MEHMET ALİ KARABABA

Divriği Çamşıhılı (Çamşık) Ozanlar

Mehmet Ali Karababa

Anadolu ozanlar / erenler yurdudur. Yüzyıllar boyunca bu topraklarda sevgiden, barıştan, paylaşımdan yana bir dünya düzeni kurmak için, içlerindeki derin duygularla ördükleri ölümsüz dizeleri evrene yayan ozanlar bu toprakların öz sahipleridir. Her ne kadar birçoğu derdini – meramını tam anlatamamış ve ilden ile göçmüş, sürülmüş, büyük cefalar çekmişler ve bazen sığınacak yer dahi bulamamışlarsa da yazdıkları yüz binlerce şiir onların gerçek duygu ve inanç dünyalarını, felsefelerini barındıran ana yurtları olmuştur.

Doğa sevgisi, yar sevdası, yaşamın bitip tükenmez gelgitleri, inançları / kültürleri nedeniyle ayrıma uğramış olmaları ve bunların ötesinde bir toplumun temsilcisi, sözcüsü hüviyetinde de oldukları için yine büyük toplumsal kesimlerce vücutlarındaki nefesler kadar onlara yakın olup, onlarla soluk alıp – vermişlerdir.

İşte bu binlerce ozan barındıran kutsal toprak Anadolu yurdunun en çok ozan yetiştiren bölgelerinin başında da Sivas ve çevresi gelmektedir.

Divriği hem tarihi hem de kültürel olarak ülkemizdeki en önemli yerleşim yerlerinden birisidir. Uygarlık beşiğidir ama aynı zamanda sözlü kültürün ana damarlarından birisini barındırır.

Eren ve ozan yurdu Divriği köklü tarihi ve önemli tarihi yapıları, geçmişten bugüne bitmeden süregelen folklor (halkbilim) ürünleri yani türküleri, şiirleri, destanları, manileriyle dikkat çeker. Bir maden yurdudur ama insanın içindeki en değerli cevherleri de bu topraklar saklar bağrında.

Pir Sultan’ın yurdudur Sivas ve de Âşık Veysel gibi nice büyük ozanlarla ölümsüzleşmiştir bu diyarlar.

Pir Sultanların, Âşık Veysellerin yolundan giden daha yüzlerce büyük ozan da, dünden bugüne, bu topraklarda yaşamıştır.

Divriği içinde tümüyle kendine özgü bir yapısı olan Çamşık (Çamşıhı) yöresi insanı ise; bulunduğu güzel ama zorlu tabiat örgüsü içinde uzun yıllar hem yaşam mücadelesi vermiş, hem de kendi öz kültürünü var etmesini başarmıştır.

İşte Hüseyin Abdal gibi bir erenin çevresinde yaklaşık on köyde varlığını gösteren Çamşıhılı ozanlar / dedeler / âşıklar / sanatçılar; başlı başına bir önemli araştırma konusudur. Bu yörede saz çalmayan, türkü söylemeyen, deyiş yazmayan kişi bulmak bile zordur.

Ben de şahsen Âşık Ali Metin Dede, Mahmut Erdal, Hüseyin Gazi Metin başta olmak üzere birçoğunu tanıdığım ozanlar / dedeler diyarı bu yöreye apayrı bir sevgi besliyorum.

 

 Mehmet Ali Karababa

1934’de Çamşık’ının Şahin Köyü’nde doğan ozanımız, yine Alevilere baskının doruk noktalarından olan Gazi Olayları’nın çıkmasından bir gün sonra ikinci kez geçirdiği kalp krizi sonucunda 14 Mart 1995’de sonsuzluk âlemine göçmüştür.

Can Tv.’de 15 Temmuz Perşembe günü, Erenler Katarı’na konuk aldığım sevgili Av. – Yazar İsmail Metin’in yayına hazırladığı ve bana hediye ettiği Mehmet Ali Karababa kitabını bir solukta okudum.

İsmail Metin hem sözlü olarak, hem de hazırladığı kitapta Mehmet Ali Karababa’nın büyük sıkıntılar çekerek bir ömür sürdüğünü belirtiyor.

Onun ifadesine göre de, Mehmet Ali Karababa’nın sazının üstüne saz yokmuş. Çamşıhı kültürü içinde yetişen ama çoğu Anadolu insanı gibi geçim derdiyle gurbet insanı olan Karababa’nın kitaptan anladığımıza göre çok özlü şiirleri var.

Yörede sevilen bir isim olan Battal Karababa’nın oğlu olan Mehmet Ali Karababa, köy yaşamının yanı sıra, 1960’da Divriği demir madenlerinde çalışmış, köyden o zaman için madencilerin merkezi olan Çürek’e taşınmıştır. Sonra 1990’da Ankara Natoyolu’na göçen ozanımız her zaman geçim derdinde olmuştur.

Zamanında birçok etkinlikte, farklı yörelerde sanatını icra etse de hiçbir zaman değeri tam olarak bilinemeyen ozanımız, Almanya’ya da konser ve kaset çalışmaları için gitmiş, yaşamın her türlü çilesini çekmiş, gördüklerini de dizelere dökmüş bir değerimizdir.

En büyük acılardan birisini yaşayarak, kızı Gülsüm’ü, yeğenleri Handan ve Gülendam’ı da, Türkiye’deki en kan dökücü ırkçı- gerici bir kalkışma olan, 2 Temmuz 1993’deki Sivas Cankıyımında alevler içinde kaybeden Mehmet Ali Karababa toplumcu özellikleri olan şiirler de yazmıştır.

Kitaptan öğrendiğimize göre; Karababa’nın ilk ustası babası Battal Ağa’dır. Ondan başka yine Divriği Çamşıhı’ndaki Baloağa Köyü’nden İsmail Toprak, Sincan Köyü’nden Ağa Dayı’dan karşılıklı saz çalarak sazın ustalıklarını öğrenmiştir.

Çoğu Alevi ozanımız gibi; sevgi, insanlık idealleri, Alevi inancı, yergi türünde de şiirler ortaya koyan Mehmet Ali Karababa’yı bu vesileyle bir kez daha yâd etmiş olalım.

Sonsuz ışık içinde yatsın.

Sazı ve sözleri ölümsüz olan ve Anadolu Halk Kültürü’nün zengin hazinesine kaydedilmiş ozanımız her daim evrende sonsuza kadar ölmez bir ses olarak yaşayacaktır.

 (Mehmet Ali Karababa, Yazan: Av. İsmail Metin, Çamşık Hüseyin Abdal Derneği Yayınları, İstanbul, Haziran 2002)

 Ayhan Aydın

16 Ocak 2021

 

Şiirlerinden Örnekler

 

YELLERE KARŞI

 Bir name yazayım çeşmim yaşında

Göndereyim yâre ellere karşı

Ah çektikçe duman tüter başında

Yaktı kül eyledi yellere karşı

 

Ne uzakça durur ne de yakınca

Sesin aldım göremedim bakınca

Ağır ağır gözyaşlarım akınca

Aktı gözyaşlarım seller karşı

 

KARABABA budur feleğin işi

Daim tükenmiyor boranı kışı

Yükledi göçümü kervancı başı

Çevirdi yolumu çöllere beni

 

DOST BULAMADIM

 

Gezdim şu âlemi seyran eyledim

Gönül sarayında dost bulamadım

Eller güler oynar ben de ağlarım

Akıttım gözümde yaş bulamadım

 

İstemem gayri bülbülü gülü

Viran oldu bu gönlümün bağları

Ele yağmur yağar bana da dolu

Düştü yaprağımı gül bulamadım

 

Gece gündüz kazma düşmez elimde

Zengin bilmez fakirlerin dilinde

Korkum yoktur Ezrail’de ölümde

Düştüm bir ummana yol bulamadım

 

KARABABA derdim diyem tel inen

Çağırırım boz atlıya yel inen

Hısım akrabalar küser ben inen

Elimde tutacak dost bulamadım.

 

GURBET ELLERE

 

Paşa olsam gurbet eli gezmezdim

Köyde koyup seni telef etmezdim

Tarlam olsa gece gündüz yatmazdım

Fakirlikten çıktım gurbet ellere

 

Yavrularım hepsi yetim kaldılar

Hasta olup per perişan oldular

Komşularım bu halime güldüler

Fakirlikten çıktım gurbet ellere

 

KARABABA doğru söyler atmıyor

Dertlerim çok yazmak ile bitmiyor

Zengin olan gurbet ele gitmiyor

Fakirlikten çıktım gurbet ellere

 

BENİM OLDU

 

Bana Kızılbaş demişler

Sanki dünya benim oldu

İnan beni büyütmüşler

Sanki dünya benim oldu

 

Muhammed Mustafa dinim

Ali’el Murtaza velim

Hünkâr Hacı Bektaşi pirim

Sanki dünya benim oldu

 

Oniki İmam benim gülüm

Şaha doğru gider yolum

Canım kurban olsun canım

Sanki dünya benim oldu

 

KARABABA doğru sözüm

Atatürk’e bağlı özüm

Allah Muhammet Ali bizim

Sanki dünya benim oldu

 

ANADOLU’M

 

Gezdim dünyayı dolaştım

Ne güzeldir Anadolu’m

Yüce yüce dağlar aştım

Ne güzeldir Anadolu’m

 

Yaylasında kuzu meler

Çoban kavalını çalar

Zümrüt gibi düz ovalar

Ne güzeldir Anadolu’m

 

Soğuk sular çağlar gider

Bahçesinde bülbül öter

Turnaları katar katar

Ne güzeldir Anadolu’m

 

Gelini kızları bilmez

Gözlerine boya sürmez

Tırnağına oje çalmaz

Ne güzeldir Anadolu’m

 

KARABABA dön yurduna

Dönüp de bakma ardına

Doyum olmaz hiç merdine

Ne güzeldir Anadolu’m

 

CEVAP VERMEDİ

 

Bir mektup yazdım o nazlı yâre

Bekledim de bir cevabı vermedi

Ağlaya ağlaya düştüm yollara

Kerem oldum bir cevabı vermedi

 

Bağımızda çiçek açmış gülleri

Bahçeleri veran etmiş selleri

Öpem ama bir cevabı vermedi

 

Döldür dağı derler bizim dağımız

Meleşirler koyun ile kuzumuz

Salınırdı gelin ile kızımız

Gittin ama bir selamı vermedi

 

KARABABA Çamşıhı’dır köyümüz

Gurbet ele göç eyledi çoğumuz

Ne kapımız kaldı ne de evimiz

Viran oldu bir selamı vermedi