Antalya, Adıyaman ve Malatya’dan Gözlemler

Antalya, Adıyaman ve Malatya’dan Gözlemler

AYHAN AYDIN

Alevi/Sünni ayrımı yapmadan, toplumdaki ayrılıkları gidermek, insanın kendi nefsiyle mücadelesini öne çıkararak, hiçbir yaratılmışı hor görmemeyi; yetmiş iki millete bir nazarla bakmayı temel düstur edinen bu bilgeler, bu Anadolu ve Rumeli İnanç Önderleri, rehberleri, temsilcileri Türk Kültür ve İnanç Tarihinin en önemli simalarıdır.

Gerek tarihte yaşamış yüzlerce öncünün gerekse şu anda hala bu büyük köklü geleneği devam ettirmek isteyenlerin yaşamları, görüş ve düşünceleri derlenip/toparlanmalı... Topluma aktarılmalı, bu konuda araştırmalar kesintisiz sürmelidir.

Çok genel olarak bugün tarihsel görevlerini çok güç şartlar içinde yerine getirmeye çalışan dedelerin, babaların, ozanların, zakirlerin durumuna eğilmek bir zorunluluktur. Bu insanlar şu anda ne haldedirler, fikirleri, görüşleri nedir? Hala bu geleneği sürdürüyorlar mı? Dedeler, babalar cem yürütüyor mu? Nasıl yürütüyorlar? Kendi soyları hakkında neler biliyorlar, dedelik, Alevilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Sünnilik, cem, ocak, hakkında neler düşünüyorlar? Nerelerde yaşıyorlar, eğitim durumları nedir, hangi işlerde çalışıyorlar, devletten, vakıf ve derneklerden beklentileri nelerdir? Aile yapıları nasıldır? Buna benzer yüzlerce sorunun yanıtı yine birinci kaynak olarak onlardan alınmalıdır.

Bu düşünceler çerçevesinde 7 yıldır çalışmalar yapan bir araştırmacı olarak; her türlü art niyetin dışında, polemiğin dışında, mesleğimin verilerini kullanarak dedelerle, babalarla, ozanlarla, zakirlerle söyleşiler yapıyorum. Fotoğraflar çekiyorum, ses ve görüntü kayıtları alıyorum.

Yerel araştırmaların önemine inanan ve olanaklarını zorlayarak her fırsatta Anadolu’ya çıkan birisi olarak; Anadolu insanının sıcaklığını, dostluğunu, misafirperverliğini görmekten açıkça duygulandığımı ifade etmek istiyorum.

Üç yıl görev yaptığım ama çeşitli nedenler ayrıldığım CEM Vakfı’ndaki çalışmalarımın verdiği hızla elimdeki birikimleri de bu uğurda kullanma aşkıyla, bir sevdalanma duygusu sonrasında Haziran/Temmuz 2000’de iki ay boyunca kişisel olanaklarımla, imkanlarımı zorlayarak Ankara, Antalya, Adıyaman, Malatya, Gümüşhane/Şiran’ı kapsayan bir araştırma gezisi yaptım.

Buralarda yazarlarla, aydınlarla, bilim adamlarıyla, ozanlarla, babalarla, dedelerle, Alevi/Bektaşi kurum ve kuruluş temsilcileriyle; söyleşiler, sohbet toplantıları yaptım.

Antalya’da; başta Muharrem Yazıcıoğlu, Ozan Seyfili, Keskinli Aşık Haydari, Rıza Hasgül, Hasan Şimşek, Bahar Şimşek... gibi ozanlarımızdan çok şey öğrendim.

Bana çok büyük bir ilgi gösterdiler. Kendileriyle beraber aynı şekilde; Fikret Otyam, Murtaza Dinçer Dede, Prof. Dr. Fuat Bozkurt, Musa Seyirci, Ali Aksüt, Veli Asan, Hamza Tanal, Yunus Yaşar... gibi aydınlarımızla, dedelerimizle, yazarlarımızla da söyleşilerimiz, sohbetlerimiz oldu.

