Şubat - 10 Mart Aylık Bülten
ŞUBAT – 10 MART 2024
AYLIK BÜLTEN
Ne varsa; kültür, sanat, edebiyatta vardır.
Çok sevgili Sertaç Çelik canımın bilgilendirmesiyle bugün, Beşiktaş'ta, "İpekyolu Sanata Evet Festivali" kapsamında, "Karl - Dan Sanat Evi"nde İranlı ressamların ve heykeltraşların çok değerli eserlerini gezme şansına eriştim.
Ne mutlu bana.
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
2 Mart 2024
Etnomikolog, çok değerli hocamız Melih Duygulu'nun, "Doğu Hristiyan Kiliselerinde Müzik Kültürü" isimli konferansı Gayrettepe'de Dedeman Otel'de devam ediyor.
Tarihsel Çevre Ve Yapı Korumacıları Derneği tarafından düzenlen bu etkinlikler genel kültürümüze çok değerli katkılar sunuyor.
Emeği geçenler var olsunlar.
Ayhan Aydın
2 Mart 2024
Sıla kokar ekmeğinde garibin.
Çorbasında acıları ha kaynar,
Hayal değirmeninde özlemler öğütür, yanar.
Mesafeler hora teper
Zaman yumak yumak,
Çözemez gayrı oturur ağlar
Gurbette gün doğar, sılada batar.
Ali Kemal Gözükara
Arşivde "Sır" Olarak Kalmasın...
Şu dünya nasıl bir dünya, şu Alevi - Bektaşi dünyası nasıl bir ikilem içindedir, anlayabilen var mı?
Bir "sır"dır alıp gidiyor. Paylaşmak, ekmeği, aşı, sevgiyi... Her şeyi. Gönül gönüle olmak...
Ama nerede?
Alevi aydını, yazarı, dedesi, babası, kurum başkanı bir sır içinde çıkar sarmalında yuvarlanıyor.
Kimisi AKP. militanlarıyla gizliden - yarı açık bazen "sır denilerek" kol kola bir güzel çıkar pastası yemek peşinde; irin, kan, ihanet yer gibi...
Kimisi elindeki bir belgeyi bir başkasıyla paylaşmıyor...
Kimisi oturmuş, koltuklara çökmüş dergahlara muktedirden daha muktedir sömürür durur, babasının çiftliği, şirketi gibi oraları.
Eksik kimliğini, kişiliğini oralar üzerinden onarmak ister.
Neyse uzatmayayım.
Elde avuçta ne varsa, verici olacaksın, paylaşımcı olacaksın, devamlı üreteceksin, laf yarıştırmayacaksın sorun çözeceksin. Topluma, halka, gençlere bir şeyler vereceksin.
Şimdi Aleviler "sır" saklar gibi, çıkarcılıklarını örtmek istiyorlar ama neye yarar?
Sistemin payandası olup bir müthiş yarış halinde bu yağmadan bana ne düşer, der gibi, değerlerimize, varlığımıza, köklerimize saldırıyorlar.
Dergahların varlığını, kimliğini sömürüp, oraların aydınlıklarını karartılıyorlar.
Gelen gitmiyor, değişim için geldik, diyenler, eskilerini aratıyorlar.
Sömürü çarkı devam ediyor; kimilerine "sır"...
Ben hayatım boyunca sır, filan bilmedim, tanımadım.
Her şey cemal cemale olacak, meydanda olacak, muhabbette olacak...
Herkes birbirinden bir şeyler kaçırmak için bir şeylerin arkasına sığınıyor, bu yapıyı oyun oynanacak alana çeviriyorlar.
Her şey, her yer sahipsiz ya...
Babalarından aldılar ya bu rahatlığı...
Koltuk rahatlığını, makam, mevki ile kirlettikleri post rahatlığını... Hizmet eden yok, edeni de yok ediyorlar...
Ali Kemal Gözükara gerçek bir değerimiz olan halk ozanımızdı. Binlerce şiir, öykü yazdı. Ürettik... Bir gün sonsuzluğa göçtü...
Onunla yaptığım söyleşiyi dün buradan yayınlamıştım.
Kendisi hasta olduğu için ev hali demeyip gittim, onunla görüştüm. İşte onunla yaptığım kaytılar yüzlerce kaset gibi şimdi Şahkulu Sultan Dergahı Arşivinde duruyor...
Ama ne durma 2007'den bu yana belki sayısız kez dile getirdim, söyledim, orada çalıştığım dönemde kavga - dövüş onları yayınlatma gayreti içinde oldum.
Ama nasıl bir kafadır, nasıl bir akıldır, nasıl bir izandır, yüzlerce kasette son derece önemli görüntüler, işlenmediği için bozulmaya başlıyor, kütüphanedeki kitaplar birer süs eşyası gibi her gelene geçene gösteriliyor, bir de bunları biz yeni toparladık, deniliyor.
35 yıllık emekler üzerinden pirim yapılıyor.
Ne araştırmacılar, ne yazarlar, ne ozanlar, konuyu merak edenler bunlardan yararlanamıyorlar.
İki bilgisayar alıp oraya koymak çok zor...
Kafa bu olunca bu ülkede hiçbir şey değişmiyor; her şey algıdan ve görüntüden ibaret, laf söyle, görüntü ver...
Muhabbet ehilen aşk ile...
Ayhan Aydın
2 Mart 2024
Arşivde Kalmasın; "Sır"lar Yolumuzun Aydınlığı İçin Aşikar Olsun...
Ziya Paşo Halife Baba
1927’de Makedonya'nın Prilepe (Pirlepe)’ye bağlı Kanatlar Köyü’nde doğdu. Muharrem Baba’ya 01. 08. 1947’de Kırçova’da muhip oluyor. 10.05.1968’de Kosova’dan Jakova’dan Kazım Bakali Halife Baba’dan derviş oluyor. Yine Kazım Baba’dan 08.01.1974’te babalık icazeti alıyor. Halife Baba postuna ise, 11. 06. 1981 yılında (Rahmetli) Bedri Noyan Dedabadan alıyor.
Ziya Paşo Halifebe Baba Erenlerimiz, 23. 01. 2006’da ise Kırçova’da Hakk’a yürüyor.
Ziya Paşo Halife Baba'yı ve onun 2018'de Hakk'a nail olan çok sevgili eşi Şefika Anabacı Sultan'ı rahmet, sevgi, saygı ve muhabbetle yad ediyoruz.
Fotoğraflar: Ayhan Aydın Arşivi
30 yıldır Rumelihisarüstü'nde yaşıyorum. Her şeye rağmen komşuluk, hısım- akrabalık, dostluk, muhabbet devam ediyor... Ve mahallemizde bir çok değerimiz gibi genç bir yeteneğimiz de var.
Sözcü Tv.'de muhabbirlik yapan Ozan Kelleci canımın önü her daim açık ve aydınlık olsun. Üstün başarılar diliyorum.
Dostlarla Bir Arada Olmak Çok Güzel...
Hayat damarlarımızdan birisi dostlarımız ve soluk aldığımız kitaplar, dergiler ve emekçilerdir...
Dün de; Yazar Kaan Polatlar, Şair Metin Aybek dostlarımla Cağaloğlu'nda binbir zorlukla insanlığa umut taşıyan yayıncı canlarımızı ziyaret ettik.
29 yıldır her türlü zorluğu yenip Berfin Bahar Dergisi'ni ve Berfin Yayınları'nı var eden emek insanı değerli üstadımız İsmet Arslan ve yine özenli yayıncılığıyla bu toprakların kültür harmanından, dirençli kutsal yollarından güzellikler derleyip bizlere çok önemli kitaplar sunan Yayıncı - Yazar Recep Tatar'la ve yazar Kenan Karabağ ile bir araya gelip sohbet ettik.
Yaşam her daim sevgiyle, duyguyla, umutla dolu...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
28 Şubat 2024
Homeroslar'dan, Yunus Emre'ye Uzanan Kültür Köprüsü'nde Anadolu'nun Büyük Ozanı Yaşar Kemal'e
(1923 - 28 Şubat 2015) Bin Selam Olsun!
Bu topraklarda sonsuza kadar yaşayacak...
Gün vurdu dağların ardına
göğün maviliğini
özlediğimiz an
gün vurdu dağların ardına
sabah buram buram tüttü
bacalardan
Terk etti yuvaları kuşlar
dudaklarda şarkılar güldü
köy çocuklarının topladığı yıldızlar
harman yerlerine döküldü
nura bulandı başaklar
taze bir ninniyle gerindi toprak
alınlarda billur ter damlaları
ve sebepsiz yaşamak
Gün vurdu dağların ardına
bir sabah buğusu halinde huzur
dağıldı tarlalara
gün vurdu dağların ardına
yaban gülleriyle büyüyen talihim
selam durdu bahara…
YAŞAR KEMAL
(Fotoğraf: Ayhan Aydın)
Anlamıştım mevsimlerin değişeceğini
seni o sabah sesinden öptüğümde!..
Yağmur bulutları geziyordu üstümüzde;
aşk burcundayız aylardan ilkyaz kapısı,
kelebeklerin yazgısı ağıyor ömrümüze.
Hüseyin Atabaş
Şair- Yazar Hüseyin Atabaş'ı sevgi ve özlemle anıyoruz...
(10 Temmuz 1942- 27 Şubat 2019)
Hüseyin Atabaş
10 Temmuz 1942 tarihinde Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinde doğdu. Liseyi Ankara'da bitirdikten sonra, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudu. Ordu Yardımlaşma Kurumu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde memurluk ve yöneticilik yaptı, 1994 yılında emekli oldu. 1999 yılından bu yana TÖMER Dil Öğretim Merkezi'nde editör olarak çalışıyor.
1961 yılından beri başta Türk Dili, Oluşum, Varlık, Kıyı, Bahçe, Biçem, Bir Yeni Biçem, Broy, Dize, Düşlem, Edebiyat ve Eleştiri, Kum,Sanat Dünyası, Şiir Odası,Şiir Ülkesi olmak üzere elliyi aşkın dergide şiirleri; Barış, Cumhuriyet, Siyah Beyaz ve Yeni Ortam gazetelerinde sanatsal ve toplumsal konulardaki yazıları yayımlandı.
"Hüseyin Atabaş'ın şiirinin en belirgin nitesi, plastik yansıtmalardır. Duygunun sözel anlatısına çok az yer verir. Plastik ögelerle yansıtma, duygunun somutlaşmasına yardımcı oluyor. Kuşkusuz, söylemi de yumuşatıyor. Atabaş, evrensel barış ve kardeşlik için umudunu yitirmiyor. Bu bakımdan, onun şiirine özlü, biçemli bir umut şiiri gözüyle de bakabiliriz." (Vecihi Timuroğlu)
Hüseyin ATABAŞ Eserleri
Gelecek (1975)
Yanarca (1979)
Bitmeyen (1983)
Yüzün Bende (1988)
İlkyaz Töreni (1993)
Saydam ve Gizli (1997)
Düşe Yazdım (2002)
ÖDÜLLERİ
1974 Demokratik Sol Dergisi Kültür-Sanat Yarışması Şiir Dalı Birincilik
1994 Cevdet Kudret Şiir Ödülü
Hüseyin ATABAŞ Şiirlerinden Örnekler
BEDELİ ÖMÜR OLAN
Anlamıştım mevsimlerin değişeceğini
seni o sabah sesinden öptüğümde!..
Yağmur bulutları geziyordu üstümüzde;
aşk burcundayız aylardan ilkyaz kapısı,
kelebeklerin yazgısı ağıyor ömrümüze.
Kırağı vurmuş gibiydi sesinin rengi,
yine de vadileri gül kokuyordu teninin.
Dağlardan iniyordu gecenin ürpertisi,
yola sarkmış bir dal kuşkuydu yüreğin.
İçi daralıyordu bütün sevdiklerimin!..
Zamanı zamandan sağdın öyle bir anda;
ateşi çaldın, aşkı insanlara bağışladın!..
Yüreğimde denizleri kıpırdadı yurdunun
duydum, o anda hem beni öpüyordun
hem anne özlemini sürüyordun içinde.
Özgürlüğümüzün tarihini yazıyordun
ılık bir rüzgâr gibi okşadığın yerlerime.
Böyle bir günde nereden bilebilirdik
bir ömür olacağını bu aşkın bedelinin.
Dinle, sessizlik geziniyor sokaklarda!..
SEN VARSIN DİYE
Sen varsın diye kestim ağaran sakalımı,
dişimi fırçaladım, söküğümü diktim.
Sen varsın diye aldım yaşamın tozunu,
sularım aydınlanıyor sen varsın diye!..
Bir dağbaşı kasabasıydım eskiden,
gündüzü boran, geceleri zehir zıkkım.
Sen alıp indirdin beni gerçekliğime,
sen varsın diye kendimle barışığım!..
Ormanın uğultusundan sızan reçine,
mermerin çatlağından akan su oldum.
Yeni bir dünya buldum eski gövdemde,
sen varsın diye işte bütün bunlar!..
Yalan söylemiyorum artık kendime,
varsıllığın aşk olduğunu öğrendim.
Şairler yerinsin istedikleri kadar
şiirim yerini buldu sen varsın diye.
SAYDAM VE GİZLİ
Dingin dağlara bakınca göreceksin
o her şeye bedel sandığın tenhalıkta
duruyor kendini gizleme alışkanlığın,
adımı ve aşkımı yalancı çıkarmayan
tanığımdır senden yoksun kaldığım.
Dalgın sulara eğil anlayacaksın
hâlâ heyecanla titriyor ve şaşkındır
ayışığının düştüğü yerdeki istiridye,
o bağıran sessizliğin dipsularında
hayret, adının geçtiğini duyacaksın.
Duru gökleri düşündüğünde anımsa
koynunda al düşmüş elmabaharı yazlar
ve dalların iz bıraktığı gölgelikte
yüreğinde kar beyazı ölü kuşlarla
birlik, özlemler söylenir şiirlerde.
Saydam yere kulak ver duyacaksın
her şey ayan beyan ortada, her şey
sıcacık bir merhaba gibi sabahta.
Üzerinde bitecek otu düşündüğünde
ışığı arayacak içindeki sardunya.
(Ankara, Mart 1995)
(Türk Dili ve Edebiyatı İnternet Sayfası)
IRAKTAN ÇAĞRIŞIMLAR / Hüseyin Atabaş
I/ Karasız Mona Lisa
Geceyi, karanlığı, yalnızlığı yaşadım,
ama denemedim hiç kuşları ürkütmeyi.
Başlama uğruna nasıl ki gerekliyse son
kulaktan sarkar gibi eksikliği küpenin.
Ekmeğin buğusundan aldım kokunu,
bekledim tarlanın yağmura özlemi gibi.
Ne olur oyalama beni, göçe yetişeceğim;
bir iki öpsem yatışacak sanki özlemim.
Dilimin oklarıyla ruh avına çıksaydım
ah! Yol vermezdim hiçbirinize ağalarım;
ne ses soluk, ne de aşk yokken ortalıkta,
ölüm öncesinde sakıncasızken gülmek.
Ağlasa mı gülse mi kararsız Mona Lisa,
yani güne kekremsi bir tatla girdiği kesin.
Güneş dönmüş de içinde bir koca boşluk,
seçer gene de sineğin gözündeki lekeyi!
II / "Çile bülbülüm çile..."
Biz sanki kendi otağımızda kuşatıldık,
oysa güzel oluyor günlerden özgürlükse;
züldür çünkü insanın kendine tutsaklığı,
ömrümüzün yarısı güzdür, yarısı gece!..
Düşün, kaç ilkyaz getirir şu papatyalar,
yolları gözleye gözleye uzar da boyunları;
bilmiyorum onlarsız ne yapar, ne ederdik
içimizi aydınlatıyor büyük büyük gözleri.
Aracılığı gerekmiyor gayri sözcüklerin,
konuşmadan da anlaşıyoruz gökyüzüyle.
Düşü yetiyor, bizi kendimize getirmeye
aşk bahçeme inen yağmur bereketinin.
Düş peşinde olmamın nedeni bu öneri:
gelir miydin benimle günlerden bir gün?..
Hem tekrarı yok ya ömür denilen çilenin,
bir ırak yolculuğa çıkar da kurtulurduk!..
(Sincan-Ankara, 15-30 Eylül 2017)
//::SARMALÇEVRİM 1, Ocak-Şubat 2018
Rumelihisarüstü'nde Acılı Gün...
Üç gün önce vefat eden Mustafa Kara'nın (90) torunu, (kızı) Hatice Gündoğan ve Şiran Kırıntı Köyü'nden Tamasgil'den Hüsnü GÜNDOĞAN'ın oğlu Görkem GÜNDOĞAN (Yaş 28) dün vefat etmişti.
Bugün Armutlu PSA Kültür Derneği Zeynep Korkmaz Cemevi'nde ilk hizmeti yapılan sevgili yavrumuz için evinin önünde helallik alındı.
Babasını dün Gümüşhane Şiran Yeniköy'de toprağa verdikten sonra bu sabah uçakla İstanbul'a gelen sevgili Görkem'in annesi ve yakınlarının ağıtları yürekleri dağladı.
Sevgili Görkem'i son yolculuğuna büyük bir kalabalık kitle uğurladı.
Bu mazlum güzel yavrumuza Hakk rahmet eylesin.
Nurlarda yatsın. Cümle yakınlarının başı sağ olsun...
Sevgi dolu Görkem mazlum kardeşine kavuştun...
Daha önce Görkem'in ikizi Erdem'i toprağa veren ana ne yapsın, baba ne yapsın? Hakk bu acıya dayanma sabrı versin.
ERDEM GÜNDOĞAN’A
Uzun yolun kısa yolcusu
Akıl almaz hayalinde yiteni
Uzak ülkeler düşlerine girer
Kimse bilmez gönlündeki yatanı
Ağır gel ağır yerler esner
Kara gecenin ak sütünü kimler emer
Sancısını versem dağa taşa
Üstünüzden nice kuşlar geçer
Arabalar, arabalar, arabalar
Sevda mı, aşk mı nur cemallim
Bal tatlı melek kalplim
Bu nasıl bir sevdaymış böyle
Hisarüstü kalktı yürüdü ardından.
++++++++
Yuvadan bir kuşum uçtu
Yandı yüreğim tutuştu
Söyleyin komşular söyleyin
Erdemim nere kavuştu
Yüzü güleç mazlum yavrum
Eşin yalnız kaldı yavrum
Kanlı yaş akıttım yavrum
Erdemim nere kavuştu
Bacın, teyzen ağıt yaktı
Bak baban çöküp de kaldı
Araba mıydı muradı
Erdemim nere kavuştu
Bir kerecik gülsen bize
En tarifsiz acı ise
Salların yüktür dize
Erdemim nere kavuştu
Fazlım ne söylesen azdır
Böyle acı, keder bize çoktur
Genç ölümler yüreklere yüktür
Erdemim nere kavuştu
Ayhan Aydın, 21 Eylül 2014, Hisarüstü Yeniköy Derneği
(Yollara, arabalara sevdalı 18 yaşındaki delikanlımız Erdem Gündoğan’ı Rumelihisarüstü’nden Şiran Kırıntı Köyü’ne uğurladık sonsuzluğa… Işıklar içinde olsun…)
Bu çocuğun adı #OğuzArdaSel
8 Temmuz #CorluTrenKatliamı nda öldürüldü!
Bugün tam 2057 gün oldu.
Adaleti sağlanmadı!
Adını da yüzünü de iyi EZBERLE!
Çorlu tren katliamının karar gününe 5 gün kaldı!
25 can toprak altında.
Savcıların sorgulayamadığı sorumlular terfi aldı, ihaleleri kaptı.
Sorumluları biliyoruz, terfi verenleri tanıyoruz, yargılamaktan korkanları ezberledik.
Kan kokan makamlarınızda, evlatlarımızın ölümleri üzerinde haysiyetsizce yaşayanları unutmayacağız!
Elbet bir gün hesaplaşacağız.
@TCDDemiryollari @TCDDTasimacilik @UABakanligi @BY @ahmetarslan36 @Mcahidturhan @akaraismailoglu @adalet_bakanlik @RTErdogan
Sabahattin Ali, edebiyatımızın ölümsüz ismi...
Öykülerin, şiirlerin, direncin, sonsuz yolculuğun, mücadelen, insanlık nefesin dünyaya bahar getirmeye devam ediyor...
Sonsuz saygılarla önünde eğiliyoruz... İyi ki doğmuşsun...
Gümüşhane Şiran Yeniköy'ün büyüklerinden Mustafa KARA (91), Hakk'a nail olup sonsuzluk alemine göçmüştür. Hakk rahmet eyleye.
Sevgili büyüğümüzün devr-i daim, devr- i asan, yeri gönüller, menzili mübarek olsun...
Tüm yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.
Cenazesi bugün (24/02/2024 Cumartesi) saat: 19.00'da Ankara Tuzluçayır'daki evinin önünden helallık alınarak köye gönderilecektir.
Gideceklerin yolları açık olsun...
Biz çalışan yığınlarız
Yalandan severler bizi
Hile bilmez yiğitleriz
Gülerek överler bizi (Muharrem Yazıcıoğlu)
54 yıllık yaşamım zorlukları yenerek var ettiğim bir zorlu birikim bütünüdür.
Dünyada yüzmilyonlarca insan hayatlarını güçlüklerle sürdürebiliyorlar.
34 yıldır İstanbul'dayım.
Dürüstlüğümüzle, çalışkanlığımızla, açık sözlülüğümüzle yol almak istedikçe çıkarcı zihniyetler önümüze duvarlar ördüler.
Bizler duvarları aşıp bu toplum için yeni şeyler ürettikçe karanlık yüzleriyle yeni yeni duvarlarını örmeye devam ettiler.
Her daim üreten birisi olsak da yokluğa mahkum edildip, işsiz bırakıldık.
Öldüğünüz güne kadar ayakta kalma mücademiz hep devam edecektir.
Hayat güzel insanlarla, gerçek dostlarla güzel...
Sevgiden ayrılmayan, vicdan sahibi tüm insanlara selam olsun...
Ayhan Aydın
23 Şubat 2024
BİZİ
Biz çalışan yığınlarız
Yalandan severler bizi
Hile bilmez yiğitleriz
Gülerek överler bizi
Bizi bizi gardaş bizi
Divane sayarlar bizi
Cephelerde Mehmetçiğiz
Dar günlerde nöbetçiyiz
Hem üreten hem aşçıyız
Sofradan kovarlar bizi
Bizi bizi gardaş bizi
Nedendir sevmezler bizi
Yazıcıoğlu hep çalıştım
Hem gocadım hem geliştim
Artık ortama alıştım
Serseri sayarlar bizi
Bizi bizi gardaş bizi
Divane sayarlar bizi
Muharrem Yazıcıoğlu
Şeriat İsteyenler Çoğaldı Hadi Bakalım, Suudi Konsolosluklarına…
İran ve Suudi Arabistan'da kadınlar özgürlüklere doğru koşarken, Türkiye'de halkı dini kullanarak soymak isteyen muktedir iktidarı halkı şeriatın kanlı yeşiliyle boğma yolunda gidiyor.
Tarikatlar, şeyhler, ulemalar, dinbazlar toplumsal yaşamın üstüne bir çığ gibi çöküyorlar.
Çocuklarımız bağnazlığın karanlığında boğulmak, çağdaş, laik tüm değerlerden koparılmak isteniyor.
Fotoğrafta görünen hanımefendi; Suudi Arabistan'ın güzellik yarışmasına gönderdiği ilk kadınmış...
Sarıldığı bayrak ise bizdeki İslamcıların "Kelime-i Tevhid Bayrağı" diyerek kutsadığı Suudi Arabistan bayrağı.
Haydi haydi dinbazlar doğru Suudi Arabistan büyükelçiliği ve konsoloslukları önüne doğru hücum edin, "şeriat üsterük, şeriat üsterük" diye nara atıp, höykürerek yürüyüşe geçin, bu kadını protesto edin...
Menemen'de Kubilay'ın başını mızraklara geçirip, şeriat üsterük, diye ortalığı inletmiştiniz...
Sivas'ta şeriat isteyip 33 insanımızı diri diri yakmıştınız...
Bakalım sırada kimler, neler var...
Sermayenin uşağı olup bakalım daha nice kanlar dökeceksiniz, emperyalistlere uşaklık yapmanızın, cennet, huri, bal nehirleri özleyip bu dünyada yağmayla hangi nimetlere konmanın peşinde koşacaksınız...
Her türlü pisliğe batmış karanlık güçler...
Ayhan Aydın
22 Şubat 2024
İsrail devleti, roketle Suriye Şam'da bir binayı vuruyor, 2 sivil yaşamını yitiriyor.
Bu devlet terörü ne zaman bitecek?
Cemre Havada
İnanışa göre doğa canlanmasının bir işareti olarak kabul edilen cemrelerin ilki; 19-20 Şubat'ta havaya, ikincisi 26-27 Şubat'ta suya ve üçüncüsü ise 5-6 Mart'ta toprağa düşer.
İnanışa göre; Cemreler birer hafta arayla düşerek ilkbaharın gelmesine neden olur.
Havaya, Suya, Toprağa gelecek cemreler bolluk, bereket ama tüm dünyaya ve ülkemize ise bu sene özellikle adalet getirsin, daha çok vicdan getirsin, merhamet getirsin...
“Telaş da bitti
Ağır ağır soyundum
gölgeme yattım.
Çıplağıma git dedim
sen de uyu uykunu.
Göğsümde miyim?..
Sordukça derindeyim mükemmeldeyim.
Kemiğim de uyuyor
rahat dursun böceğim. “
Sina Akkol
Çok değerli halk ozanımız Hasan Tutal (Aşık Devrani)'yi (1928 - 20 Şubat 1993) sevgi, özlem ve muhabbetle anıyoruz...
Anadolu'nun birlik, üretim, aşk, özlem, insanlık dolu duygularının doruğu olan halk ozanlarımız bizim ölümsüz, biricik öz değerlerimizdir.
Onların anıları önünde saygıyla eğiliyoruz...
Bu güzel kültürü yaşatanlara ne mutlu. Onları da sevgiyle selamlıyoruz...
''Umudunu Kesti Mi Bilmem''
Çoktan uğramadım dostun köyüne
O yar kahırlanıp küstü mü bilmem
Gelip giden yoktur bir haber almam
Benden umudunu kesti mi bilmem
Yine perişan mı zülfün telleri
Esip dağıttı mı seher yelleri
Sarmaya kıymazdım ince belleri
Elleri bağrına bastı mı bilmem
Sordum “Obasından göçtü” dediler
Bilmem hangi yana geçti” dediler
Bir hoyrat eline düştü dediler
Âşık Devranî’ye küstü mü bilmem
Sivas Emlek Yöresi (Hüyük Köyü) Halk Ozanlarımızdan Aşık Devrani
Sonunda çok şükür, cemevlerine kavuştuk, hem de sayısız bomboş odalarıyla, tiyatro locası gibi balkonlarıyla... Buralara şimdi cumhurbaşkanları, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, parti liderleri siyasi ağızlarıyla, kirli ayakkabılarıyla da girdiler...
Cami vaizi gibi hitap eden dedelerimiz, hocalarımız da oldu elhamdürüllah... Oralarda Alevilik, cem, özden muhabbetler yok oluyor ama...
Yaşam bu... Bizler "Varlığın Birliği"ne erdik mi sonunda bilemiyorum.
Bir yanda; köyün büyüğünün cansız bedeni bir yanda yatıyor; bir yanda davul - zurna, halay ha bire devam ediyor... Hem de coşkuyla, tekrarlayarak... Gerçi insanlar söylerler, ben ölsem de varsa düğünü kesmeyin, eğlenin... Ama yine de pek bilemiyorum bu durumu, ne demeli bilemiyorum...
Eskiden Amerika'nın jandarması olan devletlerde kukla yönetimler halkı ezip uluslararası sermayeyi ölümüne savunuyor, diyorlardı. Türkiye'deki şu anki iktidar, Amerika'dan daha vahşi bir şekilde ortağı olduğu şirketlerle halkının kanını emiyor, göstermelik mahkemeler katilleri aklama mercine dönüşüyor...
Yaşamın Durdurulmaz Akışı...
Dün de, yaşadığımız ve sağlıklı olup ayakta kaldınız müddetçe yapmak istediğimiz gibi hayatın içindeydik...
#tarihselçevreveyapıkorumacıları @yapikorumacilari # Tarihsel Çevre ve Yapı Korumacıları Derneği'nin etkinliğinde çok değerli hukukçu ve bir dönem Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun da danışmanlığını yapmış sayın Mithat Ali Kabaali ve Mengücek Vakfı Mütevelli Kurulu Üyesi Orhan Delipınar ile de karşılaştım.
Çok güzel bir etkinlik arasında sohbet ettik.
Akşamda Gümüşhane Şiran Yeniköy Derneğinin etkinliğine çok sevgili aile büyüğümüz Şükrü Aydın'la katıldık.
Bu arada aldığımız acı haberle de üzüldük... Köyümüzün büyüklerinden Hashatun Günel Anamız sonsuzluğa göçtü. Nurlarda yatsın...
Cümle dostlara selam olsun.
Sevgilerin Bize Emanet
Uğurlar Olsun Hashatun Hala...
Gümüşhane Şiran Yeniköy'ün büyüklerinden rahmetlik Asım Günel'in eşi Hashatun Günel Hakk'a nail olup, sonsuzluk alemine göçmüştür. Hakk rahmet eylesin. Devr- i daim, devr-i asan, yeri gönüller, menzili mübarek olsun. Yollarını HIZIR açsın. Kabrinde güller, nergisler büyüsün...
Cenaze erkanı yarın Pir Sultan Abdal Kültür Derneği İçerenköy Cem Evi'nde yapılacaktır.
Hashatun Hala'nın cenazesi yarın Şiran Yeniköy'e götürülecektir.
Cümle sevenlerinin, yakınlarının başı sağ olsun...
Bir zamanlar meydanlarda Apo'nun idamı için ip atan, şimdi İstanbul Sözleşmesi'nin iptalini alkışlayan Devlet Bahçeli, kadın cinayetlerinin ardındaki bir karanlık el de senin elindir, bunu hiç unutma!
Ahmet Atakan...
Gönlümüzdesin, ölümsüz bir nefes gibi sonsuza kadar bizimle yaşayacaksın...
İyi ki doğdun, halkının barış dolu aydınlık yarınlarına bir umut olmaya devam ediyorsun...
Şehrini yıkan deprem değil, insan kanı içer gibi çıkardan beslenen bu karanlık rejimdir...
Öldüğümüz güne, bu ülke aydınlık bir geleceğe erişinceye kadar o güzel gülüşün bizlere yadigardır...
Ayhan Aydın
17 Şubat 2023
Yeryüzünde, ülkemizde, Alevi - Bektaşi dünyasında bunca haksızlık, adaletsizlik, kıyım, zulüm, açlık, oyun varken; kılını kıpırdatmayanlar, HIZIR'ı gösterişlerinize, siyasetinize alet etmeye çalışmayın, inanç sömürünüze malzeme yapmayın. Onu rahat bırakın bu halinizle sizin yanınıza uğramayacağı belli zaten...
Yaşam
Karanlık değil sadece
Bir zorlu, bilinmez tünel o
Ellerinle kazman, delmen
Bulman gerek kendi yolunu
Kırıp kolunu kanadını
Oymak isteyen gözlerini büyük bir zevkle
Yenmen gerek seni bekleyen
Her köşe başındaki düşmanını
Bilincinle süreceksin toprağını
Tohumu fırtınaya fırtınaya doğru ekeceksin
Çeliklerden biçeceksin sabrını
Dökeceksin alın terini alazlı yüreğine
Yorulmak bilmeden döveceksin döveceksin
İnce eleklerden eleyeceksin emeğini
Savurucak hınçla, öfkeyle bileklerin
Seni çökertmek isteyen kinleri, nefretleri, engelleri
Hiç bir güçten yılmadan yürüyeceksin
Ağulu karanlıklardan damıttığın
Şafağın aydınlığını getirecek
Çocukların ve gençlerin aklı, sevdaları
Doğan her günle, açan her çiçekle
Uçan kuşların kanadında, dalgalarıyla deryaların
Özgürlüğün, aklın ve namusun gücüyle
Yeniden yeniden damarlarında yürüyüp
Seni atacak kavganın, aşkın ve ekmeğin
En kutsal değerlerin döşediği sokaklara
O sokaklar senin ana yurdundur
En temiz duyguların ve vatan toprağındır
Korkmadan korkmadan yürüyeceksin
Seni doğuran meydanlardan
O zaman yaşamın gerçek huzuruna
Gerçek tadına varacaksın
Hayatın anlamını bulup böylece
Milyonların umutlarıyla taçlanacak
Sonsuz aydınlıklara doğru gideceksin
Ayhan Aydın
17 Ocak 2022
Sanki çok kuvvetli bir el, çok da yorulmadan, mevcut muktedir kafanın da güdümünde; tüm muhalefeti parçalayıp, çıkar odaklı olarak ehlileştirerek sisteme katıp, bu ülkenin geleceğini siyanür bataklığında yok ederek, burayı çölleştirmek istiyor... Umutlar tükenmesin, haksızlıklara karşı bilinçli dirençler, mücadeleler çoğalsın...
Pir Sultan Ocağı'nın En Önemli Dedelerinden Mehmet Çelebi Dede Sonsuzluk Alemine Göçtü...
Pir Sultan Abdal Ocağı'ndan Mehmet Çelebi Dede Pülümür ilçesine bağlı Hacılı Köyü'nde Hakk’a nail olup sonsuzluk alemine göçmüştür.
Sevgili dedemizin devr-i daim, devr-i asan, yeri gönüller, menzili mübarek olsun.
Ozanlar Piri Pirimiz Pir Sultan Abdal'ın solmayan gülleri, nergisleri kabrinde açsın.
Yarın öğleden sonra Hacılı Köyü'nde Hakk'a Uğurlanacaktır. Cümle yakınlarının, sevenlerinin, Alevi camiasının başı sağ olsun.
2002 yılında binbir güçlükle Anadolu ve Trakya'da sürdürdüğümüz "Dedeler, Babalar Tespit ve Bilgi Derleme Gezisi"nde kendisiyle görüşüp söyleşi de yapmıştım.
Çok kamil, bilgili, hoşgörü timsali dedemiz saygıyla anıyorum.
Geziden Notlar...
Hacılı Köyü
Çok sevgili hocamız, Cem Dergisi yazarlarından rahmetli Abbas Altunkaş’ın köyüne ulaşmak bende ayrı duygular uyandırıyor. Çünkü kendisiyle yapmış olduğum bir söyleşide de bana vasiyet etmişti; kendi köyünü görmemi... Nasip bugüneymiş.
Pir Sultan Abdal’ın gelip bir zaman yaşadığına inanılan ve aynı isimle bir ocağın ve büyük bir ziyaretin olduğu Hacılı Köyü oldukça büyük bir köy. Geçimi tarımdan olan köyde özellikle hayvancılık ile son zamanlarda arıcılık yoğunlaşmış.
Bilgili olduğunu duyduğum yörenin en ünlü dedesi Mehmet Çelebi’nin yeğeninin vefatı dolayısıyla Erzincan’a gitmiş olduğunu üzülerek öğreniyoruz. Birkaç güne döner diyor köylüler. Eşi ana sultana misafir oluyoruz. Bize hemen ballı, yağlı, yoğurtlu, bazlamalı bir sofra kuruyorlar. Kamik Ana dedenin yokluğunu hissettirmeme telaşında.
Bu arada köyde yine Pir Sultan Abdal soyundan olduğunu duyduğumuz Mahmut Güzel (64) ile söyleşiyoruz. Pir Sultan Abdal’ın burada yaşadığını onun mekanın burası olduğunu söyleyen Güzel, eskiden 60 hane olan köyün şu anda 15 hane kaldığını söylüyor. Taliplerinin Erzurum Aşkale; Kükürtlü, Pemek, Taşlıçayır, Topal Çavuş, Soğik, Musaağakomu, Hasbeyin Komu, Kopunaltı; Sivas Kangal’da; Çorum’da; Pülümür; Közlüce, Farıtlar, Pülümür’ün İçinde; Çağlayan, Hasangazi, Kırklarköyü, Behice, Göçkerler, Kargöl; Bingöl Kiğı’da bulunduğunu belirten Mahmut Güzel, bize Büyük Ziyareti gezdiriyor.
Büyük Ziyaret mekanı en az beş yüz yıllık olduğu söylenen bir tarihi mekan. Ana yapısı insanın kucaklayamayacağı kalınlıkta çok kalın ve büyük ağaç tomruklarından oluşmuş bir yapı; gerek tavanı gerekse de onu tutan direkler ağaçtan. Burada yüzyıllarca cem yapılmış. Tüm ahşap kısımlar isten simsiyah olmuş. Tarihi özelliği kabolmasın diye, iyiki de, boya badana yapmamışlar. Buranın asıl önemli taraflarından birisi de Doğu’da daha önce de etkisinden bahsettiğim “Tarik-i Evliyaların” varlığı. Bu kutsal tarikler yüzyıllar boyu insanların gelip ziyaret edip, medet diledikleri semboller şeklinde, yine kutsal olduğuna inanılan ve tavanı tutan ana direğin üzerinde asılı duruyor. Cemlerin onsuz yapılamadığı ve kendi kendine hareket ettiğine inanılan ve bir keresinde bulunduğu yeri terk edip tekrar dönen kutsal “ Tarik-i Evliyalar” bunun etkisini çok yoğun bir şekilde üzerinizde hissediyorsunuz.
Daha sonra ricamız üzerine şimdi harabeye dönen Abbas Altunkaş’ın evinin bulunduğu alanı ziyaret ediyoruz. Bir an onun yüzü gözümün önünde beliriyor... (onunla yaptığım ve bölge kültürüyle ilgili bilgilerin de bulunduğu söyleşi için bakınız; Cem Dergisi, Haziran 1998, Abbas Altunkaş’la Söyleşi)
Köyden ayrılıp Pülümür’e doğru hareket ediyoruz. Yolda yine tarihi mekanları görüyoruz. Burada tarihi bir köprü ve kayalara oyulmuş mekanlar var. Yaygın kanıya göre eski devirlerde bu yalçın kayalara oyulmuş mekanlarda insanlar yaşarlarmış. Yine yol boyu İmam Ali’nin atının izi olarak ziyaret edilen kutsal bir mekanda daha mumlar yanıyor. Daha doğrusu tekrar etmek gerekirse her bir dağ, tepe, vadi dibi kutsal bir ziyaret yeri buralarda.
Yine Mahmut Erdal’ın belirttiğine ve Belediye Başkanı’nın onayladığına göre benim de en sevdiğim yabani hayvan olan vaşak bu dağlarda yaşıyormuş. Tabii bunun yanı sıra birçok yaban hayvanı varmış bölgede.
Mehmet Çelebi Dede, (Pir Sultan Abdal Ocağı), (69)
Ben pek şanslı bir insan sayılmam ama bu kez yine şans bana güldü. Erzincan’dan dönen Mehmet Çelebi Dede’yi Pülümür merkezde buluyoruz. Belediye başkanı yine bize yardımcı oluyor ve onunla bir söyleşi yapmamı sağlıyor.
Dede görüşlerini şöyle özetledi: Burada inancımız var, devam ediyor. Hızır’da ibadethanemiz doldu boşaldı. Alevi inancı halka ve Hakk’a sevgiyle yaklaşır. Bizler Hz. Muhammet ve Hz. Ali’nin yolunu devam ettiriyoruz. Bana göre cem birleşmek demektir. Dede aslında ne zordur, ne kolaydır, yoruma göre değişir; dede ve talip birbirinin aynasıdır. Talip gelecek sorulup görülecek; işlediği suç varsa ilk önce bundan kurtulacak. Bize göre ise kim nerede düşmüşse orada kaldırılır. İnsan kimi kırmışsa onun gönlünü alır, ondan af diler. Her şey adalet üzerinedir. Pirin huzuru razılık alma makamıdır, rıza olmadan yol yürümez. Yani hiçbir kimse kul hakkıyla meydana gelemez, ceme oturamaz. İlk önce onun arınması, temizlenmesi gerekir. Bu görev rehberin görevidir. Suçluyu aklamazsan, o meydan Hakk meydanı olamaz. Bu yüzden rehberin, pirin, mürşidin ayrı ayrı çok önemli görevleri vardır. Bunlar sadece lafla olmaz. Uygulamak lazımdır. Suç varsa onun da cezası vardır, fakat bu suçluyla, mağdur arasındadır. Burada bir hakemlik vardır.
Sevgili Ayhan biliyorsun dedelerin de Pir, mürşit ocakları vardır; bizim Pirlerimiz Sultan Munzurlu; mürşitlerimiz de onların pirleri olan Seyyid Abbaslılar’dır.
Amaç mürşid-i kamile ulaşmak, kamil insan olmaktır. Mürşid-i kamil Mürşiddir. Pirin çözemediği meseleleri çözen müesese mürşitlik makamıdır.
Bence 12 hizmet, 12 post, 12 İmamlar’la ilgili kavramlar değildir. Bunların ayrı ayrı anlamları vardır. 12 hizmet yürümeden cem yapılmış sayılmaz. 12 hizmet sahibi ehli kamil insanlardan seçilir. Herkes o hizmetleri yapamaz. Bizde Gözcü Hızır’dır. Bizler Hızır’a önem veririz. Hızır Orucunu Ocağın sonu Şubatın başında tutarız. Biz de Hızır ayında, Hızır’da “ziyaretler/tarikler” çıkarılır. Tariki Enbiya altından geçen hakiki bir yemin etmiş kişi sayılır. Bizde Tarik çok kutsal ve önemlidir. Sizin ziyaret ettiğiniz yer “Büyük Ziyaret’tir”. Onun yanında küçük ziyarette vardır. Baba Mansurluların olduğu Hıştolar denen yerde de bir ziyaret vardı o da bizim köye gelmiştir. Gökçekanat Taksin denen köyde de Büyük Dam Ziyareti vardı.
Sevgili can; cem çok önemli bir olaydır. Cemaat toplanır, dede konuşur, ilk önce beyitler okunur. Edep erkan üzerine müminler susarlar. Düvazimamlar söylenir. Secdeye inilir. Pir duasını verir, miraçlama, ilahiler, hizmetler, tevhit, semah hepsi sırasıyla yapılır. Kurbansız cem olmaz. Bizim cemlerimizde Pir Sultan’dan, Kul Himmet’ten, Şah Hatayi’den okunur (nefesler, duvazlar).
Bu doyurucu söyleşiden sonra yine Belediye Başkanının bizlere yemek ikramından sonra, akşam öğretmenevinde kalıyoruz.
Sabah erkenden Nazimiye’ye doğru yol alıyoruz.
O yar beni aşka berdar eyledi
Yedi kat asumana çıkar yolları
İnip aşkın deryasını boylarım
Göster mah cemalini ağlatma beni
Bu ilm ü hikmette ey canım durdun
Ol şirin ağzına hatemi verdin
Doksan bin kelamı Miraç’ta sordun
Göster mah cemalini ağlatma beni
Yedi kat asumanda cemalin gördüm
Ezeli ebedi ikrarın verdim
Dört kapı kırk makam irfanı kurdun
Göster didarını yar ağlatma beni
Kemter Yusuf ağlar gezer cihanda
Şefaat eyle ulu divanda
Aşk u muhabbeti bu şirin canda
Göster ol didarın yar ağlatma beni
Aşık Yusuf Kemter
16 Temmuz 2002
Gazeteci- Yazar, Sahaf Ergün Hiçyılmaz vefat etti.
Dört sene önce Yahya Kemal Bayar'la kendisini Beyoğlu'ndaki sahaf dükkanında ziyaret edip, sohbet etmiştik.
Ruhu şad olsun...
Güzel canlarla hoş karşılaşma...
Bugün Mercan Erzincan / Erdal Erzincan ve diğer dostlarla Karacaahmet Sultan Dergahı'nda bir güzel karşılaşma hatırası...
Füruzan; sevgin, bilincin, edebiyat gücünle hep bizlerle yaşayacaksın... Ölümsüz sevgilerle, uğurlar olsun...
Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Kırk Yedililer, Gecenin Öteki Yüzü, Berlin’in Nar Çiçekleri…
Yazar Füruzan (Çerçi) 92 yaşında hayata veda etti.
Köklü Alevi Kurumları İşlerini Yapmayınca
Her Kesim, Etkinliklerle Alevi - Bektaşi İnanç ve Kültür Dünyasında Kendi Atını Oynatıyor
Ekonomik destek de dahil, kaynağı, amacı, hedefi tam belli olmayan türlü etkinliklerle farklı kurum ve yapıların Aleviler - Bektaşiler üzerindeki tasarrufları devam ediyor.
Bizim tek derdimiz ise; gerçeğin izinde sadece ve sadece Alevilik ve Bektaşilik öğretisi, değerleri ve buna karşı içerden, dışarıdan gelen her türlü asimilasyon gayretlerini izlemek, gözlemlemek ve bunlardan halkı haberdar etmektir.
Bir Şii, Sünni din adamı gibi yaşayıp, düşünen ve konuşan, başına takke geçirip vaazlar verip, mevcut Alevi yapısını eleştirip kendisini bir dede olarak, yazar olup tanıtıp cemevlerinde dersler veren, Avrupa'daki kimi kurumlara çağrılan, çeşitli kaynaklardan elde ettiği paralarla kitaplar basan yani burada kendisine bir alan açan birisi Tarık Çimen... Ve bir yapı oluşturan Dört Kapı Yayınevi...
Biliyorsunuz Alevi kurumlarının duyarsızlıkları nedeniyle her yerden baş göstermişlerdi; Zöhre Analar, Baki Güngörler, Sinan Boztepeler, Hüseyin Hürrem Ulusoy gibi nice tipler...
Zamana Alevi kurumlarında her ilahiyatçıyı baş tacı edip, çıkar için cemevlerine yerleşmiş, bir eli belediyelerin kaynaklarında, bir elleri kaymakamlık, valilik, Kültür Bakanlığı kaynaklarında gününü gün eden bir yapı oluştu...
İnancımızın, cemevlerimizin üstüne çöküp buraları bir şirket gibi işletmeye başladıkları bu kurumları sömürenler...
Ufku daralmış kimi köklü kurumlar yöneticileri de, aynı şekilde kendilerini var etme sevdasında olunca, Alevilik, Bektaşilik, şubeler, cemevleri elden gitmiş, kimin umurunda?
Aleviliği ve kurumları kendileriyle başlatan bu yapıdan Alevilik temizlenmezse sonumuz çok kötü olacak.
Şimdi de Dört Kapı Yayınları; iş yapmayan, körelmiş, siyasete batmış, koyun tüccarı kafasıyla çalışan köklü Alevi kurumlarının bu yapılarından yararlanıp, onların boş bıraktıkları bir alanı dolduruyor, etkinliklerini arttırıyor...
AKP.- MHP. iktidarının kurduğu Alevi - Bektaşî Kültür ve Cemevi Başkanlığı da böyle boy vermedi mi?
Tarık Çimen kendince, kendi adamlarınca bir de Alevi kurumlarında organizasyonlar yapıyor, kitap fuarları, şiir yarışmaları düzenliyor...
Eeee ne var bunda, bırak bunları, işin gücün milletle uğraşmak, diyor bazı yazarlar, dedeler, bu kurumların başında olanlar...
Olan biten nedir, kim ne yapıyor, tüm bu yapılanlar bize ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor?
Tüm bunları dile getirmek, yanlışları eleştirmek gerekli birer uğraş değil midir?
Yola birlikte gidilir, sözü çıkar odaklı çalışanların artık sevmedikleri bir söz oldu.
Her yerde mantar gibi çoğalan sözde dernek, vakıf, cemevi ve çeşitli oluşumların birçoğunun amaçlarının Aleviliğe - Bektaşiliğe hizmet değil de, çıkar elde etmek olduğu anlaşılıyor.
(Gönülleri sevgi ve çalışma aşkıyla dolu canlarımıza sözümüz yoktur.)
Muhabbet ehline...
Ayhan Aydın
11 Şubat 2024
Ya Hızır, Ya Hızır
30 yıldır karanlık bir çığ gibi Alevi kurumlarının başına çöküp, buraları çıkarları için çölleştirenlerden bizi kurtar; okumuş, dürüst gençleri bahar gibi getir. Medet Senden Ya Hızır!
Yusuf Filis Dede Son Yolculuğuna Uğurlandı...
Dün Hakk'a nail olan Yusuf Filis Dede bugün, Tuzla Ali-i Aba Cemevi'nde yapılan cenaze erkanından sonra son yolculuğuna uğurlandı.
Yusuf Filis Dede'nin cenazesine yakınları, sevenleri, dedeler, çok sayıda canımız katıldılar.
Kutlu Alevi İnanç Gözelerinden Kureyşan Ocağı'ndan, Kartal Atalar Mahallesi'nde ikamet eden ve çevresince sevilen gül yüzlü dedemiz Yusuf Filis Dedemiz için göz yaşları döküldü.
Yusuf Filiz Behzat Filis Dedemizin abisi, Ressam Güllüzar Filis Tonkuş Ana'nın kardeşi idi.
Sevgili Dedemizin devr-i daim, devr-i asan, yeri gönüller, menzili mübarek olsun. Kabri nur ala nurla dolsun, çevresinde güller açsın.
Cümle sevenlerinin, yakınlarının, dostlarının başı sağ olsun.
Türkiye Yazarlar Sendikası Etkinlikleri Devam Ediyor...
Ülkemizin kültür, sanat, edebiyat alanındaki en köklü kurumlarından ve düşün insanlarımızın sahiplendikleri Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)'nin 50. Kuruluş yıldönümü etkinlikler sürüyor.
Bugün Beyoğlu'nda, İBB Sevgi Soysal Kütüphanesi'nde "Şiirin Adası Adanın Şiiri" isimli bir söyleşi gerçekleştirildi.
Türkiye Yazarlar Sendikası eski başkanı ve şu anda aynı kurumun başkan yardımcılığını üstlenmiş bulunan değerli şair ve yazarımız Mustafa Köz'ün konuşmacı olduğu sohbetin sunumunu Tahir Silkan gerçekleştirdi.
TYS Genel Sekreteri olan Tahir Silkan çok akıcı ve bilgilendirici sunum konuşmaları, soruları ile Mustafa Köz'ün iç dünyasına, yaşam öyküsüne, şiir evrenine bizleri sürükleyip Onun bunları dinleyenlere aktarmasına vesile oldu.
Mustafa Köz ise; özellikle söyleşi başlığında olduğu gibi adalarda geçen yıllarını, o yıllardaki ruh halini, çevreyi ve dünyayı betimlemesini, insan diyaloglarını ve doğayla bütünleşmesini, önemli şairlerimizin adayla ilgili duygularını da dinleyenlere aktardı.
Söyleşide şiirlerinden örnekler de okuyan Mustafa Köz, bir saat boyunca edebiyat tadında bir sohbetle bize adalar ve şiir arasındaki bağ konusunda çok güzel fikirler de sunmuş oldu.
Etkinliğe Türkiye Yazarlar Sendikası'nın başkanı edebiyatımızın çınarı çok sevgili öykü yazarımız Adnan Özyalçıner başta olmak üzere yazarlar, aydınlar da katıldılar.
Etkinliğin gerçekleşmesini sağlayan ve emek veren herkese teşekkür ediyoruz.
Türkiye Yazarlar Sendikası etkinlikleri devam edecek.
Türkiye'nin en karanlık günlerinde aydınları bir araya getirilip çok önemli bir kültür merkezi olan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın nice aydınlık günlerinde, yıllarında, etkinliklerinde buluşmak umuduyla.
Muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
8 Şubat 2024
Mehmet Atacan'ın çaylarından içerken, Ziya Osman Saba'dan bir şiirle güne başlayalım bugün isterseniz?
Herkese güzel bir gün olması dileğiyle günaydın...
EVİM, KARIM, ÇOCUĞUM
Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı,
Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu.
Arkadaşlık ederdi yolda ihtiyar komşu.
Nasıl hafif gelirdi eve taşıdıklarım.
Kapıyı ben çalmadan açıverirdi karım.
Her akşam tekrarlardım onun güzel adını.
Boynuma atılarak: “Baba!…” derdi çocuğum,
Onu göğsüme basıp cevap verirdim:
“Yavrum” / (Ziya Osman SABA, Geçen Zaman’dan, 1941)
Ha üç gün önce, ha beş
gün sonra.
Geldiğin gibi gidişin.
Nereye gittiyse anan, baban,
Peşinden kardeşin.
Bir yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki:
Ölmüş!
Daha dün gibidir hepsi.
Evlendiğin gün çekilmiş resim.
Mesutsun bak, çoluk çocuğunla.
Geçti kaç mevsim...
Gençtin, dinçtin... hepsi bir zamanlar.
Nerende şimdi ağrın, sızın?
Yatakta mı, yavaş yavaş
Ya sokakta ansızın?
Birkaç bahar, bir o kadar kış.
Ömürdür; uzun, kısa.
Ne ise göreceğin;
Kısmet ne kadarsa.
Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,
Saati çalınca, gelince sıran.
Nasıl yaşadıysa habersiz,
Nasıl öldüyse bunca insan...
Ziya Osman Saba
-----------
Bir çocukluk oyunu mu oynadık orada?
Sen gelin olmuştun, ben güvey.
Sen öyle güzel; ben daha genç,
Yepyeni, taptazeydi her şey.
Ne zaman o sokağa yolum düşse şimdi,
Ayaklarım geri geri gider.
Evler cansızdır elbet, insanlar vefasız,
Komşumuz başkalarına komşuluk eder.
Yabancı perdeler aşılmış penceresi,
Bir vakitler içinde çocuğumun oturduğu.
-Yeni kiracılar evlatsız besbelli-
Şimdi birkaç saksının durduğu.
Söz birliği etmiş şimdi saksılar, perdeler,
Elektrik lambasıyla değiştirilen fener.
O sokağa ne zaman yolum düşse, bir ses:
Günler geçti, geçti, geçti… der.
Ziya Osman SABA
SİZLERİ GÖRÜYORUM
Sizleri görüyorum, bahçemizdeki çamlar,
Bütün gün gölgesinde oynadığım dost badem.
Derken dallardan ılık, iniveren akşamlar
Evine dönen babam, camda bekleyen annem.
Ah bütün sevdiklerim, bütün kaybettiklerim
Babam, annem, evimiz, bahçem, çitlenbiklerim,
Sizler rüya mıydınız, sizler hiç yaşamadınız mı?
Ziya Osman SABA
NEFES ALMAK / Ziya Osman Saba
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.
Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!
Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın sütünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...
Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.
Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.
Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.
O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.
Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.
Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.
//::www.siir.gen.tr
Sarayın ve İçişleri Bakanlığı'nın emrinde ve boyunduruğunda olan muhtarlarımızın bu ülkede özgür hareket etmeleri çok zor. Bu devirde bazı Alevi köy muhtarları da Alevi asimilasyonuna hizmet edebilirler...
14 yaşındaki bir çocuğa hakaret davası açıldığı bir ülkede, buna sesiz kalan toplumu elektriğin çarpması gayet doğaldır...
Türkiye Yazarlar Sendikası Etkinlikleri Devam Ediyor...
Ülkemizin kültür, sanat, edebiyat alanındaki en köklü kurumlarından ve düşün insanlarımızın sahiplendikleri Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)'nin 50. Kuruluş yıldönümü etkinlikler sürüyor.
Bugün Beyoğlu'nda, İBB Sevgi Soysal Kütüphanesi'nde "Şiirin Adası Adanın Şiiri" isimli bir söyleşi gerçekleştirildi.
Türkiye Yazarlar Sendikası eski başkanı ve şu anda aynı kurumun başkan yardımcılığını üstlenmiş bulunan değerli şair ve yazarımız Mustafa Köz'ün konuşmacı olduğu sohbetin sunumunu Tahir Silkan gerçekleştirdi.
TYS Genel Sekreteri olan Tahir Silkan çok akıcı ve bilgilendirici sunum konuşmaları, soruları ile Mustafa Köz'ün iç dünyasına, yaşam öyküsüne, şiir evrenine bizleri sürükleyip Onun bunları dinleyenlere aktarmasına vesile oldu.
Mustafa Köz ise; özellikle söyleşi başlığında olduğu gibi adalarda geçen yıllarını, o yıllardaki ruh halini, çevreyi ve dünyayı betimlemesini, insan diyaloglarını ve doğayla bütünleşmesini, önemli şairlerimizin adayla ilgili duygularını da dinleyenlere aktardı.
Söyleşide şiirlerinden örnekler de okuyan Mustafa Köz, bir saat boyunca edebiyat tadında bir sohbetle bize adalar ve şiir arasındaki bağ konusunda çok güzel fikirler de sunmuş oldu.
Etkinliğe Türkiye Yazarlar Sendikası'nın başkanı edebiyatımızın çınarı çok sevgili öykü yazarımız Adnan Özyalçıner başta olmak üzere yazarlar, aydınlar da katıldılar.
Etkinliğin gerçekleşmesini sağlayan ve emek veren herkese teşekkür ediyoruz.
Türkiye Yazarlar Sendikası etkinlikleri devam edecek.
Türkiye'nin en karanlık günlerinde aydınları bir araya getirilip çok önemli bir kültür merkezi olan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın nice aydınlık günlerinde, yıllarında, etkinliklerinde buluşmak umuduyla.
Muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
8 Şubat 2024
Mustafa Köz
Şair ve yazar, gazeteci, STK yöneticisi, Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı. 1959, Niğde doğumlu. Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü mezunu. İşletme, gazetecilik, hukuk öğrenimi gördü. Bir süre Yankı ve Yeni Gündem dergilerinde çalıştı. Cumhuriyet ve Aydınlık gazetelerinde yazıları çıktı. Şiirleri Evrensel Kültür, Gösteri, Karşı Edebiyat, Milliyet Sanat, Yasak Meyve, Atika, Aykırı, Damar, Eşik, Varlık vd. dergilerde, Mehmet H. Doğan’ın hazırladığı 2001 Şiir Yıllığı’nda yer aldı. Mavi Yaka, Edebiyatta Seçki ve Atika dergilerinin yazı kurullarında bulundu. Şiir Oku dergisini çıkardı. Üyesi olduğu Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 2005’ten itibaren ikinci başkanlık, 25 Mayıs 2015’ten itibaren genel başkanlık görevini üstlendi. Halen bu görevini sürdürmektedir.
“Mustafa Köz, ‘deniz’e çalışmış. İyi çalışmış... denizi sonradan görmüş ve bir daha unutmamış biri olarak bende çok şey bıraktı. Denizi baştan bu yana bilenlere bu kitabın daha çok şey söyleyeceğini biliyorum ayrıca.” (Leyla Şahin)
“Mustafa Köz altı kitaba ulaşan birikimiyle, kendi söylemini kurmuş bir şair. Farklı biçimi, yeni izlek arayışları ve nesnelere değişik bakışlarla, şiirini yinelemeden yoğunlaştırmayı başarıyor. Şiirde ne yaptığını, ne yapmak istediğini bilen, şiir üzerine düşünen; konusunda kültürel birikimi olan bir arkadaş. Şiir onda, çoğu gençte gördüğümüz gibi, bir heves değil; vazgeçilmez bir tutku, bir yaşam biçimi. ‘Sonsuzluk Taşta’ ile bunu bir kez daha kanıtlıyor bize.” (Bedrettin Aykın)
“Köz, sanki önceki şiirlerinde tadını, dozunu bir türlü ayarlayamadığı söyleyişini, sesini, biçemini ve hatta biçimini bu şiirleriyle kotarmış. Kendi sesinin doruklarında gezerken şiirimize de kendi tadını böylece katıyor şair. Yıllardır şiir için atan yüreği, dergiciliği, şiire verdiği emeği de şiiriyle iyice anlam buluyor. Artık bir Mustafa Köz şiirinden söz etmenin yeridir diyorum.” (Metin Cengiz)
ESERLERİ (Şiir):
Ay Düşü (1990), Su Resimleri (1991), Yengeç Sepeti (1992), Işıkları Karartmayın Çocuklar (çocuk şiirleri,1992), Salı’dan Önceki Pazartesi (1995), Sonsuzluk Taşta (1998), Ateş Bağı (2003), Açık Yara (2004).
KAYNAKÇA: Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Oğuz Özdem / Hep, Şiir İçin Atan Bir Yürek… Mustafa Köz - Fikret Demirağ / Sonsuzluk Taşta - Leyla Şahin / Yepyeni Bir Ay - Bedrettin Aykın / Karşı Ada Şiirleri - Metin Cengiz / Bir Yolculuğun Şiirleri - Adil İzci / Saklı Su (Cumhuriyet Kitap, 20.4.2000), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007), Türkiye Yazarlar Sendikasi Başkanları (turkiyeyazarlarsendikasi.org, 27 Mayıs 2015).
(Mustafa Köz bilgileti: www.biyografya.com)
Emperyalizmin Boyunduruğu
İktidar Ferrari İle Karın Doyuruyor
Halkını olabildiğince fakirleştir, muhtaç hale getirt.
Onun düşünmesini, eleştirmesini engelle.
Korkut, ürküt, onun bir sürü olduğuna onu inandır.
Dinle avut. Din sömürücelerinin gücünü, imkanlarını arttır.
Köleleştir halkını.
Okuyanı, yetişmiş insanları türlü yollarla ülkenden gönder.
Gücün yetmeyince sana kolaylıkla tabi olacak kimliğini, inancını, amacını tam bilmediğin milyonları ülkenin kültürel yapısını tahrip edecek boyutta ülkene doldur. Onlara türlü imkanlar sun.
Halkını köleleştikçe, fakirlestidikçe, yardıma muhtaç hale gelip, yalvarıncaya kadar çaresizleştir.
Halkın kendi ülkesinde, ülkesinin yabancısı olsun.
Onu duygularıyla sömür.
Sorgulamayı, düşünmeyi unuttukça onu daha çok sömürebilirsin.
Ülkeni esrar, eroin, insan kaçakçılığının merkezi haline getir.
Sonra hiçbir zaman sahip olamayağını bildiği lüks yaşam karşında budalalaştır onları...
Ayhan Aydın
Bugün Taksim Meydanı...
8 Şubat
Dün Kadıköy'de Barış Manço Kültür Merkezi'ndeki Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS.) Öykü Okumaları etkinliğine katılan bir sevgi insanı olan çok değerli öykücümüz Polat Özlüoğlu daha önce yayınlanmamış bir öyküsünü, "Oğul"u seslendirdi.
Polat Özlüoğlu duygusunu, sevgisini, heyecanını, aşkını sesine kattı, insanlık harmanın savrularak oğluna seslendi; acıların olgunlaştırdığı, dinginleştirdiği ruhunun bir kayıp parçasını bulma umuduyla, özlemiyle, derin duygusuyla...
Yüreği var olsun...
Edebiyat, kültür, sanat, bilim dünyasında buluşanlar büyük bir ailede buluşmuş oluyorlar...
İzmir'de yaşamını sürdüren, öyküleriyle birçok ödülün de sahibi olmuş ve de benim gibi basın - yayınlı bu güzel insanla da tanışmış oldum...
Sevgisi daim olsun...
Selam ve muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
8 Şubat
Daha önceki filmlerini, uzun sürelerine rağmen ilgi ve merakla izleyip çok sevdiğim Nuri Bilge Ceylan'ın Kuru Otlar Üstünde filmini nihayet dün izleyebildim.
Anadolu kırsalında yoğun karlar altında parçalanmış kişiliği ile bir öğretmenin dünyasına bizi götüren bu filmi nedense hiç beğenmedim.
Felsefeler, tartışmalar, kırsal alan gerçekleri, yalnızlık vs. vs. konuları bu sefer beni dar alanda sıkıştırdı.
Neden acaba?
Film bir insanı ve onun yaşam gerçekliğini belki ortaya koyuyordu ama aslında kıskanç, kibirli bir öğretmenin iç yolculuğu gibi sunular yanında, bu biraz da sorunlu kimlik yeterince sorgunlanmayıp, onun baskın kimliği bizim üzerimizde bırakılıyor, maço, arkadaşını bir nevi boynuzlayan, hasta ruhlu bir öğretmen filmde bize hayat dersleri veriyor.
Bir de arka planda da olsa filmde bir Alevilik olgusu var. Alevi kimlikli insanların filmdeki "rolleri" beni açık söylemek gerekirse "gıcık" etti.
Filmin sonunu zor getirdim, sıkıldığım bir film oldu.
Ne diyeyim, böyle bol övgülü, ödüllü filmleri kar perspektifinden pek değerlendiremedik demek ki.
Selamlar...
Ayhan Aydın
8 Şubat
Türkiye Yazarlar Sendikası Etkinlikleri Devam Ediyor...
Ülkemizin kültür, sanat, edebiyat alanındaki en köklü kurumlarından ve düşün insanlarımızın sahiplendikleri Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)'nin 50. Kuruluş yıldönümü etkinlikler sürüyor.
Dün Kadıköy'de Barış Manço Kültür Merkezi'ndeki Öykü Okumaları'nda kültür, sanat, edebiyat sevenler bir araya geldiler.
Edebiyatımızın önemli isimlerinin bizzat kendi seslerinden ve yine değerli yazarların dilinden birbirinden güzel öyküler dinledik.
Bu işlere emek veren TYS. Yönetimine ve bu anları fotoğraflarıyla ölümsüzleştiren Kadir İncesu'ya çok teşekkür ediyoruz.
Muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
8 Şubat 2024
Bırak ikiliği karış birlere
Marifet yoluyla eriş erlere
Sakın yoldaş olma cahil körlere
Çıkarır yoldan şaşırtır seni (Meluli)
Yine en güzel duygular ozanlarımızdan geliyor.
Edebiyatımızın öykü çınarı Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı sevgili büyüğümüz güzel insan Adnan Özyalçıner ve bir duygu insanı çok değerli öykücümüz Polat Özlüoğlu ile...
Basınımızın emektar ismi Kadir İncesu dün Kadıköy TYS Öykü Etkinkinliği'nde çekti. Var olsun...
Alevi Kurumları ve AKP. İktidarının Kurduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı
Can dostlar;
Bu toplumun içinde yaklaşık 40 yılını Alevilik - Bektaşilik çalışmalarına adayan birisi olarak, bugüne kadar bir Alevi, Bektaşi, Kızılbaş olarak vicdanımızın sesiyle hareket ettik, ölene kadar da edeceğiz.
Hangi kurumda, her nerede olursak olalım kendimizce doğruları dile getirdik, getirmeye çalıştık. Ne hikmetse dünyanın en hoşgörülü, sevgi dolu inanç ve öğretisinin bugünkü muktedirleri tarafından sürekli dışlandık.
Yılmadık, usanmadık, korkmadık.
İyi kötü, Alevi - Bektaşi Yol ve Öğretisinin değerlerini bilen ve yaşamaya çalışan birisi olarak her daim doğrunun, haklının, güzelin yanında yer almaya çalıştık.
Siyasi, ekonomik vd. hiçbir beklentimiz yoktu, makamda, mevkide gözümüz yoktu. Sadece ve sadece çalışalım, çalışalım, çalışalım, bin yıldır bu topraklarda bedel ödemiş bir toplumun fertleri olarak daha çok çalışalım, dedik. Ama kişisel menfaatlerini her zaman toplum yararları üstünde gören zihniyet tarafından anlaşılmak istenmedik; kurumlardan dışlandık, ötelendik, işsiz bırakıldık.
Türkiye'yi bugün yöneten baskıcı, despot, muktedir anlayışa karşın; ruhunda, özünde, öğretisinde tam bunların karşısında insanlık erdemini yücelten Alevi - Bektaşi inancının kurumlarına hakim olan zihniyetin ise ne yazık ki iktidarla aynı kafa yapısına sahip olduğunu gördük.
Zamanla siyaset, çıkar, makam, mevki için Alevi kurumlarına yuvalanan kafanın, buralardaki her türlü değişime, gelişmeye direnen, çıkarcı, benci, egoist kafa yapısı olduğunu gördük.
Bu kafalar işte zamanla bu kurumları bitirdiler; Aleviliğin - Bektaşiliğin özünü boşaltıp, çoğulcu, evrensel yapısını yok ederek, ölümsüz renklerini soldurmak istediler.
Alevi kurumlarının başında olanlar siyasi erkin (belediyelerin, siyasi iktidarın) karşısında onurlu bir duruş sergileyemediler.
Kendi öz değerlerinden ödün vermek pahasına, yapıştıkları koltuklarda, kapalı kapılar ardında menfaat yarışına girdiler.
Toplumun dışında, bin yıllık tarihi değerlerin dışında, ulu ozanların, pirlerin, erenlerin kurduğu ve ilkelerini belirledikleri düsturları ayaklarının altında çiğneyip, "kentleştiler", "aristokratlar zümresine" katıldılar.
Elbette onlar da devlette, belediyelerde, siyasette yer edineceklerdi.
Bazı kurum başkanları kurumları kullanıp milletvekili, parti meclis üyesi vs. oldular.
Oğullarını, kızlarını, yakınlarını belediyelerde, devlette işlere yerleştirdiler. Yazlık sahibi oldular, çaycıyken, gelirleri belliyken kurumlarda yıllar boyunca profesyonel yönetici olunca bir firavuna dönüşen Diyanet Reisinin bindiği arabalara binmeye başladılar.
Birbirlerine çelme takmak, hakaret etmek pahasına Aleviliğin değerlerini değersizleştiren sözde kimi akademisyenler, Hz. Ali'ye küfretmeyi maharet sayan kimi sözde yazarlar, kurumlara hakim oldular, en azından kurum başkanlarını etkileyip, kendilerince, kendi menfaatleri için çeşitli gayretleri giriştiler.
Halka üsten bakma pahasına, sesleri daha iyi duyulsun diye, kürsü kuran kimi dedeler kutsallığı olan postlarını çok ucuza sattılar, o postlar sıradan bir koyun derisini dönüştü. Yarım ay şeklinde çember sakallarıyla, çirkin sesleriyle, cami hocalarını aratan sözde Alevi din adamları cenazeler kaldırmaya başladılar.
Kimi artistler de sazları alıp nerde bir cenaze varsa, orayı bir gösteri alınana çevirmek için birbirleriyle yarışır oldular.
Ali'nin ismiyle nefesleri söyleyen ve utanmadan Hz. Ali'ye, Aleviliğin kutsal değerlerine küfreden ve Alevilik sayesinde cepleri dolan, saray yavrusu yazlıklara kavuşan, Alevi nefeslerini bir ticari enstrüman aleti yapan hokkabaz sözde Alevi sanatçıları zenginleştiler.
Ne olup bittiğini tam anlayamayan zavallı Alevi - Bektaşi kitlesi ise, kimlik krizlerine yeni kimlik krizleri eklenmiş bir şekilde şaşkın, şaşkın kendi hallerine ve bu sözde Alevi önderlerine bakmaya başladılar.
Şimdi de; bu ülkede son yirmi yılda tüm evrensel hukuk normlarını yok eden, kadını aşağılayan, açıkça mezhepçilik yapan, laiklik düşmanı, halifelik özlemcisi, okullarda çocuklara hocalara ders verdirttiren bir zihniyet hiç zaman kaybetmeden Aleviliğe el attı.
Kültür Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu.
Alevi kurumları menfaatleri peşinde koşunca, dedeler yolumuzu çok ucuza, oğluna bir iş bulma umuduna satınca, bu toplum Hz. Ali'ye küfredip, onun nefeslerini söyleyenleri alkışlamaya devam edince, bir tarafta bağnaz hocalar vaaz verirken, bir yandan da elinde sazlarla artist sanatçılar cenaze kaldırınca artık bu işin sonunun yakın olması kaçınılmazdı.
Yoksa öyle değil mi, bana diş bileyen çıkarcılar?
Mervan sofrasından beslenenler?
Söyleyin bize bin yıllık yalan mıydı Alevilik - Bektaşilik; İmam Hüseyin'in boynuna hançer saplayanların sofralarına oturan yol yezidi dede, baba, derviş, yazar artıkları?
Çıkar için bu yolu satanlar; Fatıma Ana'nın, Hallac- Mansur'un, Fazlı'nın, derisi yüzülen Seyyid Nesimi'nin, Pirim Pir Sultan Abdal'ın, Seyh Bedreddi'nin darına çekilesiniz.
Muhabbetlelerimle.
Aşk ehli canlara...
Ayhan Aydın
7 Şubat 2024
Menfaatperestler Biraz Hayal Kırıklığına Uğrayabilirler.
DW kanalının haberine göre, Kültür Bakanlığı Alevi - Bektaşî Kültür Ve Cemevi Başkanlığı başkanı, yani Balıkesir Ülkü Ocakları Eski Başkanı Ali Rıza Özdemir, "cemevlerine mescit açılsın" önerisinde bulunmuş.
Bugüne kadar Alevi - Bektaşî Toplumunun isteklerini vermemek ve tüm Alevi kurumlarını muhatap almadan, kendisine yakın kişi ve kuruluşlarla daha çok kişisel tasarruflar bağlamında ilişkiye giren bu iktidarın bu biriminin bu toplum için bir kabus olacağını defalarca yazdım.
Alevi kurumlarının ciddi duyarsızlıkları, yerelde, şube ve cemevlerinde yeterince çalışmamaları sonucu mesafe kaydeden Kültür ve Cemevi Başkanlığı daha çok çıkarcı sözde dede, baba, kurum başkanlarıyla yol almaya çalışıyor.
Süleyman Soylu'nun da desteğiyle bir başka kuruma tahsisi yerine, ayyaş ve Hz. Ali'ye küfredenlerden danışıklı döğüş misali, başkanlığı devir alan, ticari kaygılarla daha düne kadar sokaklarda kitap satan tüccar olan birisinin ve sözde bir dedenin maharetiyle Hüseyin Gazi Dergahı'nda neler yaşanmıştı?
Hz. Ali'nin, Hacı Bektaş, Atatürk resimleri indirilip, Tayyip Erdoğan'ın dizinin dibinde dua verip, hidayete erenler, bu başkanlıkta taltif edildiler.
Çıkar birbirine küfredenleri bile hizaya getirmişti.
Ama şüphe olmayan gerçek; Ankara'daki Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nda görev alan birçok kişinin, Alevi - Bektaşî öğretisiyle, erkanıyla, felsefesiyle, dürüstlüğüyle fazla ilgisi olmayan insanlarla dolu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu birimin ziyaret ettiği, kabul ettiği birçok ismin, yapılan çalışmaların ise yine Alevi - Bektaşî özüyle ilgisi kalmamış, bireysel hegomanyalarını topluma dayatmak isterken bu toplumda karşılığı olmayanların bu kurum aracıyla kendilerini var etmek isteyen zavallı insanlardan oluştuğu görülebilir.
Aynen belediyelerde olduğu gibi kendisini adam yerine koydurmak, kendisine, oğluna, yakınına bir iş umuduyla bu camlı başkanlığın merdivenlerini tırmananların bir kısmında da gönüllü "kayyum" olma isteği vardır. (Elbette bu da gülünecek bir durumdur. Çünkü Sayın Recep Tayyip Erdoğan sokak sokak gezse şu anda bazı Alevi Kurumlarının başında bulunan bazı yöneticilerden daha iyi kayyum bulamayacağını çok iyi bilmektedir. O da ayrı bir mesele.)
Vesselam, her şey; korkmadan, ürkmeden, bir çıkar beklentisi olmadan bin yıldır bu topraklarda, atalarında olduğu gibi, her şeye, her baskıya karşı bu yol ve öğretiyi yaşatanlar her şeyi belirleyecekler.
Yani Alevi - Bektaşî toplumu iktidarın payandası olan veya şu haliyle bu inancın ve toplumun önünü tıkayan genel yapılar dışında yeni bir çıkış bulup yol alacak.
Ya böyle böyle çıkar için, menfaat için, siyaset için bu kurumları özellikle son on yılda ustalıkla işgal etmiş olan otokrat kafalardan buralar temizlenip Alevilik- Bektaşilik kendi öz değerleriyle yol alacak; ya da maalesef bu girdaplar arasında kalan en azından toplumun bütünlüğü ve bu yapının bazı kurumları dağılacaktır...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
3 Şubat 2024