BÜYÜK HALK OZANI DERVİŞ KEMAL HAKK'A YÜRÜDÜ...

DERVİŞ KEMAL (KEMAL ÖZCAN) SONSUZLUĞA GÖÇTÜ…

Ayhan Aydın

Eserleriyle çağımızda Alevi Bektaşi inanç, kültür ve düşünce dünyasının en önemli ozanlarının başında yer alan, yüzyıllardır süregelen bu geleneğin en üretken (verimli) kalemlerinden birisi olan ve bir kültür çağlayanı olan şiirlerinden insanlık, sevgi, dostluk, yurt, bayrak, Atatürk, Alevi Bektaşi değerleri ve erdemleri fışkıran, tüm hayatını dolu dolu yaşamış Kemal Özcan – Derviş Kemal artık cismen aramızda değil… Ama onun günümüzde cemlere de giren, hiç tanımayan, hatta hayatında hiç şiir okumamış bir kişinin bile okuyunca kesinlikle etkileneceği derin köklerin, büyülü ve benzersiz elmasları olan sözcüklerle örülmüş şiirleri sonsuza kadar yaşayacaktır.

Uzun süredir rahatsız olan Derviş Kemal 25 Nisan Cumartesi günü Edirne Uzunköprü’de 85 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Derviş Kemal; Ulu erenlerin ışıklı dünyasında yol alırken, piri olan Seyyid Ali Sultan – Kızıldeli Ocağı’nın (Dergâhı)’nın manevi büyüsüyle ve Tanrı Dağları’nın tılsımıyla büyümüş atalarının yaşadığı Yunanistan’dan (Babalar Köyü) çok küçük yaşta Türkiye’ye göçmüş, yaşamı bir kavga yaşamı olmuş her zaman.

Hemen hiçbir kurumun maddi ve manevi desteğini almadan, eşlerini, dostlarını o küçücük bütçesiyle ağırlamaya çalışmış, kimseden yüzünü çevirmemiş, yazdığı eserlerle Türkçe’nin ve Alevi Bektaşi varlığının günümüzde yaşamasına katkıda bulunmak gibi kutsal bir görevi yerine getirmiş.

İnsanlar ise onu hep büyük bir ozan, Türkçe’nin ses ustalarından, usta bir şair, Aleviliği Bektaşiliği en güzel şekilde anlatan bugünün nefes yazarı, (bazı yanlışlara kimi zaman eleştirilerinin de olduğu),  günümüzün büyük kalemi olarak selamlamışlar. Ama hiç kimse de bu adam nasıl geçinir, nasıl yaşar, o küçücük gecekondusunda tenceresi nasıl kaynar? Diye hiçbir zaman da sormamıştır. Aynen diğer ozan, yazar, aydınlarda olduğu gibi durum aynı olmuştur. Televizyonların baş aktörleri ve oturdukları deri koltuklardan ancak ölünce gitmeye niyetli, kurumları başta siyasi ikbal olmak üzere kendi çıkarları için kullanan Alevi Bektaşi örgütlerini işgal edenlerin ise Derviş KEMAL’e ve onun gibilere, kültüre, sanata, edebiyata önem verme gibi niyetleri zaten yoktu, olamaz da…

İçi bomboş, yetkisiz kişiler elinde kan ağlayan cemevleri yapmayı en büyük marifet sayan, şovmen kılıklı, siyasilere yaltaklanmaktan, iyi birer hatip bozuntusu olmaktan başka neye yarar bu Alevi Bektaşi kurum yetkilileri…

Kaçı günümüzün en büyük Alevi Bektaşi halk ozanlarından, düşünce insanı olan Derviş Kemal’in eserlerini okumuştur? Okuduysa ne kadar okumuştur, hiçbirinin aklından onun kitaplarını bastırmak, halka mal olmasını sağlamak gibi bir düşünce geçmiş midir? Onu destekledim, diyebilen bir Alevi Bektaşi kurum ve bu kurumun başında olan birisi var mıdır? Ama o tüm eserlerini bu kültür için, bu toplum için yazdı… Elbette o bir karşılık bekleyerek bunları kaleme dökmedi… Ama maddi yönden onu biraz rahatlatacak, eserlerinin halka taşınmasını sağlayacak, onu onure edecek bir girişim oldu mu? Hayır…

Onu seven binlerce insan olduğunu biliyoruz. Ona duyulan sevgi çağlayanı elbette büyüyecek… O hak ettiği bir şekilde büyük bir etkinlikle (etkinliklerle) elbette anılacaktır. O halkın gönlünde sonsuza kadar yaşayacaktır… Ama gönül ister ki, insanlar sağken bir şeyler yapılsın… Onlar da büyük yaratılarının (belki onlar için büyük anlamı olmasa da) bir karşılığını alsınlar.  Çalgıcılar için seferber olan, bir keşkeğin ve davulun peşinde binlerce insanı toplayanlar iş gerçek ozanlara gelince gece düzenlemeye yanaşmazlar. Nerede bir halay, nerede bir gösteri, nerede bir çengi var; toplumu artık oraya sürükleyen, bu toplumun kişiliğini, kimliğini, geleneği, göreneğini yozlaştırmak için, onu asimile etmek için adeta birileri seferber oluyorlar. Yok Sünniler, yok devlet, yok Diyanet, İran.. Şu bu bizi asimile ediyor, diye bağırıyoruz… Evet ediyor… Onların görevi bu… Ama biz asıl kendi kendimize o asimilasyon zeminini yaratıyoruz, var ediyoruz… En büyük asimilasyoncular Alevilerin içinden çıkan kendi tarihine, geleneğine, değerlerine, erdemlerine, öz varlığına sahip çıkmayanlardır. Yazıklar olsun, diyorum bu duyarsızlığa, bu kirliliğe, bu basitliğe.

Bu inanç ve kültür adına, bu düşünce adına kimileri ne bedeller ödüyorlar, kimileri ne saltanat sürüyorlar!

Orhan Veli’nin dediği gibi; “Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik”.

26 Nisan’da Ergene Sağlık Mahallesi’ndeki Ali Koç Dede Anma Etkinliği’ne katıldığımız çok sevgili dostum Süleyman Zaman ile Uzunköprü’ye vardık. Evine ulaştık büyük ozanın… Eşleri, dostları, yakınları gelmişlerdi. Sarıldık, öpüştük, ağladık… Hüzünlenmemek ne mümkün!

Evinin önünde, kendi elleriyle diktiği çınar ağacının altında naşını uzattılar, her şeyiyle ak pak olan bedensel cismini getirdiler son kez “helallik almaya”.  Bektaş Yavuz Baba dualar okudu, çok sevdiği dostlarının huzurunda Halk Ozanı Sanatçı Hasan Öztürk, Halk Ozanı Aziz Tatlısu, Araştırmacı Yazar Süleyman Zaman onun hem deyişlerini okudular, hem onun şiirinin değeri üzerine konuşmalar yaptılar. Yaşamını sürdürdüğü Kavak Mahallesi’ndeki Boşnak Camii’nde namazı kılındıktan sonra dostlarının omuzları üstünde ebedi istirahatgahı olan kabristana götürülüp, geçen sene Hakk’a yürüyen hayat arkadaşı Zepnep Ana’nın yanına defnettiler.

Ölümün ani olması, geniş kesimlere duyurulamaması sonucunda birçok yerden cenazesine gelmek isteyip gelemeyen can dostları onu gönüllerinde yâd ettiler.

İstanbul’dan Halk Ozanı Ferman Aslan, Ali Güneş, Selahattin Okkay (Garip Derviş) Aziz Tatlısu (sevgili eşi); Çorlu’dan Mahrem Tezol Baba’nın oğlu Hasan Tezol, Babaeski Kumrular Köyü’nden şair Halil Özçelik ile diğer dostlarıyla merasimden sonra ozanın evinin önünde onu yâd ettik.

 

Cömert canına gitsin, lokmanı yedik, çayını içtik.

Haklarımız sana helal olsun, Derviş Baba, sen de bizleri affet…

Yanına geleceğimiz güne kadar bir kalp kırmayalım, gönüllerimiz kırılsa da…

Bize sabır, metanet, tevazu, dostluk, erdemlilik, alçak gönüllük konusunda büyük örnek oldun…

Bunları yaşatma konusunda bize rehber olmaya devam et…

Seni, seni çok seven dostların olarak; ölene kadar unutmayacağız, anını ve eserlerini her zaman yaşatacağız…

Sen de bizlere haklarını helal et!..

 

Bizler Süleyman Zaman’la birlikte, cenazeye katılan Feyzullah Çınar’ın yeğini ve yeni tanışsak da çok iyi kaynaştığımız Mehmet – Sevil Karabudak dostlarla uzun bir sohbetle bir cadı kazanı, keşmekeşlik abidesi, çiğ ilişkiler merkezi, entrikalar yuvasına, yani İstanbul’a geri döndük.