Antalya genelinde yaşayan halk ozanlarıyla bir toplantı gerçekleştirdim.

Malatya’da da; Kalender Topalcengiz Dede, Hasan Akbudak, Celal Özkan Dede, Halk Ozanı Hasan Hüseyin Ekelek... ile de ortak çalışmalarımız oldu, ses ve görüntü kayıtlarıyla önemli bir envanter elde ettim. Aynı şekilde aileleri de bana aynı ilgiyi gösterdiler...

Yukarda sıraladığım değerlerimizle yaptığım söyleşilerin bir kısmını buraya aktararak gerçekten de nasıl bir harmanda savrulduğumuzu, güzel Anadolumuzun her köşe ve bucağında nasıl candan, içten samimi bir şekilde büyük Anadolu Alevi İnanç ve Kültürünün yaşadığını görmüş olacağız.

 

HÜSEYİN YORULMAZ SÖYLEŞİSİ OZANLAR BÖLÜMÜNDEDİR….

 

Pir Dede Sultan

Gönül adamıdır merdi meydandır

Barış meleğidir Pir Dede Sultan

Hakkı haktan emaneti sürdürür

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Pir gelince hanemizden cem olur

Ne küskün dolanır ne dargın kalır

Gülbenk verilir semah dönülür

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Erenler aşkına sürer yolunu

Rızasız lokmaya vurmaz elini

Şah Hüseyin için verir serini

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

El ele el Hakk’a talip orucu

İncitmez keskindir yolun kılıcı

Pir Hacı Bektaş’a ikrar verici

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Cahiller fehm etmez gerçeği görmez

Bu bir aşkı rahtır yada sorulmaz

Rızasız destursuz girsen, girilmez

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Asırlardır böyle bu yol sürüldü

Ne yiğitler gitti ne can verildi

Semahlar dönüldü yara sarıldı

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Dağıldık uzaktan kaldı pirimiz

Dinlenilmez feryadımız zarımız

Seyfili der işte dost ısrarımız

Barış meleğidir Pir Dede Sultan.

 

Sivas

 

Gün bugün olmuş akıyor kanım

Ne olur örgütlen mazlum insanım

Sivas’ta yanıyor ciğerim canım

Yüzümüz cihandan gülmedi gitti.

 

Bu kaçıncı kan akıyor Sivas’tan

Görüyorsun kimler sorumlu baştan

Çok can verdik Çorum ile Maraş’tan

Kimse bundan ibret almadı gitti.

 

Ezilen bir halksın devlet korumaz

Hakk adalet lafta işe yaramaz

Safsata sözlere çocuklar kanmaz

Gözüm bir adalet görmedi gitti.

 

Halk ozanı Muhlis, Nesimi Çimen

Onlar yobazlara demedi aman

Bizim beklediğimiz Mehdi Sahibi Zaman

O da inat etmiş gelmedi gitti.

 

Seyfili yüreğim kor kor yanıyor

Başımdan fırtına duman dönüyor

Her gün bir yanımdan yaram kanıyor

Tabip de bir türlü sarmadı gitti.

Adıyaman’da Dedeler Arasında...

 

Adıyaman...

Müzesi içindeki eserlerle yüzlerce yıllık tarihine bir yolculuk yaptığımız Adıyaman, Anadolu’da ilk insan yaşamının yeşerdiği yerlerden birisi.

Binlerce yıl öncesine ait tarihi eserlerin bulunduğu Adıyaman Müzesi gerçekten de görülmeye değer, büyük bir hazineyi bünyesinde barındırıyor.

Alevisiyle, Sünnisiyle inançta kaynaşmış, yardımlaşmada, paylaşımda örnek bir il olan Adıyaman’ın halkı cana yakın, sevecen.

Akpınar Nahiyesi’ni Öğretmen Yakup Akıncıoğlu’yla beraber gezdik.

Tarihle yaşamı iç-içe geçmiş, ekiminde dikimindeki köylüsünün derdinin geçim derdi olduğu bu ildeki köyleri ziyaret edip sorunlarını dinledik.

