vermektedir.

AİHM kararlarına rağmen bu konuda olumsuz tavrını sürdürmektedir. Herkesin bu konuya odaklanması gerekir. Bu konuda çok kararlı olmak gerekir, sağa – sola sapmanın lüzumu yok şu anda…

Menfaat için iktidara yakın birçok kurumun türediği, “Milliyetçi Alevi Bektaşi Kültür Dernekleri” adıyla yeni yeni yapıların hortladığı, İran’ın desteğiyle Alevilerin gerek Türkiye’de gerek Avrupa’da bağrına giren “Caferi (Şii) Oluşumların” cirit attığı (bu yapıdan bazı kişiler, Avrupa’daki derneklere çağrılıyorsa durum daha iyi anlaşılır. Çünkü onlar bir İŞİD’ci gibi konuşmaktadır,  Hz. Ali’nin kılıcı adam kesmeyecek, şimdi de yoldan çıkanlara kesmeyecek de ne yapacak?” demektedir.

Çıkar için mevcut bir Serçeşme Vakfı varken, bir alternatifini kurup ne kadar sahtekâr, dönmüş, çıkarcı insan varsa yanına alarak yine Avrupa’da da yandaşlar bulup sözde “Yol - Erkan, Alevilik” adına, sözde “Alisiz Aleviler Karşı” bölücülükler yapılıyorsa durum çok ciddidir.

Alevi - Bektaşi Yolu yüzyıllar boyunca kendi değerleriyle bugüne kadar gelmiştir.

Bugünün şartlarında yaşadığı sorunların üstesinden gelememesi mevcut sistemin ve bu sistem içinde bocalayan Alevi - Bektaşi toplumunun daha doğrusu bu topluma gerçek önderlik yapmak yerine menfaatleri için ortalığı dolduran sözde ileri gelen kesimin bir sorunudur. Aleviliğin Bektaşiliğin gerçek anlamda böyle bir sorunu yok yani tabanda birlik var, üst çatıda çıkar çatışmalarından dolayı çatlak var.

Bilemiyorum, 500’dan evvelki bir zamanda yani diyelim 600 yıl önce,  “müsahiplik”, Osmanlı – Safavi çatışmasından sonraki dönemdeki yani Alevilere büyük baskıların olduğu dönemdeki kadar yaygın mıydı? Belki değildi. Alevilik – Bektaşilik içindeki bazı kurumlar, zamanla değişir, farklılaşır demek istiyorum. Bugün karşılaşılan sorunlara çözüm bulmak bu toplumun öncülerinin sorunudur, yani bu inanç mensuplarının sorunudur. Bu konuda da temel değerlere, tarihe bakmak lazım.

Bu büyük öğreti sorunlarını zaman içinde nasıl çözdü, bugüne nasıl geldi? Bunlara bakmak lazım.

Bu büyük öğreti, inanç, kültür ne derseniz deyin Alevi - Bektaşi Yolu kendisini ebetteki geleceğe de bir yolla aktarılacak.

Cem, Cemevi, Dede – Baba/ Âşık- Ozan… İşte bunu yine Alevilerin Bektaşilerin kendileri sağlayacaktır. Bugüne kadar dedeler – babalar- ozanlar bu yola çok büyük hizmet ettiler, bu yolu buraya getirip, bel kemiğini oluşturdular.

Ama görüyorum ki, bugün artık çıkar için devletin dedesi olmaya hevesli, aldığı üç kuruşla bir kurumun, bir belediyenin dedesi olmaya evrilen, bir kısmı Diyanet’in paralı kadrolu elemanı olmaya hazır ve nazır bu tipler Alevi - Bektaşi toplumunun en büyük açmazlarından birisi olacaklar?

Devlet, partiler, belediyeler bu kitlenin isteklerini, beklentilerini gidermekle mükellefseler, onların içlerine karışmadan, onlara danışarak, en akılcıl, politik olmayan yollarla bunu yapmalılar. Yani yöneticilere düşün, Alevi Bektaşi toplumunu anlamak, sorunlara çağın gereği çözümler bulmaktır. Bu konularda eğer sorunları arttıracaklarsa, bu meselelere hiç karışmasınlar daha olur belki de…

 

Alevilerin yüzyıllardır, inançlarına bağlı olarak uygulaya geldikleri ibadetlerinden birisi hiç şüphesiz cem'dir. Eskiden "cemevi, büyükdam, meydan yeri" gibi çeşitli isimlerle anılsa da cem yapılan ibadethanelerinin bugünkü ismi cemevi'dir.
İnanç önderleri, "dede, ana, baba, derviş, zakir, on iki hizmetli gibi" isimlendirilen canlardır. Aleviler Bektaşiler bunu çok biliyorlar. Gerisi aslında bu topraklara tarihler boyunca hakim olan, yok sayıcı karanlık zihniyetin ürünü olarak bugün siyasetin konusuna girmiş herkesi geren konulardır. Üstelik en önemlisi her zaman olduğu gibi insanlar ve Aleviler boşuna yoruluyorlar. Türkiye'nin de kendi kanunlarının da buyurduğu gibi, uymakla yükümlü olduğu AİHM'nin aldığı kararla da cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir. Bu büyük gerçek göz ardı ediliyor, unutuluyor. Bu Türkiye'nin hak tanımaz, mezhepçi politikalarına uluslararası boyutta verilen bir yanıttır.
Bu yurt, bu ülke hepimizin ama Türkiye hemen her konuda maalesef vatandaşları arasında ayrımcılık yapmaya devam ediyor.
Aleviler bir olup, haklarını, çok daha gür bir sesle, hep birlikte almanın mücadelesi kararlılığından vazgeçmeden yollarında yürümelidirler, gerisi boş laftır.
Belediyelerin aldıkları - alamadıkları kararlara bakmak zaman kaybıdır. Zaten belediyelerin, tüm siyasi partiler gibi bu konudaki karneleri de çok iyi değildir.
Her daim olduğu gibi gün birlikte mücadele etme günüdür.
Belki böylece aynen 1240 yılında Babailer İsyanı'nın dağınık Alevi guruplarını bütünleştirmesi gibi, günümüzde saçma sapan nedenlerle Aleviler - Bektaşiler arasında yaratılan yapay farklılıklar da geride kalır, kim bilir?
Yek vücut mücadeleye devam...
Sürç-i lisan ettiysek aff’ola…

Aşk ile, muhabbet ile...
Muhabbetlerimle…

 

Ayhan Aydın

19 Ocak 2020