Aleviler Yol Ayrımın Da Mı?

Kurumları Zayıflayan, Gerçek Yol Önderleri Azalan, Siyasetin Kıskacındaki;

Aleviler, Yol Ayrımın Da Mı?

AKP.’nin Alevi Politikaları Çok Ciddi Sorunlara Yol Açacak...

Alevi Açılımı, bazı cemevlerini ziyaret, Alevilerin sorunlarını hukuki yoldan kalıcı bir şekilde çözme sözleri pek bir sonuç getirmese de, tüm devlet kurumlarını parti idelojisi çerçevesinde şekillendiren ve Türkiye’yi bir parti devletine dönüştüren AKP.’nin Kültür Bakanlığı bünyesinde kurduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanılığı’nın çalışmaları Aleviler açısından çok ciddi bazı dönüşümlerin habercisi gibi görünüyor.

Aleviler ve Cumhuriyet

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünde hemen hiçbir Alevi kurumunun ciddi bir etkinlik düzenlemediği “Cumhuriyet ve Aleviler” konusunda aslında söylenecek, yazılacak, araştırılacak o kadar konu var ki, her birisi hacimli ayrı birer kitap boyutunda çalışmalar, sempozyumlar gerektirir.

Hz. Ali – Hacı Bektaş – Atatürk üçlemi (üçünün bir bütün olduğu, birbirinin don “şekil” değiştirmiş şekilleri olduğu) gibi ikonik yaklaşımlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na Alevi – Bektaşi toplumunun çok ciddi destek vermeleri, Hacı Bektaş Dergâhı postnişinin açıkça Atatürk – Cumhuriyet Devriminin yanında yer alacağını beyan etmesi ve Atatürk’ün cumhuriyetin kuruluşunu ilkin ona söylediği, Atatürk’ün doktorunun, istihbarat birimi başkanının, posta idaresi başkanının birer Alevi, Bektaşi olduğu konuları birçok yerde yazılıp, çizildi.

Yüz binlerce Alevi de, bu sevgi, bu ilgi, alaka ile Atatürk bağlılığı, Cumhuriyet coşkusuyla doldu boşaldı uzun yıllar boyunca ve şimdi de.

Koçkiri (1921) ve Dersim Kıyımları (1938-39), Köy Kanunu (1924) (Bir yerleşim yerinin köy olarak kabul edilmesinin orada bir cami bulunmasıyla ilişkilendirilmesi), Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması (1924), (Bir Sünni İslam örgütlenme modeli sunuyor ve Osmanlı’daki Şeyhülislamlığın yerini alıyordu.) Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanun (1925) (dede, baba, pir vd. Aleviliğin kutsal simgesel değerlerinin yasaklanması) gibi cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılında küçümsenmeyecek ölçüde Alevi- Bektaşi değerlerinin yok edilmesi, yok sayılması, yasaklanması zaman zaman göz ardı edilen gerçeklerdir.

Osmanlı’da toplu kıyımlara uğrayan, sürgün edilen, ağır saldırılar, ithamlar altında ötekileştirilen, yalnızlığa sürüklenen bu topluluk, çektiği zulümler karşısında; Cumhuriyetle birlikte, laiklik, eşitlik, vatandaşlık, okullaşma, sözde de kalsa toprak reformu vs. yaşamını kolaylaştıran kimi etkenlerle birlikte kısmı rahatlama ile birlikte CHP.’nin çok kuvvetli savunucuları oldular.

Cumhuriyet’le birlikte tam aradıklarını bulamayanlar, kimliklerini tam yaşayamayanlar, ülkedeki “demokrasi rüzgârıyla”, bu alandaki propagandalarında da etkilenip, kendilerine bazı vaatlerde de bulununca ciddi şekilde DP.’yi destekleyen kitlelerden birisi olurken, bu partinin dini referansları ön plana çıkarmasıyla zamanla bu partiden de desteğini çektiler.

Ellili, altmışlı yıllarda; köy dernekleri kurma, çeşitli konser, kitlesel etkinliklerle kentlerde ilk bir araya gelme, örgütlenme gayretleri sonucunda biraz nefes alır gibi oldular.

Bir yayın organı olarak Cem Dergisi’nin 1966’da yayınlanması ve siyasi örgütlenme olarak aynı yıl Birlik Partisi’nin kurulması ile “biz de varız” deyip kimliklerini daha açıktan ortaya koyan Aleviler, bu partideki çok ciddi ayrılıklarla yaşadıkları hayal kırıklığı yüzünden yine çözümsüzlükler içinde kaldılar.

Okuyan gençlerinin büyük çoğunluğu sosyalist sol hareketler ve örgütlenmeler, partiler içinde yer almasına rağmen Alevilerin destek verdiği klasik parti çoğunlukla yine de CHP. Oldu.

Darbeler, alt üst oluşlar, Maraş, Çorum, Sivas kıyımları; İstanbul’da Ümraniye, Gazi direnişleri, yaşanan en can yakıcı katliam Sivas Kıyımı (2 Temmuz 1993), bu sefer Alevi- Bektaşi toplumu ilk kez çok ciddi bir şekilde cemevi, dernek ve vakıflar aracılığıyla kimliğini var etme, yaşatma, örgütlenme yoluna gitti.

35 yıllık zaman içinde, Türkiye’deki resmi sistemle örtüşük bir şekilde var olagelen gerici – ırkçı yapı hiçbir zaman ülkenin demokrasi, laiklik ve özgürlükler üzerindeki baskısını, sindirmesini, tehdidini bir tarafa bırakmadı. Bu ülkede toplu siyasi katliamlar, toplu yok etmeler hiç bitmedi. Yüzlerce aydın, sanatçı, toplum öncüsü insan katledildi.

 

 

Alevi Kurumlarının Durumu

 

Alevi – Bektaşi toplumu tarihsel olarak yaşadıklarından sonra; özgün varlığıyla bu topraklarda yaşamaya devam ettiğini göstermek için dedeleriyle, aydınlarıyla, öncü insanlarıyla dernek ve vakıflarda, cemevlerinde, federasyonlarda bir araya geldiler. İlk kez yasal bir örgütlenme ağı içinde kimliklerini yaşamak, tanıtmak, anlatmak için canla başla mücadele verdiler.

Bir nevi bu öncü isimler fedakârlıklarda bulunup, canla başla, hiçbir maddi, siyasi, beklentisi olmadan toplumun beklentileri doğrultusunda tarihten getirdikleri değerlerle, Geleneksel Aleviliği yaşatmak, büyükşehirlerin girdaplarında kaybolmamak, “ramazan, namaz” Sünni İslam inancının kimlikleri üzerideki baskıları, okulda, iş yerinde, kışlada halen kimliklerinden dolayı dışlanmaları ve gençlere yollarını göstermek ve yine “biz de varız” demek için bu kurumlarda hizmet yürüttüler, yürütmek istediler.

Aleviliğin bir inanç, cemevlerinin bu inanç mensuplarının mekânı olduğunu, okullarda Aleviliğin anlatılması gerektiğini dile getirdiler.

İlk kitlesel sivil toplum kuruluşu 1988’de kurulan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği idi, geçen sene ise Sivas Toplu Kıyımının 30. Yılında bir genel değerlendirme yapmanın zamanı gelmişti.

Ama ne Alevi kurumları, ne de Alevi aydınları bu konuda, 35 yıllık süreci ciddi şekilde sorgulayıcı, öz eleştiri niteliğinde analizler yapamadılar.

Dernek, vakıf, cemevleri üst örgütlenmeler olarak federasyonlar şeklinde bir araya gelme gayreti gösterirken, bunlardan çok ciddi yararlar bulamayan Türkiye’deki Alevi örgütlenmesi, her şeye rağmen Avrupa’da ciddi başarılara imza atam Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun başarılarını yakalayamadı, üstelik sürekli bu yapının gölgesinde kaldı.

“Geleneksel Aleviliği” savunması, devlet ve iktidarlarla sürekli diyalogdan yana tavır koymasına ve diğer kurumlarca sürekli eleştirilmesine rağmen Cem Vakfı, Türkiye’de iktidarın Alevileri yok sayan tutumunda ısrar etmesi sonucunda konuya AİHM. Götürdü. Mahkeme Aleviler lehine karar verdi. Ama AKP iktidarı Aleviler’in haklarını vermemek için uzun yıllar boyunca direndi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da baskıyla Alevilik yasaklı bir inanç olarak kalırken Aleviler de yasal haklarını bu iktidar döneminde hiçbir zaman alamadı.

Cemevlerinin elektrik giderlerinin devlet tarafından karşılanması, ders kitaplarına Alevilikle ilgili kısmi bilgilerin konulması dışında, hemen hiçbir ciddi sonuç elde edilemedi.