Sevgili dostum Tarih öğretmeni Celal Dekli’yle beraber. İl genelinde bir çok Alevi köyü olduğu gibi, şehir merkezinde de Alevi varlığı dikkati çekiyor.

 

Gölbaşı...

Gölbaşı ilçesi ise öyle güzel bir beldeki, yeşillikler içinde çöl sıcağına rağmen insanın serinleyebileceği tabii serinlik kaynağı.

Aynı isimli gölüyle, tren istasyonuyla, gelişen sokaklarıyla Adıyaman’ın güzel ilçelerinden birisi Gölbaşı’nda; buranın inançlı insanlarının özverili çalışmaları sonucunda askeri ve mülki erkanın duyarlılığıyla şimdi bir kültür ve cemevi yükseliyor.

Gölbaşı’nın yapısına kültürel bir canlılık katacak olan kültür ve cemevinin tamamlanmasını Aleviler kadar, Sünni vatandaşlarımız da istiyorlar.

Bu çalışmalar çerçevesinde Adıyaman’dan; Niyazi Aslan, Ballı Pektaş, Rıza Bozkurt, Garip Bozkurt, Ali Büyükşahin Dedelerle söyleşiler yaptım.

Adıyaman’da yaşayan Alevi/Bektaşi İnanç ve kültürünün bu değerli temsilcileriyle yaptığım çalışmaları sizlerle paylaşıyorum.

Bu arada kendisiyle yaptığım söyleşiden (24 Haziran 2000) kısa bir süre sonra, 21 Ağustos 2000’de, Hakk’a yürüyen; gül yüzlü, güzel insan, bilgili, sevecen dede Ballı Pektaş’ı da saygı ve rahmetle anıyorum.

 

Adıyaman’da Alevi Dedeleriyle Söyleşiler

 

Rıza Bozkurt

 

Sevgili dede; siz yıllardır cem cemaat yapan bu inancı yaşatan birisiniz. Özellikle oğlunuz Garip Bozkurt dört türlü cem vardır, bu cemlerle insanları kaynaştırmak amacı güdülür, dedi. Koldan kopan cemi olduğunu, dardan indirme cemi olduğunu ama en önemlisinin de dar-ı mansur cemi olduğunu belirtiler.

Cem nedir, cemi nasıl yürütüyorsunuz?

Tercüman kurbanı dediğimiz senede bir defa olur. Dedelerimiz bizden istekli olan bu yola baş koymuş insanlar bizi davet eder ya da biz kendilerine bilgi veririz. Aleviliğin özü musahipliktir diye anlaşırız ve musahipler anlaşır, kurban kesecekleri zaman bizi davet eder, gideriz önce bu adam köyde duruyorsa köylüden sorarız; onun köye zararı, karı nedir?, diye. Bir suç unsuru var mı, varsa dile getirilir, cemiyet toplanır bu adamın bu kurbana layık olduğunu kabullendiği zaman musahipliler dar-ı mansur dediğimiz olay olur. Yani tercüman kurbanını huzura getirir, bunun yola gelmesi için temiz giyinmek, temiz durmak ve bütün köyün rızalığını almakla beraber gelir dar-ı didar olur, kurbanını keser. Yolumuzun töresi olarak gücümüzün yettiği kadar musahipliğin, Aleviliğin ne olduğunu ve musahipliğin ne kadar fayda getirdiğini anlatırız. Örneğin; biz bir köye gidiyoruz o köyün halkı kadınlarla erkekler musahip oluyor birisi birisinin musahibi birisi diğerinin musahibi oluyor hem bacılarımız, hem kardeşlerimiz bir ikrar karşısında kardeşlerdir. Musahipliğin en büyük rolü burada; bütün köy musahip olursa elbette ki bir kötülük bir haksızlık olmaz, çünkü kardeşlerdir o insanlar musahip olduktan sonra. Musahipliğin sevgisi ve kardeşliği gelir, insanlar birbirlerine kin gütmeksizin sevgiyle dolarlar.

Lokmacısı, mihmandarı, piri, sakkacısı... Hepsi görevini yapar çünkü güzellik buradan doğuyor. Dedelerin vereceği dualarla yapılan hizmetlerle, dara gelmek nasıl olur, darda ne şekil durulur, ikrar vermenin kaideleri nasıldır, cemiyette nasıl saygı görecek? Bu gibi şeyler de meydana gelerek Alevi erkanının yolu yürütülür.

Hakk/Muhammet/Ali aşkı diyoruz, Muhammet/Ali’den kalan yol diyoruz. Özü nedir, felsefesi nedir, ne mesaj veriyor, ne getirmiş Alevilik, İslamiyat dünyasına?

Ne mutlu ki erenlerin nesline. Dünyada yaşadığımız müddetçe bu güzelliği bağışlamış ve bizi acılarımızla 1400 sene yürütmüş ve yılmadan parasız pulsuz Alevi milleti bunu yürütmüştür. Bir kişi yola erkana eğildiği zaman kötülük düşünmemeli. Ben bu yola giriyorsam bu yol kötülüğü kabul etmez demelidir. Dedelerin tercüman kurbanınında ki görevi ve sevgisi bence budur.

Sevgili dedem anladığım kadarı ile siz 12 hizmetlerden, cemden, erkandan taviz vermeyen semahların ortalıkta dönülmesine karşı çıkan, kurallara bağlı bir dedesiniz, kendi taliplerinize de sıkı sıkı tembihliyorsunuz bu kuralları sanırım?

Ben diyorum ki; bütün varlıklara reform yapılır ama Ali’nin eksik bir tarafı yok. Musahiplik hakkı haktır, kardeş hakkı haktır, komşu hakkı haktır, büyüklük küçüklük saygısı haktır... Bunun tek eksikliği bunları yapmamaktır. Bunu yaptığımız zaman bize bahşedilen bu güzelliği gördüğümüz zaman başka bir şeye gerek kalmaz.

Gelecekte ne olacak? Dedeler çocuklarını yetiştiriyor mu, dede/talip ilişkisi nasıl, değişik şartlar geldi ama bu inancı da yaşatmak isteyenler neler yapmalı?

Hızır Paşa bir gün Sivas’ta gezerken 70 yaşındaki bir ihtiyarın elinde 7 yaşında bir çocuk görüyor, ihtiyara yanaşıp soruyor İslamiyet’in şartı kaçtır diyor; ihtiyar, ne okumuş, ne de bir şey biliyor. Bilmiyorum diyor, bunu alın zindana atın madem bilmiyor, diyor. Yanındaki çocuk diyor ki; padişahım babamı bana bağışla İslamiyet’in şartı budur, diyor. Peki sen 7 yaşındasın biliyorsun baban neden bilmiyor?, diyor. O babamın suçu değil dedemin suçu, diyor. Babamı okula verseydi o da bilirdi ama babam o acıyı gördü beni okula veriyor.

Şimdi bizim öyle yaşantılarımız oldu ki memlekette okul yoktu, babamın kültüründen, öğretmenliğinden bir şeyler öğrendik ama ben 8 tane çocuğumu o acıyı gördüğüm için varımla-yokumla, 8 tane çocuğumu yetiştirdim, hiç birisi de liseden aşağıda değil.

Benim ceketimi alabilirler ama bu bir libastır, ama benim gönlümdekini kimse koparamaz, ancak onu ölüm koparır. Hiçbir zaman Hz. Ali kadar kendini millete adamış bir insanın yolunu devam ettiren insanlar, dedeler bu yola saygıda, bağlılıkta kusur etmezler, edemezler. Bir dedenin hatta gerçek bir Müslüman’ın, bir Alevi’nin özünde Ehlibeyt’in kanı ve sevgisi varsa ceketini alırlar ama kanını kimse alamaz. Yüreğindeki aşkı, sevgiyi kimse alamaz.

Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa geliyor dedelik. Babanız da çok değerli bir dede olarak onun güzel bir hatırası var Adıyaman’da?

Yalnız Adıyaman’da değil, Malatya’da, Sivas’ta, Maraş’da, Adana’da, Mersin’de, İstanbul’da, Ankara’da güzel bir şekilde kendisini bu yola adamış ve bu yolda da büyük sevgi saygı görmüş, ruhu şad olsun. Bize de bu sevgiyi aktardığı için biz de bu yolun yolcusuyuz elimizden geldikçe devletimizin de vermiş olduğu fırsatlardan yararlanarak elimizden geleni yapacağız.

Garip dediğimiz zaman babanızın ismi aklımıza geliyor ama oğlunuzun da ismi aynı zamanda Garip.

 

Garip Bozkurt

 

Siz Garip Bozkurt, babanızdan aldığınız, ailenizden aldığınız bu inancı, bu kültürü yaşatanlardan birisiniz. Tasavvuf ayağı demiştiniz çok önemli özel sohbetimizde, inanç ayağı bizim için biraz zedelendi. Aleviliğin de bir tasavvufi boyutu var, Aleviliğin de bir felsefesi var, Alevilik deyince ne dersiniz, siz nasıl tanımlıyorsunuz Aleviliği?

Alevilik deyince çok şeyler söyleniyor, çok şeyler yazılıyor. Aslında Ehlibeyt sevgisi, onun yaşayış tarzı, insanlara bakış tarzı. İslamiyet’in doğuşu ile ele alırsak Aleviliğin özünde ne var, diye ele alırsak; Muhammet Mustafa, Aliyel Murtaza, Hasan ül el Müçteba, Hüseyin ül deşt-i Kerbela, Fatıma ül Zehra’nın sevgisi ile dünya bakışı ile Muaviye’nin, Yezit’in, Mervan’ın, Milcan’ın kızı Hind’in İbn-i Ziyad’ın kötü yüzü, çirkinliği arasındaki fark var.

Aleviliğin Ehlibeyt sevgisi, bütün insanları eşit gören felsefesi ile insanları hakir gören Yezit’in arasındaki fark var, işin özünde bu var.

Bizim Aleviliği kelime olarak Alevi değil de başka bir kelime olabilirdi “beni yıkasınlar mey ile, mey ile” bu mecazın içerisinde sevgi, saygı, hoşgörü bir felsefe olsun ismi ne olursa olsun. İnsanlar sosyo-ekonomik çevrelerden dolayı tasavvuftan vazgeçip başka şeylere atanmışlar, kendi şahsi güçlerini ön plana çıkarmak için bunlardan vazgeçmişlerdir. Kur’an-ı Kerim diyor ki; “ey Muhammed yeri, göğü ben senin yüzün, gözün hürmetine yarattım”. Yani buna kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Dünya bir peygamber için yaratılmış, o da yine tasavvuftan yola çıkarak söylemek istiyorum, o da diyecek ki; “ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır” Ali’nin sevgisi, Aleviliğin sevgisi ortaya çıkıyor. Son veda haccında “ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” gibi yine bildiğimiz gibi Hz. Peygamber’in Tevella olayı vardır. Tevella; Hz. Peygamber’in sevdiklerini sevmek, Teberra; onun sevmediklerini sevmemek çünkü Hz. Peygamber yanlış insanları sevmezdi.

İşin özünde sevgi, Ehlibeyt aşkı var oradan buraya gelen bir damar var. Bu damar yüzyıllardır insanları birbirine aşılamış, dedeler taliplerine güzel öğütler vermiş. Gerçekten de bugün bu güzel inançtan söz edebiliyorsak o dedelerin çok ayrı bir yeri vardır bu konularda. Siz ocaktan gelen birisiniz, dedenizin güzelliği halen yaşıyor. Bu zincirin halkalarında güzellikler var ama herkes sizin gibi değil. Babası ocakzade olsa da bu işi tamamen bırakanlar var, bu felsefe nasıl yaşayacak, nasıl aktarılacak sizce, geleceğe?

Babamın çok güzel bir sözü vardır “kazanın kaynayabilmesi için önce ateşin olması lazım” der. İnsanın içindekileri kaynayarak söyleyebilmesi için öyle bir toplumun olması lazım, dinleyici kesim olması lazım, aktarabileceğimiz kesimin olması lazım. Bir de bu işin özünü bilmemiz lazım. Bir cemde deniliyorsa ki, ikrar verilecek Allah’ı bileceksiniz, er-evliyalara saygı göstereceksiniz, zina yapmayacaksınız, haram yemeyeceksiniz, mazlumun hakkını yemeyeceksiniz, elinizle koymadığınızı almayacaksınız, kötülük yapmayacaksınız, gözünüzle görmediğinizi söylemeyeceksiniz, elinize, belinize, dilinize, aşınıza, eşinize, işinize sadık olacaksınız. Bir insan yalan söylemezse, haram yemezse, çalışkan olursa, kötü söz söylemezse, pirini bilirse, Hakk’ı bilirse bu insanlardan kötülük gelmez.

R. B. : Bir noktaya temas etmek istiyorum. Bu dağınık millet, millet biraz uzak kalmış inanç bakımından bu insanları ne yapmamız lazım ileriye götürmek için tekrar bu kazanı kaynatmak için diye bir soru sordunuz. Çağın getirdiği dağılımın olduğu İstanbul’da kimin nerede oturduğu bilinmiyor. Burada cem evlerine birliğe saygı duyuyorum, bu gün Elazığ bizden taraf değildi geldi bizim meşrebimizi benimsedi. Bundan 20 sene önce bizim gençleri tarumar ettiler, bunları bir araya getirmek bir tek insan bir aşirete bir şey diyemez. Eğer o dedenin görüşüne karşı çıkıyorsa bir şey yapılmaz ama biz bunu elden bırakmıyoruz.

G. B: Evet burada bir cevher var. İnançsız, kültürsüz bu iş olmaz.

Anladığım kadarı ile Adıyaman merkezde belli bir Alevi yoğunluğu var.

Kahta da iki köy var Alevi olan. Bugün Tut’a bağlı 5 Alevi köyü var, Besni de Bektaşi kolları var. En fazla Adıyaman merkeze bağlı köylerde çok var.

Köylere, diğer illere gidip gelme olayı başladı mı?

G. B. : Buradan edindiğimiz kültürel olayları kaleme döküp İsviçre, Almanya’ya gönderiyoruz orada arkadaşlarımız var cem evlerine gönderiyoruz, öğrendiklerimizi onlara aktarıyoruz. Türkiye’de ise cem evlerini siyasetçiler istila ettikleri için yavaş yavaş uzaklaşmaya çalışıyoruz.

Ne tür kitaplar okuyorsunuz?

G. B. : Genelde Kur’an-ı Kerim araştırması içindeyim. Arapça bilmiyorum ama Türkçe mealini okuyorum çeşitli yorumlara başvuruyorum. Şinasi Koç’un kitabını okuyup ondan yola çıkıyorum. Aleviliğin yol ve erkanları hakkındaki kitapları, topluma bu aşkı yansıtabilmek için cem olayları ile ilgili kitapları okuyorum.

Peki dede sultan diğer çocuklarda eğilim var mı, ya da amcazadelerde bu iş bir kişiyle mi olacak siz ne dersiniz?

R. B: Ben konuştuğum zaman bütün çocuklarım dinliyor, bütün çocuklarım da Aleviliğe ait olan bütün kitapları ve diğer kitapları da okuyor hepsine tavsiye ediyorum. Benim çocuklarım cemiyette az da olsa konuşabilecek durumdalar, bende bununla gurur duyuyorum. Bugün Adıyaman’da benim çocuklarım olmazsa bir Alevilik olmaz, cem de olmaz.

Çok teşekkür ediyoruz.

 

20. 6. 2000, ADIYAMAN

 

Ali Büyükşahin

 

Bugün çok değerli, sevgili dedemiz Ali Büyükşahin’le beraberiz. Kısaca sizi tanımak isteriz sayın Büyükşahin ?

Dede çocuğuyum. Şu anda dedelik yapıyorum. Babamın (Mehmet Dede) vefatından sonra iki yıldır bu erkanı yürütüyorum.

Babanız çok sevilen ve tanınan bir dede idi. Onun sizin üzerinizde etkileri vardır tabi ki, siz ondan nasıl etkilendiniz, nasıl yetiştiniz?

Babam halk tarafından çok sevilen bir insandı. Erkanlarını hiç aksatmadan yürütmeye çalışırdı. Onun Ehlibeyt’e olan düşkünlüğü, dürüstlüğü, halkla ilişkileri beni çok etkiledi.

Hangi ocağa bağlısınız?

Üryan Hızır Ocağı’na bağlıyız. Adıyaman’da ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde taliplerimiz vardır. Ocağın çok itibar gören bir geçmişi vardır.

Üryan Hızır’dan biraz bahseder misiniz?

Üryan Hızır Horasan Erenlerindendir. Aynı zamanda Muhammet Bakır’ın torunlarındandır. Üryan Hızır da diğer Anadolu erenleri gibi insanları aydınlatmaya çalışmıştır.

Üryan Hızır Tunceli’de Pertek ve Hozat arasında bulunan Zeve (Dorutay) Köyü’nde yatmaktadır, ona mensup olan dedelerimiz Tunceli’den sonra Elazığ ve Malatya’ya gelip yerleşmişlerdir. Daha sonra Adıyaman tarafına göç etmişlerdir. Şu anda Adıyaman ve çevresinde pirlik görevini yapmaktayız.

Siz aynı zamanda okuyan, üreten ve erkan yürüten bir dedemizsiniz. Daha çok talipleriniz hangi yörede ve ne sıklıkla görmeye gidiyorsunuz taliplerinizi?

Bizim taliplerimiz Malatya’da, Adıyaman’da ve Suriye’de bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin çeşitli yerlerinde de bulunmaktadır.

Suriye’deki köyünüzün ismi nedir?

Muhabbet Köyü.

Nereye bağlı?

Halep’e yakındır. En az altı yüz hanedir. Ayrıca Şam ve Halep’te yerleşik taliplerimiz bulunmaktadır.

Dedelik kurumu dediğimiz zaman neler söylersiniz. Dedeler kimlerdir, bu kurum Aleviliğe neler kazandırmıştır?

Dede Ehlibeyt soyundan gelir. Dede eğiten, öğreten ve danışılan kişidir. Dedeliğin Alevilikte çok önemli bir yeri vardır. Alevilikte 12 hizmet vardır. 12 hizmet sahiplerini yönlendiren ve Alevilik yolunun kurallara uygun olarak yürütülmesini sağlayan dededir.

Dedelik kurumu, Aleviliğe toplumsal ve dinsel yönde birlik ve beraberliğin oluşmasında büyük katkılar sağlamıştır.

Okuyan bir dede olarak; günümüzde bir dedede aranması gereken vasıfları nasıl yorumluyorsunuz, Geçmişten farklı olarak dedeler günümüzde hangi özelliklere sahip olmalıdır?

Çağdaş olmak gerekir. Yani bir dedenin okuması ve eğitim görmesi büyük bir eksikliği giderir ve çağın sorunlarına göre kendini yetiştirmesi yarar sağlar. Çünkü toplumumuz gün geçtikçe aydınlanmaktadır. Bir dedenin bu aydınlanan kitleye yanıt vermesi gerekir.

Talip köylerinize giderken onlardan mı talep geliyor yoksa siz belirli zamanlarda mı oralara gidiyorsunuz?

Ben bazen kendim gidiyorum, bazen de onlardan istek oluyor. Görgü cemi olduğu zamanlar beni çağırıyorlar, çoğu zaman da ben kendim gidip onları ziyaret ediyorum ve herhangi bir sorunları varsa onları çözmeye çalışıyorum.

Musahip çiftleriniz var mı?

Elbetteki var. Çünkü Alevilikte musahipsizlik olmaz. Musahipsiz bu yolda ikrar verilmez ve görgü cemi yapılmaz. Çünkü Muhammet/Ali yoluna ve Alevi erkanına musahiple birlikte girilir. Musahiplikte üzüntüyü sevgiyi mutluluğu paylaşma ve beraber olma durumu mevcuttur.

Oniki hizmet sahibi, 12 İmam’ı sembolize ettiği söylenir. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Doğrudur. 12 hizmet sahiplerinin her birinin Alevi görgü ceminde bir görevi vardır. Görgü cemi yapılmazdan önce hizmet sahipleri dedenin duasıyla görevlerine başlarlar. 12 hizmet Alevilikte bir semboldür.

Babanız sizi özellikle cemlere götürür müydü?

Ben babama yardım etmek amacıyla giderdim. Cemlerin konum olarak çok faydalı şeyler verdiğini, cemlerin ve erkanların paylaşımcılığı, barışı, eşitliği, hoşgörüyü insanlara öğrettiğini gördüm.

Sizin bütün cemlerinizde oniki hizmet yürür mü?

Yapılan görgü cemlerinde oniki hizmet yürür. Diğer cemlerde oniki hizmeti yürütmek zorunluluğu yoktur.

Musahiplik ve görgü cemlerinin dışında da yürür müydü?

Eğer herhangi bir kurban lokması varsa ve istek olursa oniki hizmet yürütülebilir. Görgü cemi dışında diğer cemler vardır. Örneğin Abdal Musa cemi, Koldan kopma ve Lokma cemi gibi çeşitli cemler vardır.

Alevi/Sünni kaynaşması hakkında neler söylersiniz?

Hoşgörü ile bakmak gerekir biz birbirimize ne kadar yakın olursak o kadar güzel bir ortam yaratılmış olur. Çünkü toplumun huzura ve mutluluğa ihtiyacı vardır.

Adıyaman’daki Alevi köyleri hangileridir?

Yazıbaşı, Uzunköy, Ahmet Hoca, Çamyurdu, Karaağaç, Kızılcaköyük, Börgenek, Beseri, Kuşakkaya, Akçalı, Kırklı, Durukaynak, Kındırali, Çamgazi, Kayaönü, Çokpınar, Tekpınar, Dikilcik, Oluklu, Yedioluk, Karahöyük, İpekli, Terman, Payamlı, Kömür, Aydınoluk, Çatalağaç, Ortanca, Bağlar, Pınarbaşı (Bulam), Varlık, Köseuşağı, Recep, Şahverdi, Kozan, Kayacık, Bağlıca, Kaşköy, Çamlıca, Esence, Gökçay, Yenigüven, Koru, Gebeli, Ağaçkonak, Yaylakonak, Dandırmaz köyleriyle birlikte Besni ve Gölbaşı İlçelerinde de Alevi köyleri bulunmaktadır.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Hoşgörü, insana saygı ve sevgi artsın, hiçbir din ve mezhep ayrımı yapılmasın. İnançlar hangi yönde olursa olsun insanların birlik ve beraberlik içinde olmaları en büyük amaç olmalıdır.

Çok teşekkür ederim.

 

21/06/2000 – ADIYAMAN

 

GAZİ ÜNİVERSİTESİ, TÜRK KÜLTÜRÜ VE ARAŞTIRMA MERKEZİ, HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, GÜZ: 2001, SAYI: 19, SAYFA: 45/85

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 239-259)

Yorumlar   

 
0 #1 sahin taylan 14-06-2014 12:53
adıyaman gölbaşı ilçesi kalemkaş köyü şahinler aylesi ağlamazlar ve kanoglu ayleleri kökeni zeynel abidinin torunları oldunu ögrendik bizler aylemizin tarihcesini 12 eylüden sonra araşdırma yapabildik bizler türkmen olup zeynel abidinin torunları olarak ögrendik bizim aylemize hasan hüseyin ali mustafa ve mehmet cafer isimleri ataarımızın dedeleri hasn ve ali kiya iermiş bzi nesil olarak hep kendimizi alevi gördük sizen ricam bu ayleyi ögenme şansını bekliyorum
Alıntı
 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile