Ocak - Şubat 2024 Postası
Aylık Posta
Haber, Yorum, Gözlemler
(18 Ocak – 15 Şubat 2024)
Ayhan Aydın
Köklü Alevi Kurumları İşlerini Yapmayınca
Her Kesim, Etkinliklerle Alevi - Bektaşi İnanç ve Kültür Dünyasında Kendi Atını Oynatıyor
Ekonomik destek de dâhil, kaynağı, amacı, hedefi tam belli olmayan türlü etkinliklerle farklı kurum ve yapıların Aleviler - Bektaşiler üzerindeki tasarrufları devam ediyor.
Bizim tek derdimiz ise; gerçeğin izinde sadece ve sadece Alevilik ve Bektaşilik öğretisi, değerleri ve buna karşı içerden, dışarıdan gelen her türlü asimilasyon gayretlerini izlemek, gözlemlemek ve bunlardan halkı haberdar etmektir.
Bir Şii, Sünni din adamı gibi yaşayıp, düşünen ve konuşan, başına takke geçirip vaazlar verip, mevcut Alevi yapısını eleştirip kendisini bir dede olarak, yazar olup tanıtıp cemevlerinde dersler veren, Avrupa'daki kimi kurumlara çağrılan, çeşitli kaynaklardan elde ettiği paralarla kitaplar basan yani burada kendisine bir alan açan birisi Tarık Çimen... Ve bir yapı oluşturan Dört Kapı Yayınevi...
Biliyorsunuz Alevi kurumlarının duyarsızlıkları nedeniyle her yerden baş göstermişlerdi; Zöhre Analar, Baki Güngörler, Sinan Boztepeler, Hüseyin Hürrem Ulusoy gibi nice tipler...
Zamana Alevi kurumlarında her ilahiyatçıyı baş tacı edip, çıkar için cemevlerine yerleşmiş, bir eli belediyelerin kaynaklarında, bir elleri kaymakamlık, valilik, Kültür Bakanlığı kaynaklarında gününü gün eden bir yapı oluştu...
İnancımızın, cemevlerimizin üstüne çöküp buraları bir şirket gibi işletmeye başladıkları bu kurumları sömürenler...
Ufku daralmış kimi köklü kurumlar yöneticileri de, aynı şekilde kendilerini var etme sevdasında olunca, Alevilik, Bektaşilik, şubeler, cemevleri elden gitmiş, kimin umurunda?
Aleviliği ve kurumları kendileriyle başlatan bu yapıdan Alevilik temizlenmezse sonumuz çok kötü olacak.
Şimdi de Dört Kapı Yayınları; iş yapmayan, körelmiş, siyasete batmış, koyun tüccarı kafasıyla çalışan köklü Alevi kurumlarının bu yapılarından yararlanıp, onların boş bıraktıkları bir alanı dolduruyor, etkinliklerini arttırıyor... Şimdi de “çeğrek altın” da vereceği bir “Sultan Nevruz Şiir Yarışması” düzenliyor. Bu cemevleri, dernekler, vakıflar bunları yapamıyor, dışarıdan bir insan bu boşluğu doldurup, kendine alan açıyor.
AKP.- MHP. İktidarının kurduğu Alevi - Bektaşî Kültür ve Cemevi Başkanlığı da böyle boy vermedi mi?
Tarık Çimen kendince, kendi adamlarınca bir de Alevi kurumlarında organizasyonlar yapıyor, kitap fuarları, şiir yarışmaları düzenliyor...
Eeee ne var bunda, bırak bunları, işin gücün milletle uğraşmak, diyor bazı yazarlar, dedeler, bu kurumların başında olanlar...
Olan biten nedir, kim ne yapıyor, tüm bu yapılanlar bize ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor?
Tüm bunları dile getirmek, yanlışları eleştirmek gerekli birer uğraş değil midir?
Yola birlikte gidilir, sözü çıkar odaklı çalışanların artık sevmedikleri bir söz oldu.
Her yerde mantar gibi çoğalan sözde dernek, vakıf, cemevi ve çeşitli oluşumların birçoğunun amaçlarının Aleviliğe - Bektaşiliğe hizmet değil de, çıkar elde etmek olduğu anlaşılıyor.
(Gönülleri sevgi ve çalışma aşkıyla dolu canlarımıza sözümüz yoktur.)
Muhabbet ehline...
Ayhan Aydın
11 Şubat 2024
Emperyalizmin Boyunduruğu
İktidar Ferrari İle Karın Doyuruyor
Halkını olabildiğince fakirleştir, muhtaç hale getirt.
Onun düşünmesini, eleştirmesini engelle.
Korkut, ürküt, onun bir sürü olduğuna onu inandır.
Dinle avut. Din sömürücelerinin gücünü, imkanlarını arttır.
Köleleştir halkını.
Okuyanı, yetişmiş insanları türlü yollarla ülkenden gönder.
Gücün yetmeyince sana kolaylıkla tabi olacak kimliğini, inancını, amacını tam bilmediğin milyonları ülkenin kültürel yapısını tahrip edecek boyutta ülkene doldur. Onlara türlü imkanlar sun.
Halkını köleleştikçe, fakirlestidikçe, yardıma muhtaç hale gelip, yalvarıncaya kadar çaresizleştir.
Halkın kendi ülkesinde, ülkesinin yabancısı olsun.
Onu duygularıyla sömür.
Sorgulamayı, düşünmeyi unuttukça onu daha çok sömürebilirsin.
Ülkeni esrar, eroin, insan kaçakçılığının merkezi haline getir.
Sonra hiçbir zaman sahip olamayağını bildiği lüks yaşam karşında budalalaştır onları...
Ayhan Aydın
9 Şubat 2024
Bugün Taksim Meydanı... Halk büyük bir merakla ellerinde fotoğraf makineleri, cep telefonları Ferrari Polis Otomobilinin Önünde sıraya girmiş, fotoğraf çekiyorlar.
Kuru Otlar Üstünde
Daha önceki filmlerini, uzun sürelerine rağmen ilgi ve merakla izleyip çok sevdiğim Nuri Bilge Ceylan'ın Kuru Otlar Üstünde filmini nihayet dün izleyebildim.
Anadolu kırsalında yoğun karlar altında parçalanmış kişiliği ile bir öğretmenin dünyasına bizi götüren bu filmi nedense hiç beğenmedim.
Felsefeler, tartışmalar, kırsal alan gerçekleri, yalnızlık vs. vs. konuları bu sefer beni dar alanda sıkıştırdı.
Neden acaba?
Film bir insanı ve onun yaşam gerçekliğini belki ortaya koyuyordu ama aslında kıskanç, kibirli bir öğretmenin iç yolculuğu gibi sunular yanında, bu biraz da sorunlu kimlik yeterince sorgunlanmayıp, onun baskın kimliği bizim üzerimizde bırakılıyor, maço, arkadaşını bir nevi boynuzlayan, hasta ruhlu bir öğretmen filmde bize hayat dersleri veriyor.
Bir de arka planda da olsa filmde bir Alevilik olgusu var. Alevi kimlikli insanların filmdeki "rolleri" beni açık söylemek gerekirse "gıcık" etti.
Filmin sonunu zor getirdim, sıkıldığım bir film oldu.
Ne diyeyim, böyle bol övgülü, ödüllü filmleri kar perspektifinden pek değerlendiremedik demek ki.
Selamlar...
Ayhan Aydın
8 Şubat 2024
Türkiye Yazarlar Sendikası Etkinlikleri Devam Ediyor...
Ülkemizin kültür, sanat, edebiyat alanındaki en köklü kurumlarından ve düşün insanlarımızın sahiplendikleri Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)'nin 50. Kuruluş yıldönümü etkinlikler sürüyor.
Dün Kadıköy'de Barış Manço Kültür Merkezi'ndeki Öykü Okumaları'nda kültür, sanat, edebiyat sevenler bir araya geldiler.
Edebiyatımızın önemli isimlerinin bizzat kendi seslerinden ve yine değerli yazarların dilinden birbirinden güzel öyküler dinledik.
Bu işlere emek veren TYS. Yönetimine ve bu anları fotoğraflarıyla ölümsüzleştiren Kadir İncesu'ya çok teşekkür ediyoruz.
Muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
8 Şubat 2024
Alevi Kurumları ve AKP. İktidarının Kurduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı
Can dostlar;
Bu toplumun içinde yaklaşık 40 yılını Alevilik - Bektaşilik çalışmalarına adayan birisi olarak, bugüne kadar bir Alevi, Bektaşi, Kızılbaş olarak vicdanımızın sesiyle hareket ettik, ölene kadar da edeceğiz.
Hangi kurumda, her nerede olursak olalım kendimizce doğruları dile getirdik, getirmeye çalıştık. Ne hikmetse dünyanın en hoşgörülü, sevgi dolu inanç ve öğretisinin bugünkü muktedirleri tarafından sürekli dışlandık.
Yılmadık, usanmadık, korkmadık.
İyi kötü, Alevi - Bektaşi Yol ve Öğretisinin değerlerini bilen ve yaşamaya çalışan birisi olarak her daim doğrunun, haklının, güzelin yanında yer almaya çalıştık. Siyasi, ekonomik vd. hiçbir beklentimiz yoktu, makamda, mevkide gözümüz yoktu. Sadece ve sadece çalışalım, çalışalım, çalışalım, bin yıldır bu topraklarda bedel ödemiş bir toplumun fertleri olarak daha çok çalışalım, dedik. Ama kişisel menfaatlerini her zaman toplum yararları üstünde gören zihniyet tarafından anlaşılmak istenmedik; kurumlardan dışlandık, ötelendik, işsiz bırakıldık.
Türkiye'yi bugün yöneten baskıcı, despot, muktedir anlayışa karşın; ruhunda, özünde, öğretisinde tam bunların karşısında insanlık erdemini yücelten Alevi - Bektaşi inancının kurumlarına hakim olan zihniyetin ise ne yazık ki iktidarla aynı kafa yapısına sahip olduğunu gördük.
Zamanla siyaset, çıkar, makam, mevki için Alevi kurumlarına yuvalanan kafanın, buralardaki her türlü değişime, gelişmeye direnen, çıkarcı, benci, egoist kafa yapısı olduğunu gördük.
Bu kafalar işte zamanla bu kurumları bitirdiler; Aleviliğin - Bektaşiliğin özünü boşaltıp, çoğulcu, evrensel yapısını yok ederek, ölümsüz renklerini soldurmak istediler.
Alevi kurumlarının başında olanlar siyasi erkin (belediyelerin, siyasi iktidarın) karşısında onurlu bir duruş sergileyemediler.
Kendi öz değerlerinden ödün vermek pahasına, yapıştıkları koltuklarda, kapalı kapılar ardında menfaat yarışına girdiler.
Toplumun dışında, bin yıllık tarihi değerlerin dışında, ulu ozanların, pirlerin, erenlerin kurduğu ve ilkelerini belirledikleri düsturları ayaklarının altında çiğneyip, "kentleştiler", "aristokratlar zümresine" katıldılar.
Elbette onlar da devlette, belediyelerde, siyasette yer edineceklerdi.
Bazı kurum başkanları kurumları kullanıp milletvekili, parti meclis üyesi vs. oldular. Oğullarını, kızlarını, yakınlarını belediyelerde, devlette işlere yerleştirdiler. Yazlık sahibi oldular, çaycıyken, gelirleri belliyken kurumlarda yıllar boyunca profesyonel yönetici olunca bir firavuna dönüşen Diyanet Reisinin bindiği arabalara binmeye başladılar.
Birbirlerine çelme takmak, hakaret etmek pahasına Aleviliğin değerlerini değersizleştiren sözde kimi akademisyenler, Hz. Ali'ye küfretmeyi maharet sayan kimi sözde yazarlar, kurumlara hakim oldular, en azından kurum başkanlarını etkileyip, kendilerince, kendi menfaatleri için çeşitli gayretleri giriştiler.
Halka üsten bakma pahasına, sesleri daha iyi duyulsun diye, kürsü kuran kimi dedeler kutsallığı olan postlarını çok ucuza sattılar, o postlar sıradan bir koyun derisini dönüştü. Yarım ay şeklinde çember sakallarıyla, çirkin sesleriyle, cami hocalarını aratan sözde Alevi din adamları cenazeler kaldırmaya başladılar. Kimi artistler de sazları alıp nerde bir cenaze varsa, orayı bir gösteri alınana çevirmek için birbirleriyle yarışır oldular. Ali'nin ismiyle nefesleri söyleyen ve utanmadan Hz. Ali'ye, Aleviliğin kutsal değerlerine küfreden ve Alevilik sayesinde cepleri dolan, saray yavrusu yazlıklara kavuşan, Alevi nefeslerini bir ticari enstrüman aleti yapan hokkabaz sözde Alevi sanatçıları zenginleştiler.
Ne olup bittiğini tam anlayamayan zavallı Alevi - Bektaşi kitlesi ise, kimlik krizlerine yeni kimlik krizleri eklenmiş bir şekilde şaşkın, şaşkın kendi hallerine ve bu sözde Alevi önderlerine bakmaya başladılar.
Şimdi de; bu ülkede son yirmi yılda tüm evrensel hukuk normlarını yok eden, kadını aşağılayan, açıkça mezhepçilik yapan, laiklik düşmanı, halifelik özlemcisi, okullarda çocuklara hocalara ders verdirttiren bir zihniyet hiç zaman kaybetmeden Aleviliğe el attı.
Kültür Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi kurumları menfaatleri peşinde koşunca, dedeler yolumuzu çok ucuza, oğluna bir iş bulma umuduna satınca, bu toplum Hz. Ali'ye küfredip, onun nefeslerini söyleyenleri alkışlamaya devam edince, bir tarafta bağnaz hocalar vaaz verirken, bir yandan da elinde sazlarla artist sanatçılar cenaze kaldırınca artık bu işin sonunun yakın olması kaçınılmazdı.
Yoksa öyle değil mi, bana diş bileyen çıkarcılar?
Mervan sofrasından beslenenler?
Söyleyin bize bin yıllık yalan mıydı Alevilik - Bektaşilik; İmam Hüseyin'in boynuna hançer saplayanların sofralarına oturan yol yezidi dede, baba, derviş, yazar artıkları?
Çıkar için bu yolu satanlar; Fatıma Ana'nın, Hallac- Mansur'un, Fazlı'nın, derisi yüzülen Seyyid Nesimi'nin, Pirim Pir Sultan Abdal'ın, Seyh Bedreddi'nin darına çekilesiniz.
Muhabbetlelerimle.
Aşk ehli canlara...
Ayhan Aydın
7 Şubat 2024
Türkiye Yazarlar Sendikası
50. Kuruluş Yıldönümünü Kutladı
Ülkemizdeki kültür, sanat, edebiyat dünyasında yazar örgütlülüğünün en temel kurumlarından birisi olan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın (TYS), 50. Kuruluş Yıldönümü kutlaması, bugün Cağaloğlu'ndaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Toplantı Salonu'nda yapıldı.
TYS.'nın Genel Sekreteri Tahir Dilman Sendika adına konukları selamlayıp, program hakkında bilgi verdi.
Etkinlikte ilk önce sendikanın kısa tarihçesinin anlatıldığı bir sine-vizyon gösterimi yapıldı.
Sendika başkanı ve çok değerli edebiyatçımız, öykücülüğünümüzün çınarı Adnan Özyalçıner, TYS.'nin temel kuruluş felsefesini anlattığı konuşmasında, her türlü baskının olduğu bir ortamında TYS.'nın temelde yazarların haklarını korumayı hedeflerken, zamanla düşünce insanlarının kenetlendiği bir kuruma dönüştüğünü anlattı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) eski başkanı ve şair Mustafa Köz ise konuşmasında detaylı bir şekilde TYS.'nın geçmişi, faaliyetleri, gayretleri, arşivinin durumu hakkında bilgiler aktardı.
Av. Kâmil Tekin Sürek, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Dilruba Erenler, Işın Güner Tuzcular da konuşmalarında demokrasiden, birlik ve beraberlikten, örgütlü olmanın öneminden bahsettiler.
Sendikanın eski başkanlarından Şair - Yazar Ataol Behramoğlu da bir konuşma yaparak anılardan bahsetti. Bahremoğlu, Sendikanın bir binasının olması ve Sendika tarihinden detaylı bir şekilde yazılması gerektiğini belittiler.
Söz alan diğer değerli üyeler ve katılımcılar ise; bazı anı, öneri ve eleştirilerini sıraladılar.
Kutlamaya; TYS. birçok değerli temsilcisi olan yazar ve aydınlar, PEN Türkiye Genel Sekreteri Yazar - Şair Halil İbrahim Özcan, Gazeteci - Yazar Kadir İncesu, Berfin Bahar Dergisi Yayın Yönetmeni İsmet Aslan, Yönetmen Engin Ayça, PEN üyesi Yazar Hasan Erkul, Yazar Ali Kaya, Yazar Murat Tuncel gibi birçok değerli isim katıldı.
Türkiye'nin en karanlık günlerinde aydınları bir araya getirilip çok önemli bir kültür merkezi olan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın nice aydınlık günlerinde, yıllarında buluşmak umuduyla.
Muhabbetle...
Ayhan Aydın
5 Şubat 2024
Menfaatperestler Biraz Hayal Kırıklığına Uğrayabilirler.
DW kanalının haberine göre, Kültür Bakanlığı Alevi - Bektaşî Kültür Ve Cemevi Başkanlığı başkanı, yani Balıkesir Ülkü Ocakları Eski Başkanı Ali Rıza Özdemir, "cemevlerine mescit açılsın" önerisinde bulunmuş.
Bugüne kadar Alevi - Bektaşî Toplumunun isteklerini vermemek ve tüm Alevi kurumlarını muhatap almadan, kendisine yakın kişi ve kuruluşlarla daha çok kişisel tasarruflar bağlamında ilişkiye giren bu iktidarın bu biriminin bu toplum için bir kabus olacağını defalarca yazdım.
Alevi kurumlarının ciddi duyarsızlıkları, yerelde, şube ve cemevlerinde yeterince çalışmamaları sonucu mesafe kaydeden Kültür ve Cemevi Başkanlığı daha çok çıkarcı sözde dede, baba, kurum başkanlarıyla yol almaya çalışıyor.
Süleyman Soylu'nun da desteğiyle bir başka kuruma tahsisi yerine, ayyaş ve Hz. Ali'ye küfredenlerden danışıklı döğüş misali, başkanlığı devir alan, ticari kaygılarla daha düne kadar sokaklarda kitap satan tüccar olan birisinin ve sözde bir dedenin maharetiyle Hüseyin Gazi Dergahı'nda neler yaşanmıştı?
Hz. Ali'nin, Hacı Bektaş, Atatürk resimleri indirilip, Tayyip Erdoğan'ın dizinin dibinde dua verip, hidayete erenler, bu başkanlıkta taltif edildiler.
Çıkar birbirine küfredenleri bile hizaya getirmişti.
Ama şüphe olmayan gerçek; Ankara'daki Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nda görev alan birçok kişinin, Alevi - Bektaşî öğretisiyle, erkanıyla, felsefesiyle, dürüstlüğüyle fazla ilgisi olmayan insanlarla dolu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu birimin ziyaret ettiği, kabul ettiği birçok ismin, yapılan çalışmaların ise yine Alevi - Bektaşî özüyle ilgisi kalmamış, bireysel hegomanyalarını topluma dayatmak isterken bu toplumda karşılığı olmayanların bu kurum aracıyla kendilerini var etmek isteyen zavallı insanlardan oluştuğu görülebilir.
Aynen belediyelerde olduğu gibi kendisini adam yerine koydurmak, kendisine, oğluna, yakınına bir iş umuduyla bu camlı başkanlığın merdivenlerini tırmananların bir kısmında da gönüllü "kayyum" olma isteği vardır. (Elbette bu da gülünecek bir durumdur. Çünkü Sayın Recep Tayyip Erdoğan sokak sokak gezse şu anda bazı Alevi Kurumlarının başında bulunan bazı yöneticilerden daha iyi kayyum bulamayacağını çok iyi bilmektedir. O da ayrı bir mesele.)
Vesselam, her şey; korkmadan, ürkmeden, bir çıkar beklentisi olmadan bin yıldır bu topraklarda, atalarında olduğu gibi, her şeye, her baskıya karşı bu yol ve öğretiyi yaşatanlar her şeyi belirleyecekler.
Yani Alevi - Bektaşî toplumu iktidarın payandası olan veya şu haliyle bu inancın ve toplumun önünü tıkayan genel yapılar dışında yeni bir çıkış bulup yol alacak.
Ya böyle böyle çıkar için, menfaat için, siyaset için bu kurumları özellikle son on yılda ustalıkla işgal etmiş olan otokrat kafalardan buralar temizlenip Alevilik- Bektaşilik kendi öz değerleriyle yol alacak; ya da malesef bu girdaplar arasında kalan en azından toplumun bütünlüğü ve bu yapının bazı kurumları dağılacaktır...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
3 Şubat 2024
Türk Belgesel Sinemacılığının Öncü İsmi
SUHA ARIN Anıldı...
Maltepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gülçin Çakıcı Öztürk'ün sunumuyla, Türk belgesel sinemacılığının öncü isimlerinden ve geriye ölümsüz eserler bırakan Süha Arın, sevenleri, ailesi, bu alana gönül vermiş kültür insanlarının da katılımıyla bugün anıldı.
Tarihsel Çevre Yapı Korumacıları Derneği'nin organizasyonunda, Gayrettepe'deki Dedeman Otel'de gerçekleşen konferansta katımcıları dernek başkanı çok sevgili Mimar Adnan Demir selamladı.
Film Yönetmeni, Senarist - Yazar Handan Öztürk ise, hem açılış mahiyetinde, hem de Öztürk'ü tanıtan kısa ve özlü bir konuşma yaptı.
"Süha Arın Belgesellerinde İnsan Mekan İlişkisi" konulu konferansın konuşmacısı Sayın Gülçin Çakıcı Öztürk ise, Süha Arın hakkında bilgiler sunduktan sonra, onun ölümsüz belgesellerinden gösterdiği kesitlerle; mekan - insan ilişkisi, ses, çevresel bağlar, zaman kavramsallıkları içinde Süha Arın belgeselciliğinin temel özelliklerini çok güzel ve başarılı bir şekilde dinleyenlere aktardı.
Daha çok mekan ve zaman yapısalcılığında birçok belgesel film çeken Süha Arın'ın kuşkusuz ki en ölümsüz eserlerinden birisi de Tahtacı Fatma'dır. Konferansta bu filmden de kesitler sunuldu.
Tahtacı Türkmen (Alevi) toplumuyla ilgili en yalın, eski belgesellerden birisi olan Tahtacı Fatma yapımından 40 yıl geçtikten sonra belki çok daha fazla bir anlam kazandı. Çünkü o doğallığıyla yapılan çekimlerdeki Tahtacılar ve Tahtacılık maalesef yaşamıyor artık.
Çok duygulanarak, benim de size bir borcum var, diyen Adnan Demir ise; bir zaman alan araştırması yaptığım Mersin Mut yöresindeki Tahtacıların benden bir ricaları vardı, görürseniz Süha Bey'e çok selam söyleyin, demişlerdi, onların selamını sizlere şimdi iletiyorum, dedi.
Eşiyle birlikte konferansa gelen, Süha Arın'ın kardeşi ve aynı zamanda bir dönem birlikte çalıştıkları yönetmen Reha Arın ise, başta konuşmacı Gülçin Çakıcı Öztürk olmak üzere herkese teşekkür etti.
Reha Arın, tüm dertlerinin benzeri olmayan ve Süha Arın'dan kendilerine miras kalan tüm eserlerinin teknolojinin de yardımıyla herkesin yararlanabileceği şekilde halka aktarmak olduğunu söyledi.
Böylece büyük usta aynı zamanda ölüm yıldönümü olan bir zamanda ona değer verenlerce güzel bir etkinlikte anılmış oldu.
Anısına saygılarımızla.
Muhabbetle, aşk ile...
Ayhan Aydın
3 Şubat 2024
SÜHA ARIN
Suha Arın (23 Ocak 1942, Balıkesir - 1 Şubat 2004, İstanbul), Türk akademisyen, belgesel yönetmeni.
"Türk belgesel sinemacılığının yüz akı ve büyük ustası" diye tanımlanan Arın, İlk, Orta ve Lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Washington'daki Howard Üniversitesi'nde Sinema Televizyon Yapımcılığı ve Yönetmenliği (Lisans); The American University - Kitle Haberleşmesi-Hükûmet ve Kamu Enformasyonu (Lisans üstü) eğitimleri aldıktan sonra, 1962'den itibaren Milli Eğitim Bakanlığı - Öğretici Filmler Merkezi için yönetmen ve senaristlik yaptı. 1966 - 1967 sürecinde Amerika'da Capital Film Labs'ta görev yaptı. Amerika'nın Sesi Radyosu Washington Muhabirliği, Uluslararası Sinema TV Merkezi (USIA) ve TRT Washington Muhabirliği, çevirmenlik ve sunuculuğunda bulundu. 1973 - 1974 sürecinde Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, International American University, Liverpool John Moores Üniversitesi Beykent Kampüsü (Beykent İleri Eğitim Kurumu),[1] Beykent Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi'nde ders verdi.[2] Ankara ve İstanbul’daki çeşitli üniversitelerde sürdürdüğü öğretim görevinde, aralarında günümüzün ünlü yönetmenleri, gazetecileri ve akademisyenlerinin de bulunduğu çok sayıda öğrencinin yetişmesine katkıda bulundu. Sinema oyuncusu Semra Özdamar ile evlendi.
Çektiği (Yörük Elif), (Likya'nın Sönmeyen Ateşi), (Fırat Göl Olurken) gibi filmlerden bazıları sansüre uğradı.
Arın, Amerika'daki NBC macerasını şöyle anlatır: "Yılda 60.000 dolar gibi bir maaşla işe başlatıp, üstelik ABD vatandaşı yapacaklardı. O toplumun bana göre olmadığına karar verdim: Materyalist bir toplumdu ve mutlu, özgür insan görememiştim."[3]
Suha Arın, Basın Konseyi, Türsak, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İletişim Ve Sanat Araştırmaları Vakfı ile Tarih Vakfı'nın kurucu üyelerindendir.
1 Şubat 2004'te tedavi gördüğü İstanbul Haseki Kardiyoloji Enstitüsü'nde hayatını kaybetti. (Wikipetya)
Geldi bahar öttü bülbül
Ferahladı deli gönül
Açıldı taze sümbül
Ferahladı deli gönül
Muhib olan ikrar güder
Can ile cananı bilir
El olan dersini bilir
Ferahladı deli gönül
Canlar cananımsın Ali
Dilde mihmanımsın Ali
Kerem senden şahım Ali
Ferahladı deli gönül
Cafer Baba dile geldi
Cümlemizin yüzü güldü
Sakiden bir dolu geldi
Ferahladı deli gönül.
2002, Tekirdağ'da Halil Bulut Halifebaba Baba - Fatma Bulut ve oğulları Orhan Bulut'un da bulunduğu sohbette derlenen nefes. Cafer Baba'ya aitmiş.
Niye almayalım, bu bizim de hakkımız deyip devlet kapısına yapıştık.
Ama öyle bir riyakârlık, öyle bir kurnazlıkla gittik ki, teker, teker; isteklerimiz aslında Alevi - Bektaşi Yolu için değil de hokkabazlık dürtümüzle kendimiz içindi.
Devletin asimilasyonu, bizi parça parça etmesi önemli değildi, kimilerinin ezik kişiliğini onarma, menfaat elde etme gayreti önemliydi.
Ocaklarda, dergahlarda göreneklerimizi atalarımızdan aldığımız gibi yaşıyor, yaşatıyorduk. Ama artık kentleştik, elhamdürüllah çok şükür, tam mümin, tam Müslüman olduk. Sünniler gibi belli günlerimiz oldu, ne büyük başarı; Muharremi, Hızırı tek tipleştirip bir kalıba döktük, "bizim sizden bir farkımız yok aslında" dedik. Aferin alırız, elbette (!)
Şehirlere geldik, kentleştik; localardan tiyatro izler gibi cem izliyoruz. Gözümüz yutacağımız yemekte, rıza kapısından geçip, Hakk lokması yiyemiyoruz. Dedeler, hocalar, zakirler basmakalıp sözleri hala kağıttan okuyorlar, gönülleri birleyip, aşk deryasında bir cem olamıyoruz.
Mario Levi Son Yolculuğuna Uğurlandı...
İstanbul sevdasını eserlerine benzersiz şekilde yansıtan, Türkçe'nin güçlü sesi, tanıyan herkeste derin izler bırakmış değerli edebiyatçımız Mario Levi bugün son yolculuğuna uğurlandı.
Yazar Mario Levi için, İstanbul’daki Acıbadem Musevi Mezarlığı’nda tören yapıldı.
Sevenlerinin, ailesinin, okurlarının, yazarların, öğrencilerinin sevgi halesi şeklinde bağırlarına basıp gözyaşı döktükleri Mario Levi 66 yaşındaydı.
Bir çok edebiyatçı gibi; PEN Türkiye temsilcisi Şair - Yazar Halil İbrahim Özcan, Türkiye Yazarlar Sendikası İkinci Başkanı Yazar Mustafa Köz, Gazeteci Kadir İncesu gibi birçok değerli ismin katıldığı etkinlikte siyasilerden katılım olmaması dikkat çekiciydi.
Kimliğiyle, eserleriyle dünyayı güzelleştiren Mario Levi, uğurlar olsun, eserlerinle bin yaşayasın...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
1 Şubat 2024
Helal olsun vallahi bu iktidara; uzaya adam gönderen, Karadeniz'de gaz bulan, yerçekimi kanunlarını alt üst eden, bir iki höykürmeyle hizaya geçirebildiği bu toplumun radyon izotoplarıyla gen harikasını çıkarıp da nasıl korkak, bencil, vıdı vıdı edip bir halt etmeyen, yağmacı kafaya sahip ama kaz gibi yolununabilme kaderciliğinde olduğunu keşfetmiş...
Toplumcu çizgide ölümsüz eserler vermiş,
Umut Şairi
- A. NİYAZİ AKINCIOĞLU'NU (1919 - 1 Şubat 1979)
Sevgi ve Özlemle Anıyoruz...
EDİRNE
Bir yerde görürsen ki:
Ağır ve edalı akar,
dal dal söğütler öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır,
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen,
bir kavsi kuzahta yürür gibi
köprülerdesin.
Şataraban makamında bir şarkı dudaklarında,
düşünür çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu avaz neden:
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden
kimseler bilmez.
'Gönül bir top ibrişim
sarılsa çözülmez'.
Burda herşey,
bakınır hüsnüne ayran.
Seyreyler cemalini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhad-di vatan.
Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun;
yar elinden düşürülmüş şimdi suda.
Ve sular;
şimşir kelamı dilinde
destan okur, okur akar.
Ve bihaber, Yıldırım'da bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipek böceği, kozasını dokur dokur ölür.
Uyanır veda etmiş gibi uykuya, konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.
Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
İki aşk bölüp mehtabı;
Kıyık'tan uçurulmuş
salınır bahçeler içre kızlar ki;
nazardan kaçırılmış.
Ağzında kırmızı can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mamur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan.
Neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle ferman etmiş eden.
Söylenek kolay olsa eski türküsünü:
'Edirne köprüsü taştan
sen çıkardın beni baştan'.
Ayırdın anamdan, hem kardaştan.
KUŞ KANADINDAN
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
"Altım toprak, üstüm yaprak"
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli'nden bir türkü çalmayagörsün hele,
çıkmayagörsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!...derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz'ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At'ım,
ben, arımdan ölürüm.
//::www.siir.gen.tr
SELAM-Niyazi AKINCIOĞLU
Selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri;
seneler sonrası, ormanından ayrı.
Bir sevinçtir aldı kırlangıçları,
rastgele öpüştüler;
düşünmeden günahı, öbür dünyayı.
Ben deli-divane olsam,
çok mu görülür?
Niyazi Akıncıoğlu, Türk şairdir. Kırklareli'nin Kurudere köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kırklareli’nde serbest avukatlık yaptı. 1 Şubat 1979 tarihinde Ankara SSK Dışkapı Hastanesi'nde ölmüştür. 1940 döneminin tanınmış şairlerindendir. İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta topladı. (Vikipedi)
Doğum: 1919, Kurudere
Ölüm tarihi ve yeri: 1 Şubat 1979, Ankara
TİP. Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi; Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır, diyen demokrasi düşmanı zorba zihniyetin, insan haklarını yok etme düşüncelerinin bir yansıması ve halkın iradesine karşı yapılmış ölümcül bir darbedir!
Kendi insan haklarına sahip çıkamayan bir millet köle olmaya mahkumdur.
Baskı, zulüm, barbarlık kar etmez, tam bağımsızlık, özgürlük, laiklik ülkümüzün ateşi hiçbir güç tarafından söndürülemez...
Ya demokrasi, ya karanlık...
Ayhan Aydın
30 Ocak 2024
Emeğin kutsal değerlerine inandım
Hayat denen bu kavgaya hızla atıldım
Ağaların zalim çarklarına takıldım
Gençliğime doyamadım dost doyamadım (Ayhan Aydın)
Konuklarını Vahdettin Köşkü'nde ağırlayan Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
AKP. Genel Başkanı, AKP. belediye başkan adaylarını bizzat açıklayan sayıp partili cumhurbaşkanı,
Bir vatandaş olarak size soruyorum;
Ülkemizi yıkımın eşiğine getiren, şimdi F-16 uçakları aldığımız ABD.'de yıllar yılı rahatlık içinde yaşamını sürdüren bölücübaşı Fethullah Gülen'le ilgili hukuki durum nedir?
Yıllar yılı ülkeyi yıkıma sürükleyen, darbe yapan Fettullah Gülen güllük gülüstanlık içinde yaşamını sürdürürken,
"Gezi Olaylarına destek verdi", deyip yıllar yılı özgür yaşam hakkı elinden alınan, yıllardır hapishanede yatan Osman Kavala'nın gerçek suçu nedir?
Bu insana ve Gezi tutuklularına dönük tutumunuzun gerçek nedeni nedir?
Bir vatandaş olarak öğrenmek istiyorum.
Bizleri aydınlatırsanız sevinirim.
Ayhan Aydın
27 Ocak 2024
Helâli haramı hiç bilmez zehir yutarsın
Kılıçlarını gösterip hep huzur bozarsın
Kin dolu dilinle durmaz nefretler saçarsın
Sen halka öğüt veremezsin din bezirganı
Ülke parsel parsel bölünüp satılır iken
Hırsızlar baş köşelere yerleşir iken
Alın teri namussuzlarla çalınır iken
Sen bize fetva dizemezsin din bezirgânı
Kuran'ı tüm suçlarına kalkan yapanları
Ahlakı namussuzluğa perde çekenleri
Körpe yavrularımızı gelin edenleri
Sen tarihte aklayamazsın din bezirgânı
Din kandırmasıyla gözlerimizi bağlama
Milleti kışkırtıp yüreğimizi dağlama
Hoşgörüsüzlüğünle inançları zorlama
Sen kimseyi kandıramazsın din bezirgânı
Çocuklar aç girerken soğuk yataklarına
Firavunlar gibi kurulursun sen tahtına
Altında mercedes, yazık senin kaftanına
Sen bir Noel Baba olamazsın din bezirganı
Cevheri gel üzülüp çok yorma sen seni
Türkiye'nin yıkılır elbet karanlık yanı
Bu yıl da barış iste dostluk sarsın her yanı
Sen birliğimizi bozamazsın din bezirgânı
Ayhan Aydın
26 Aralık 2022
Uzun lafın kısası ülkemizde inanç, kutsal değerler istisnasız her kesimde açık bir sömürü unsuru yapılabiliyor.
Maneviyat adı altında devlet, belediyeler ve tüm toplum menfaatçi kafalarca çıkar için kullanıyor. Devlet ise daha ne istesin, sürüleştirmek istediği toplumu daha iyi köleleştiriyor...
Aferin oğlum, babanı çok mutlu ettin..."
Tüm mesele bu zaten; devletini mutlu et, aileni mutlu et, sevgilini mutlu et... Kişiliğin, kimliğin, senin mutluluğun çok önemli değil oğlum, sistem devam etsin, mevcut düzen devam etsin yeter ki...
Kişiliksiz olmak önemli değil, bağımsız olmak önemli değil, sözde ata erkil, çürüyesice köleci, pespaye düzen yaşasın!
Enver Ercan'ın Mirası
Cumhuriyet'le yaşıt köklü edebiyat dergimiz Varlık'ta uzun yıllar yayın sorumluluğunu üstlenen değerli şair, yazar, yayıncı Enver Ercan bu akşam, Taksim Asmalı Mescit'teki Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nde bir etkinlikle anıldı.
Yazar Konuşmaları - Türkçe'nin Dudakları Enver Ercan'ın Mirası, isimli etkinliğin mederatörlüğünü Mesut Varlık yaptı.
Sohbette; Enver Ercan'ın kızı Özge Ercan babasıyla ilgili anılarını, yaşamından kesitleri dinleyenlerle paylaştı.
Yayıncı, yazar ve Varlık Dergisi Yayın Editörü Mehmet Erte ise; Enver Ercan'la ilgili anıların ötesinde Enver Ercan'ın çalışmaları, kişiliği, gayretleri, az bilinen yönleri üzerinde detaylı bilgiler verdi.
Mehmet Erte yaptığı konuşmada, Enver Ercan'ın hazırladığı dosyalarla bir fark yaratan, hiçbir zaman yerinde durmayan, azla yetinmeyen, yenilikçi, kolay pes etmeyen, arastırmacı yönü çok kuvvetli, herkesle bağlantı kurup bir dergiyi var edebilen sevgi dolu bir insan olduğunu söyledi.
Mehmet Erte konuşmasında, Enver Ercan'ın her daim biraz da kendi merakını gidermek, yeni şeyler öğrenmek isteyen birisi olarak olaylara yaklaşan, dergiciliği biraz da bu hevesle yapan bir yönünün olduğunu vurguladı.
Bu akşam güzel bir sohbette; aynı zamanda Varlık Dergisi'nin yayın dünyamızdaki yerinin de dile getirildiği, her daim çok üretken, insan duyarlılığı ile örnek bir insan olan Enver Ercan sevenleri tarafından anıldı.
Ayhan Aydın
25 Ocak 2024
İlkokul Öğrencileri HaftaSonları Camilere Taşınacakmış…
Adım adım değil hızla din devletine doğru. Tutar mı, tutar, olur mu, olur... Canı çok tatlı, beynini, hafızasını kaybetmiş bu toplum, ülkeyi parsel parsel satan, yandaşını zengin etmek için dini değerleri sömürü aracı olarak kullanan bu iktidara ses çıkarmadıkça daha neler neler olacak, "gık, gık, gık..." deyip, tüm olup bitenlere gıkı çıkmayan, bir iki diş gıcırdatmasıyla yetinen bu milleti bakalım nasıl günler bekliyor...
Cenazende verilen sözler tutulmadı ölümsüz aydın UĞUR MUMCU...
Ülke gericiliğe, adaletsizliğe, çete düzenine, mafyaya daha çok teslim oldu; laiklik, bilimsel eğitim yok edildi büyük yürek, bunu duyasın, bilesin, karanlıklar aydınlıkları boğmak istiyor yurdumuzda...
Fenerbahçe Üniversitesi öğretim görevlisi çok sevgili hocamız Prof. Dr. Çiğdem Boz'la güzel bir sohbette buluştuk. İlgisine, candanlığına çok teşekkür ederim. Yüreği, emekleri ve bilinci var olsun...
Kaz yolar gibi; havalimanları, yollar, köprüler, şehir hastaneleri üzerinden bu millleti yolmak, soymak... Yandaşa milyarlar akıtmak... Sonra Arap sermayesi getirmek adına yine bu vatan topraklarını, yurt değerlerini yabancılara peşkeş çekmek... Sonra milliyetçi, maneviyatçı, vatansever gibi görünüp naralar atmak..."Anayasa Mahkemesi Kapatılsın" deyip asıl vatan düşmanlığı yapıp, doğruları söyleyen aydınları, gazetecileri zindanlara doldurup, katilleri salı vermek... Türkiye'yi esrar, eroin, insan kaçakçılığı merkezi yapıp sonra, güya çok namusluca gece yarısı operasyonlarıyla, göz yumduğun bu katil başlarını yakalayıp ucuz kahraman olmak...
Vicdan var mı sizde?
İktidar reklam için, milletin parasıyla (55 milyon dolara) bir Türk turisti uzaya gönderiyor, coşkusu Halk Tv.'yi sarıyor...
Bu ülkede delirmemek için ne yapmak gerekir bilemiyorum doğrusu...
Erikli Baba'da Abdal Musa Cemi
İstanbul Zeytinburnu'ndaki köklü Alevi - Bektaşî inanç merkezlerimizden Erikli Baba Eğitim ve Kültür Vakfı'nda (Tekke) bugün, dağıtılan lokmadan sonra Abdal Musa Birlik Cemi yapıldı.
Ceme katılmadan önce; uzun yıllardır bu yolda hizmet yürüten ve Vakıf başkanlığına yeni seçilen çok sevgili Dursun Aydoğdu'yu makamında ziyaret ettim.
Oradaki canlarımızla sohbet ettik.
Binali Doğan, İsmail Akbaba ve diğer değerli dede ve zakirlerimizin yürüttükleri cemde; birlik aşkı vardı, sevgi vardı, İmam Hüseyin için göz yaşı vardı, muhabbet vardı.
Hepsinden güzeli ise ceme gençlerimizin yoğun ilgisiydi, 12 hizmet sahiplerinin gençlerden oluşmasıydı.
Bu kutlu güzel yolumuza hizmet eden cümle canlara aşk olsun.
Muhabbet ehline sevgi ile...
Ayhan Aydın
18 Ocak 2024
İktidarın böğürtülerinden korkup, tatlı canını düşünen, her haksızlığa sessiz kalan bu toplum bu gidişte bir SOMALİ'liden daha az onurlu olacak.
Bir cana para ile paha biçen vicdansız hakim sen hukuk, insanlık, Türkiye düşmanısın.
Son Şiir
Yaşam
Karanlık değil sadece
Bir zorlu, bilinmez tünel o
Ellerinle kazman, delmen
Bulman gerek kendi yolunu
Kırıp kolunu kanadını
Oymak isteyen gözlerini büyük bir zevkle
Yenmen gerek seni bekleyen
Her köşe başındaki düşmanını
Bilincinle süreceksin toprağını
Tohumu fırtınaya fırtınaya doğru ekeceksin
Çeliklerden biçeceksin sabrını
Dökeceksin alın terini alazlı yüreğine
Yorulmak bilmeden döveceksin döveceksin
İnce eleklerden eleyeceksin emeğini
Savurucak hınçla, öfkeyle bileklerin
Seni çökertmek isteyen kinleri, nefretleri, engelleri
Hiç bir güçten yılmadan yürüyeceksin
Ağulu karanlıklardan damıttığın
Şafağın aydınlığını getirecek
Çocukların ve gençlerin aklı, sevdaları
Doğan her günle, açan her çiçekle
Uçan kuşların kanadında, dalgalarıyla deryaların
Özgürlüğün, aklın ve namusun gücüyle
Yeniden yeniden damarlarında yürüyüp
Seni atacak kavganın, aşkın ve ekmeğin
En kutsal değerlerin döşediği sokaklara
O sokaklar senin ana yurdundur
En temiz duyguların ve vatan toprağındır
Korkmadan korkmadan yürüyeceksin
Seni doğuran meydanlardan
O zaman yaşamın gerçek huzuruna
Gerçek tadına varacaksın
Hayatın anlamını bulup böylece
Milyonların umutlarıyla taçlanacak
Sonsuz aydınlıklara doğru gideceksin
Ayhan Aydın
17 Ocak 2022