Zaman içinde kurumlarda yozlaşmalar arttı, siyasi partilerde, çeşitli kurumlarda görülen yozlaşmalar, hizipçi yaklaşımlar, demokratik sistemi saf dışı bırakarak sürekli görevde kalmalar, dayatmacı, tekelci anlayışlar, gençleri, kadınları, aydınları dışlayan anlayışlar Alevi kurumlarına hâkim olan zihniyetler oldu.

Alevi – Bektaşi öğretisinin ana değerleri olan; “benliği yenip, biz olabilmek” düsturunda buluşmak, görgü, sorgu, meydanda görülme, paylaşım, hep birlikte, toplum için çalışma anlayışları zaman içinde Alevi kurumlarında, kurumlara hâkim olan zihniyetler tarafından törpülendi.

Alevi – Bektaşi kurumlarının 35 yıllık süreci iyi incelendiğinde çok önemli bir şekilde bu kurumlarda bir kast sisteminin yerleştiği görülür.

Alevi – Bektaşi kurumlarını, örgütlenmesini, yayın dünyasını en fazla beş altı yüz kişilik bir gurubun elinde tuttuğu, 35 yıllık süreçte çoğunlukla demokratik olmayan seçimlerle yirmi yıl aynı kişilerin başkan, yönetici vasfıyla kurumları işgal ettikleri görüldü.

Birçok Alevi kurum yöneticisinin farklı partilerden milletvekili, parti meclis üyesi, belediye başkan adayı vs. olarak yer aldıkları, birçoğunun ise siyasi bir kimlik kazandığı net bir şekilde görülmektedir.

Eskiden birbirlerini şu veya bu şekilde eleştiren kurumların şimdi “aralarında su sızmayan” şekilde, birbirleriyle bütünleştikleri, en ufak bir eleştiriyi hep birlikte sert bir şekilde dışladıkları, tümüyle ortak hareket ettikleri anlaşıldı. Bu “birlik” bir zamanlar toplumun çok özlediği bir tabloydu ama toplum hep birlikte, bir araya gelerek, toplum için bir şeyler üretin, diyordu. Kurumlar ise, kendi eksiklerini görmemek konusunda birleştiler.

Bir zamanlar özellikle sağcı partiler din, camiler, ramazan üzerinden siyaset yapıp bunları sömürü aracı yapınca özellikle Alevi kurumları bunlara tepki gösteriyorlardı.

Şimdi ise vali ve kaymakamın, müftünün uğramadığı cemevi kalmadı. Vali arabasına binip Balkanlara gidenler, sabah akşam kaymakamlığa uğrayıp çay kahve içen kurum başkanlarının kendileri siyasetle inancı karıştırmıyorlar mı?

Sürekli siyasilerle iç içe olmak, sıra dışı ziyaretler, övgü dolu sözler, bir siyasi gelince Alevi inanç kurumlarını miting alanına çevirmeler inanca siyaseti sokmak olmuyor mu?

Alevi kurumlarının, Alevilerin paralarıyla zengin ettiği bazı sanatçı tayfası bir yanda Alevi değerlerine küfrederken, diğer yandan yine aynı değerleri kullanıp ceplerini parayla dolduracaklar, semahlarımız gösteriş malzemeyi yapılacak, inancımız gösteriş malzemesine dönüşecek. Bunlar gösteriş olmuyor mu? Geçici olarak birilerinin gönlünü hoş etmek “konser Aleviciliği” bize ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Bunun hesabını veren var mı?

 

Bunları söylemeden bence meseleyi tarafsızlıkla ortaya koymak mümkün olmayacaktı. (Bunları söyleyince kimilerinin hıncına uğramak, küfür yemek de bizim madalyalarımız oluyor.)

 

Türk - İslam Sentezi Boyunduruğunda, Süngüsü Minare Olan AKP İktidarı

 

Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, deyip, daha kuruluş aşamasında hedefini şaşmadan ortaya koymuş bir siyasi oluşumun ne olduğu ve ne yapacağı aslında başından belliydi; kendi değerlerine karşı olan her şeyi ne pahasına olursa olsun yok etmek, dönüştürmek, hizaya getirip ya minare gibi düz, ya da miğfer gibi eğik yapmak.  

Yani ya güzellikle gelirsin, benim dediğimi yapar, benim gibi olursun, ya da eğilerek gelirsin ama ne yapıp edip seni bizim yolumuza getirmesini biz biliriz, anlayışı AKP.’nin temel felsefesiydi.

22 yılda istikrarlı bir şekilde Cumhuriyet Rejimini, kendi ideolojisi ekseninde değiştiren AKP. İktidarı bunu kan akıtma pahasına yapmıştır.

AKP., Cumhuriyet İdeolojine karşı darbe üstüne darbe yapmış, sözde cumhuriyeti savunan tüm güçleri bertaraf etmiş, Ayasofya’da minberde kılıcıyla ayakta duran Diyanet İşleri Başkanı’nın cisimleşmiş haliyle din üzerinden büyük bir fetih hareketine girişmiştir.

Cumhuriyetin varlık nedenlerinden birisi olarak; istismar edilen tarikatlar, cemaatler, etnik yapılar, halifelik, hilafet, Kuran, imam, kutsal değerleri laiklik, üniter devlet anlayışı içinde kontrol altına almak için yapılan tüm devrimleri AKP. İktidarı yok etmiştir.

CHP. de dâhil, “Cumhuriyetçi Güçler”, denilen hiçbir yapı, Fethullah Gülen Hareketi ve AKP.’nin gerçekleştirdiği bu rejim değişikliği karşısında yapması gerekenleri yapmamışlar, her şeye seyirci kalmışlardır.

Şimdi okullarda öğretmenler yerine cami hocaları daha muteber yapılmış, çağdaş tüm değerleri kemiren cemaatlere devletin tüm imkânları sunulmuş, inanç sömürü ve gericilik merkezi olan Diyanet İşleri Başkanlığı birçok bakanlığın bütçesinden daha büyük devasa bütçesiyle devlet içinde devlet, Türkiye’nin Vatikanı olmuştur.

12 Eylül Askeri Darbesi, ABD. ve Batılı Güçler tarafından ülkedeki devrimci, demokrat güçlerin sesini kesip, yok etmek, ülkeyi kapitalist sistemin ağları içinde bir sömürge ülkesi yapmak için gerçekleştirilmiş, Kenan Evren başkanlığında yapılan bu darbenin ekonomi politikalarını “liberal devlet” savunucusu Turgut Özal yürütmüştü.

Bu yirmi yıllık “icraatın içinden” programıyla yönetilen Türkiye’nin Özal ve türevleri tarafından yönetilen yıllarının bu güne göre daha iyi yıllar olacağını kim kestirebilirdi?

İşte “Türk – İslam Sentezi” ile ABD.’nin “ılımlı İslam” kuşağında, kapitalist şirketlerin limanı olan Türkiye, son 22 yıllık süreçte görülüyor ki, yine ABD.’nin isteğiyle Fethullah Gülen – Tayyip Erdoğan eksininde yönetilen ve artık Hamas - Taliban – İŞİD İslamcı terör örgütlerinin üssü olan bir ülke oldu. “Ilımlı İslam” yerini “Şeriat İsteriz” diyenlerin boy gösterdiği bir yapıya dönüştü.  

Dini değerleri sonuna kadar kullanan, bu uğurda kan döken, en ırkçı zihniyetlerle kol kola Türk - İslam Sentezi’nden ödün vermeden yoluna davam edenlerin yönettikleri bir ülke oldu Türkiye.

Her şeye rağmen kurucu unsurların, ülke zenginliklerinin, maddi – manevi değerlerinin çok kuvvetli olduğu görülen Türkiye; ne bir Libya, ne bir Suriye, ne bir Irak, ne bir İran olmadığı için üzerindeki tüm yıkıcı tertiplerine rağmen bugünlere gelebildi.

AKP.’nin yapmaya çalıştığı çok açık bir operasyondur; on milyondan fazla, kültürel olarak, sosyal olarak Türkiye’den daha az gelişmiş olan insan topluluklarını bu ülkede kalıcı olarak ikame etmek, satılan / yağmalanan tüm milli değerlerin, insani değerlerin yerine devlet zulmüyle dinci, milliyetçi bir düşünceyi bakanlıklar, kadrolar aracığıyla tüm ülkeye yerleştirmek, Türkiye’yi İslamcı bir cumhuriyete çevirmek.

Ne pahasına olursa olsun Cumhuriyetin tüm ama tüm temel yapısal değerlerin yıkmak.

Bunun yerine cemaatlere bölünmüş, halkı üç öğün yemek yiyemeyecek kadar fakirleşmiş, etnik kışkırtıcılıklara her yönüyle açık, dayanma gücü kalmamış bir ülke yaratmak.

Böyle bir ülke emperyalizmin her türlü oyunlarına, hilelerine, hücumlarına, baskılarına açık olacak, halkın dayanma, yaşama gücü kalmayacak.

Recep Tayyip Erdoğan kamuda istihdam ettiği kısmen ekonomik gücü yerinde beş milyon kadar insana ve sonradan vatandaş yapacağı dışarıdan gelenlerle birlikte, dış güçlerle ülkede tahakküm kuracak.

AKP.- MHP. İktidar ortaklığının hedefinde ise; devrimci, demokrat, laiklik yanlışı, özgürlükçü insanlar, bu arada farklı bir inanç topluluğu olarak Aleviler olacak.

 

Kültür Bakanlığı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı

 

Daha önceki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, bu kurum Türkiye’yi bir mafya cenneti yapan, insan kaçakçılığının üssü haline getiren ülkenin gördüğü en sicili bozuk bakanlarından birisi olan Süleyman Soylu’nun içişleri bakanlığı döneminde onun başkanlığında bir heyet tarafından kurulan bu yapı; AKP.- MHP. İktidarının Aleviler – Bektaşiler üzerinden yeniden bir tasarrufa girişmelerinin adıdır.

Bu yapıdan Alevi toplumu hayrına bir şey beklemek ham hayal olurdu.

Üç yıl boyunca şehir şehir, ilçe ilçe, köy köy Anadolu’yu devletin imkânlarıyla gezen kendisi de bir Bektaşi olan Ali Arif Özzeybek ve ekibi kendilerince Alevilerin sorunları, cemevi ve derneklerin ihtiyaçları, dede ve babaların beklentileri hakkında çok detaylı bir rapor hazırlayıp bu rapor doğrultusunda çalışmalarına başlamışlardı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın onayıyla ve katılımıyla, ilk önce kadim Alevi – Bektaşi inanç merkezlerinden birisi olan Ankara’daki Hüseyin Gazi Vakfı’nda, sonrasında kadim inanç merkezlerimizden İstanbul Göztepe’deki Şahkulu Sultan Dergahı’nda, İstanbul ve diğer illerdeki cemevlerinde AKP. – MHP. Tek Adam Rejiminin “Aleviler İçin İcraatın İçinden” Programı yürürlüğe konulmuş oldu.

Aslında bir hatırlatma yapmak gerekirse, aynı zihniyetin cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül de cumhurbaşkanlığı sırasında ayakkabılarıyla girdiği Tunceli Cemevi’ni kirleterek bu işe başlamıştı. (Ne hikmetse ayağını kirlettiği bu inanç mekânında AKP. Taraftarı olan başkan ve dede yine sonuçta hidayete erecek, devlette kadrolu çalışan olacaktı.)

Hüseyin Gazi Vakfı ziyaretinde kimliğini inkâr eden, iktidar yanaşması kadro tarafından göz yumulduğu gibi, Alevilerce kutsal sayılan Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk’ün resimlerinin indirildiği, Kuran Surelerinin yazılı levhaları altında köklü bir Alevi Ocağının dedesi ve sonradan Halifebaba Postuna oturtulan bir Balım Sultan Erkânı yürüten bir baba tarafından hayır ve temennilerle “Muharrem Erkanı” icra edildi.

Son yıllarda benzersiz bir Vali, Kaymakam, Müftü sever bir yapılanma içine giren Alevi kurum yöneticileri ve dedelerinin, babalarının himmetleri bu sefer İstanbul’da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın koluna girip riyakârlık yapan bir başkanın icraatlarıyla iktidara; “siz ne istersiniz de biz size sunmayız” anlayışıyla “sefalamalar” yapıldı.

Şu anda Hüseyin Gazi Vakfı yönetimi Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı bünyesinde görevler alarak tümüyle asimilasyoncu gayretlerini sürdürüyorlar.

Ali Arif Özzeybek sağlık sorunları gerekçe gösterilerek görevi bırakmak zorunda kalınca yerine Alevi camiasının bir kısmının tanıdığı bir başka AKP. – MHP. Zihniyetinde kişi başkan olarak bu kurumun başına atandı.

 

Başkanlıkta Ali Rıza Özdemir Dönemi

 

Kendisini “ülkücü” olarak tanımlayan Ali Rıza Özdemir aslen Erzincan’lı bir Alevi.

Zamanında Balıkesir’de ülkü ocakları başkanlığı yapmış olan Özdemir, öğretmen kökenli bir araştırmacı – yazar.

Başkanlığa getirilmeden önce, Avrupa Alevi Birlikleri Konfedarasyonu ve Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun çalışmalarını “bölücü” olarak nitelendiren, böyle bir zihniyete sahip yazılar yazan, bu görüşte olan çeşitli guruplarda yer alan Ali Rıza Özdemir sözde, “Ali’siz Aleviler”e karşı hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini savunan milliyetçi bir insan.

Bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan da meydanlarda, herkese bir don – elbise biçme düsturuyla, “Alevileri Alisiz Alevilerden kurtaracağız” demişti. Demek ki aradıkları adamı sonunda bulmuşlardı.

Hacı Bektaş Dergâhı’nda birliği parçalayanlarla bir araya gelen Ali Rıza Özdemir ismi, aslında Alevilik – Bektaşilik’te birliğini değil bir parçalanmayı ifade etmektedir.

Yazdığı kitaplarda Aleviliğin “Türklükle” özdeş olduğu vurgusunu yapıp, tüm Kürt hareketini bölücü bir hareket olarak nitelendirip, bu noktada Anadolu Alevi Ocaklarının bir Türk Ocak sistemi olduğunu belirten yazılar yazan bir isimdir Ali Rıza Özdemir.

İşte son bir yıllık tüm icraatları incelendiğinde Ali Rıza Özdemir’in bu başkanlığa çok bilinçli bir şekilde getirildiğini söyleyebiliriz.

Ama daha ilginci ise, bazılarının bu isimden de rahatsızlık duyulduğu, göstermelik olarak onun tutulduğunu söyleyen yetkililer de var.

Ali Rıza Özdemir, tam da kimliğine uygun bir şekilde bu başkanlıkta çalışmalarına son sürat devam etmektedir.

 

Başkanlığın Çalışmaları

 

Tüm Türkiye’deki yerleşim, dede, baba, cemevi, dernek vs. bilgilere devlet imkânları dâhilinde tümüyle ulaşabilen Alevi Bektaşi Kültür Ve Cemevi Başkanlığı iki temel hedefte ilerlemekte, çalışmalarını buna göre şekillendirmektedir:

Birincisi; ocak, tekke, dergâh / dede, baba, zakir, dervişler olmak üzere inanç önderleri ve bunların bağlı oldukları cemevleri, dernek ve vakıflar buraların yöneticileriyle çok yoğun temaslar kurup, sık sık toplantılar yapıp, buraları tam kadro ziyaret edip, Anadolu ve Balkanlar’da bu yapıları bünyesine bağlayacak tüm kurumları bünyesine katacak örgütlenme çabaları içine girmek.

Bu konuda bugüne kadar Alevilerin yoğun yaşadıkları bölgelere bizzat temsilcilerini gönderip, illerde İl Kültür Müdürlükleri, Valiler, Kaymakamlıklar ve devletin  (AKP.’nin) birer haber kaynağı gibi çalışan muhtarlarla yörelerdeki dedeleri, babaları, inanç önderlerini ve cemevlerini birden fazla kez ziyaret eden bu başkanlık temsilcileri, “maaş, kadro, cemevlerinin ihtiyaçlarını giderme, elektrik masraflarını karşılama” yolunda somut bazı adımlar atarak, taban bulmaya çalışmaktadır.

Maalesef Alevi kurumlarının bu olayı çok ciddiye almamaları, gerekli tedbirleri almamaları, bir kısmının ise gönlünün bu kurumda olması nedeniyle bu yapının Alevi dede ve kurumları ulaşıp, onları kendilerine bağlamaları oran olarak, bazı yörelerde yüzde altmışları geçmiştir.

Üstelik bizzat Ankara’ya bu kurumu ziyarete giden kimi dede, baba, yazar, kurum başkanlarının Ali Rıza Özdemir’le “diploma töreni”ndeymiş gibi fotoğraflarda hazır olda beklemeleri, “çok değerli başkanımızla çok verimli görüşmeler gerçekleştirdik” diyerek demeçler vermeleri, bazılarının ise, burayı “su yolu yapıp” sürekli burayı ziyaret edep, sizin yanınızdayız, sizler de bizleri destekleyin, demeleri olayın vahametini göstermektedir.

Bir ikinci çalışma alanı ise; kendi dünya görüşlerine yakın, çoğunluğu Sünni kökenli İlahiyatçı, Tarihçi kimi akademisyen ve yazarlarla, AKP.- MHP. Politikalarına destek olan bazı sözde Alevi – Bektaşi yazar, dede, babaların da içinde yer aldıkları kimi sözde “akademik” çalışmalardır.

Buna göre “Türk – İslam Sentezi” doğrultusunda Alevi kurumlarında kendine alan açmış, bugüne kadar zaten bu kurumların içyapılarını çok iyi bilen kimi akademisyenlerin gayretleri onlara fırsat vermektedir.

Ayrıca hazır zemin olmak üzere ayrı doğrultuda zaten, Gazi Üniversitesi (şimdi Hacı Bayram Veli Üniversitesi) bünyesinde yaklaşık 30 yıldır hizmet yürüten ve yayın yapan ve “devlet aklını” rehber edinen, “Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi”nin de desteğini de alıp çalışmalar hız kazanmıştır.

 “Aleviliği Tanımlama, Araştırma, Kitap ve Ansiklopedi Yazma” kararları, bu konudaki toplantılar meselenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır.

Bir de Alevilerin çok sevdikleri ve bir türlü Alevi kurumlarının kurtulamadıkları “konser Aleviciliği”ni bu kurumun da keşfetmiş olması sonucu şimdi de, yanına çektiği çeşitli sanatçılarla konser vs. kitlesel etkinliklerle de etki alanını genişleten Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı işsiz, güçsüz, kimliğini kaybetmiş bir kitleye hitap etmektedir.

 

AKP.- MHP. Çalışıyor, Aleviler Seyrediyor

 

İşte tüm bu veriler ışığında şunu çok rahatlıkla söylememiz mümkün olmaktadır; Alevi kurumlarının, Alevi Aydınlarının her türlü iyi niyetli gayretlerine rağmen, Alevilik – Bektaşilik konusundaki çalışmalarda samimiyet, yeterli gayret, yeterli çabalarda, çalışmalarda olamayınca bu alanda derin bir boşluk doğmuş, bu boşluğu keşfeden devleti ele geçiren AKP. – MHP. Zihniyeti bu kesimin tüm zaaflarını kullanıp “çantada / kınalı keklik” olarak gördükleri isimlerin işbirliğiyle Aleviliğe – Bektaşiliğe ölümcül darbeler indirme hazırlığındadır.

Zaman zaman CHP.’li belediyelerle “personel, muharrem erzakı, halı, kilim” isteklerinde bulunan Alevi kurum yöneticileri şu anda kendilerini “şeriatın keseceği” fermanlardan koruyan şu veya bu şekilde korunmuş “laik cumhuriyet, bilimsel eğitim, kadın hakları” değerlerinin öneminin hala tam farkına varamamalarının acziyetini yaşamaktadırlar.  Son yıllarda bu alandaki faaliyetlerin, açıklamaların, gayretlerin gözle görülür şekilde azaldığını belirtmeliyiz.

Şimdi de dedeler, kurum yöneticileri; maaş, makam, mevki sevdasıyla kendilerine şu veya bu şekilde nefes aldırmış Cumhuriyet Devriminin tüm kazanımları yok etmeye ant içmiş AKP. – MHP. İktidarından medet dilemekteler.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir inanç sistemi olarak kabul etmediği için cemevleri de ibadethane statüsünde görülmemiş, bir nevi yasak savma, AİHM.’den gelecek tepkileri azaltma, Alevi – Bektaşi toplumunun oyunu devşirme, gönlünü alma, onlarda gedik açma operasyonu bir başka boyuta evrilecektir.

Maaşını (her ne kadar bazılarınca, bugün AKP iktidarı var yarın onlar olmayacak, biz hele devlete bağlanalım hele) denilse de, AKP. İktidarından maaş/ kadro alan bir dedenin, babanın, cemevi yönetiminin bugünkü iktidarın güdümünden kaçması mümkün müdür?

Kültür Bakanlığı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Diyanet’in bir yan kolu olmayacağının bir garantisi var mıdır?

Devlet bünyesine giren cemevlerinde yapılacak cemlerin geleneksel Alevi ibadeti gibi özgün olması mümkün olabilecek midir?

Sonradan yalanlansa da, cemevlerine bir mescit yapılması gerçekleşirse orada Alevilik var olabilecek midir?

Başkanlıkta görev alanların bir kısmının “yol düşkünü, menfaatperest” insanlar oldukları bilindiğine göre, burada görev alacaklar neye göre belirlenecektir?

Buna nasıl, kim, ne şekilde karar verecektir?

Şimdiden dede olmayan köylerde muhtarların ya eşlerini, ya yakınlarını kadrolu elaman olarak bu birime yazdırdığını bildiğimize göre, bu kaos, bu muamma, bu çıkar ilişkileri hadi bırakalım Aleviliği çok ciddi istismarlara neden olup, kargaşalık çıkarmayacak mıdır?

Devletten maaş alan dedelerin, hizmetlilerin devlet yöneticilerini eleştirebilme gücü olabilecek midir?

Devlet ve Kültür Bakanlığı’nın inisiyatifini kullanan bu kurum Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi – Bektaşi Anma Etkinliklerine müdahale edecek midir?

Bu kurumun bünyesinde hizmet yürüten kimi yıkıcı, bozguncu kişilerin Balkanlar’daki Alevi – Bektaşi toplumunu asimile eden tutumları bilindiğine göre, bu kurumun maddi imkanları sayesinde Türk Devletinin olanaklarıyla oralarda yıkıcı, bölücü, asimile edeci gayretlerle Aleviler, Bektaşiler üzerine gitmeyecek midir?

Ekonomik yardımda bulunduğu kurumları, vakıfları, etkinlikleri kendi istediği sanatçılarla, konuşmacılarla, kendi yandaş dede ve babalarıyla donatmak isteyecek bu başkanlık tümüyle Alevi – Bektaşi toplumunu çıkar eksenli olarak paramparça etmeyecek midir?

Türk İslam Sentezcileri tarafından hazırlanıp tüm cemevlerine, dernek ve vakıfları gönderilecek, okullardaki derslerde okutulacak Alevilik – Bektaşilik özgün bir Alevilik – Bektaşilik mi olacaktır?

Dedelerin, babaların, zakirlerin, on iki hizmet sahiplerinin eğitimini bugünkü iktidardakilerin insafına bırakabilecek miyiz?

Bunu çok uzatmak mümkündür.

AKP. İktidarının burada yaptığı çok nettir, kısaca; Aleviler – Bektaşiler arasında tümüyle bir parçalanma, bölünme yaratmak, Sünni İslam inancına dönen bir kitleyle Alevileri, İktidarın yarattığı AKP – MHP zihniyetindeki Aleviler – Bektaşiler ile asimile etmek gayreti görülüyor.

Üstelik Alevileri birbirine düşürüp, zaten Alevileri çok yoran “Alevilik İslam İçi – İslam Dışı, Ali’li Alevilik – Alisiz Alevilik, Alevilik Öz İslam’dır, Alevilik Türklüktür” ayrımını körüklemek, cemevlerinde kendi tahakkümünü uygulamak, halkı parçalamak, kendisine benzemeyen bir kitle varsa da (farklı düşünen aydını, dedesi, babası da dahil) onları cemevlerinden dışlamak.

Kaos, ikilik yaratmak, tam da AKP ve MHP.’nin politikalarına uygun işler bunlar.

 

Sonuç

 

Bin yıldır bu kadim topraklarda varlık mücadelesi veren ve tümüyle kendine özgü bir öğreti olan Alevi – Bektaşi değerler sistemi bugün, bu topraklarda tarihte olmadığı kadar büyük bir tehdit altındadır.

 

Bunun temel nedeni; Emevi, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde devletin baskısına, yönlendirmesine, asimilasyon gayretlerine karşı çıkan bizzat Alevi – Bektaşi toplumunun kendisi, ocaklar, tekkeler, dergahlar, dedeler, babalar, âşıklar, ozanların kendisi olmuştur.

 

Bugün ise; tarihsel süreçlerin getirdiği bir yaman çelişki olarak, üstelik kendi öğretisinin tüm değerlerinin karşısında, onlara düşman bir zihniyete bizzat bu toplumun içinden çıkanların kucak açmalarıdır.

 

Aleviliğe – Bektaşiliğe ölümcül hançer, çıkara teslim olmuş diğer asimile olmuş Aleviler – Bektaşiler tarafından sokulacaktır.

 

Üstelik bu sayı küçümsenmeyecek bir orandadır. Bunu üzülerek söylemek zorundayız.

Alevi – Bektaşi toplumu öndersiz kalmış, güvenilen kurumların ikircikli tutumları, yeteri kadar çalışmamaları, ortaya somut şeyler koyamamaları halkta derin düş kırıklıkları yaratmış, ekonomik şartların da ağırlaşmasıyla, boşluğu her alanda olduğu gibi kendi lehinde dolduran Türk - İslamcı AKP. – MHP. iktidarı şimdi de Alevi – Bektaşi toplumuna ağır bir darbe indirme hazırlığındadır.

 

Bu toplumun öncüleri, yazarları, aydınları, akademisyenleri bugün seslerini çıkarmayacaklarsa acaba ne zaman çıkaracaklar?

 

Muhabbet ehline aşk ile…

 

Ayhan Aydın

17 Mart 2024

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile