CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

AYHAN AYDIN

CEM NEDİR?

Şehirleşme süreci içinde, kırdan kente göç olgusuyla Türkiye’de yerleşik birçok değer sarsıldı, değişti. Cemaat yapılanması bakımından daha çok kendi içine kapalı bir toplumsal yapı sergileyen/sergilemek zorunda bırakılan Aleviler-Bektaşiler; Müslüman kimliklerini içinde Sünniler’den çok farklı olarak yüzyıllar boyunca yaşattılar.

Aleviler’in- Bektaşiler’in aslında İslam içinde oluşmuş Sünni ve Şii inanç sistemlerinin dışında çok köklü, kendilerine has ibadet anlayışları vardır.

Alevilik’te- Bektaşilik’te ibadet mekânla, şekille, cinsiyetle, dille sınırlandırılmamış; insanın Hakk’la bütünleşmesinin sırrının, yine insanda olduğu düşüncesi tasavvufi bir yorumla özellikle cemlerle kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Çok sıkı kuralları olan cemlerde namaz yerine niyaz esas alınmış, insanların yüz yüze, gönül gönüle, kadın/erkek ayrımı olmaksızın, binlerce yıllık bir Türk geleneğin ürünü olan bağlamalarla ibadet etmeleri yaygınlık kazanmıştır.

Yunusların, Hacı Bektaşi Velilerin, Mevlanaların, Kul Himmetlerin, Pir Sultanların İslam tasavvufunu; sevgiyi, aşkı, kardeşliği işleyen şiirleri, güzel sözleri, Anadolu ve Rumeli halk bilgeleri dedeler, babalar ve  ozanlar tarafından emsalsiz bir şekilde insanlara aktarmıştır.

 

 

 

Erenler şahtan gelirler

Ali derler pirimize

On İki İmam kullarıyız

Münkir ermez sırrımıza

 

Ateş yanıp kazan coşar

Dalga gelir boydan aşar

Şulesi aleme düşer

Bakın bizim nurumuza

 

Pirimiz kırklar yediler

Bu yolu onlar kodular

Bize böylece dediler

Kan kanarsan sırrımıza

 

Baktık aslımız Adem’dir

Kısmetim veren Hüda’mdır

Halifeler piş-kademdir

Tac urdular serimize

 

Mürid mürşidine uydu

Erenler ma’nisin duydu

Münafıklar nice kıydı

Tığ çektiler pirimize

 

Nesimi sabakın pişir

Özüne mahabbet düşür

Bin bazergan gevher taşır

Günden güne şarımıza

Nesimi

 

Kur’an’ı Arapça okuma zorunluluğu olmayan cemlerde Türkçe ibadetle, Türk Dili’ni inançta da kullanma anlayışı iyice yerleşmiş, bu durum günümüze kadar gelmiştir.

Bir sene boyunca yaşadığı sosyal, insani ilişkilerinden dolayı yıl içinde en az bir kez sorgudan, görgüden geçirilmeyen; herhangi bir nedenden dolayı bir gönül incitmişse, kırdığı gönlü onarmadan içeri alınmamanın kural olduğu cem; değişik ocaklara bağlı dedeler tarafından bazı küçük farklılıklar olsa da tüm Önasya, Ortadoğu, Anadolu’da ve Balkanlarda, Aleviler-Bektaşiler tarafından yüzyıllardır yürütülmüştür.

Aleviler – Bektaşiler tarafından genel kabul gören, Aleviliğin- Bektaşiliğin temel yazınsal inanç kitaplarından birisi olan Buyruklar, Kur’an ve diğer inanç kitapları esas alınarak 12 hizmet usulünde (bu yazı kapsamını aşan, çok detaylı ibadet uygulamaları) tüm Türkiye’de ortak uygulanan, binlerce yıllık eski Türk İnanç ve törelerinin, Anadolu toprağındaki farklı kültür esinlenmelerinin de etkisiyle kurumlaşan cem, Alevi – Bektaşi  İnanç ve Kültürü’nün de temel sembol ritüellerinden birisidir.

Yüzyıllardır, dergahlarda, tekkelerde, dede evi, meydan evi, ibadet evi, köy odası denilen yerlerle daha ziyade herhangi bir köyde, mekan rahatlığı bakımından, genellikle büyük bir köy evinde yapılan cem, Aleviliğin temel düsturu olan eline/diline/beline sahip olma gibi güzel ahlak erkanlarının da anlatıldığı yerlerdir.

Alevilik için hayati öneme sahip, bir nevi Aleviliğin inanç ve ibadet anlayışının ne olduğu sorusunun da cevabını veren cemler; günümüzde daha çok cemevlerinde yapılmaktadır.

Bozulan dede/talip ilişkileri; kente göç, değişen, farklılaşan, zorlaşan yaşam koşulları cem ibadetini zaafa uğratmış görünse de; cem milyonlarca Alevi tarafından uygulanmaya devam etmektedir.

Cem; Alevilerin, Bektaşilerin temel ibadet şeklidir. Dinin temel kurallarının sembollerle simgeleştirildiği cemlerde; dede veya babalar, âşıkların (zakirlerin), on iki hizmetlilerin yardımıyla, Hakk/Muhammed/Ali’nin yolunu sürüp, dünya nimetlerinden soyutlanabilme, manevi bir dünyada yaradanla bütünleşme evrelerini yaşarlar.

Bir lokmanın kırk parçaya bölünüp, paylaşıldığı cemlerde, aşk meydanına giren canlar, güvercinler misali dostluğun harman olduğu bu kâinat ışığının vurulduğu alanda aşkla, şevkle semaha dururlar. Kadın, erkek; genç, yaşlı vs. vücutlar tüm ağırlıklarından kurtulur; kinler, kibirler, art ve kötü niyetler, kötü ruhlar... İnsandan uzaklaşır.

Hakk’ın, Muhammet’in, Ali’nin, Hasan’ın, Hüseyin’in, On İki İmamlar’ın isimleri tüm vücut azalarını sarar... Coşar, coşar insan, bir aşk ateşine düşer. Sonsuz bir âleme gider, gözünün önündeki tüm perdeler aralanır, uçar, uçar... Hakk’la bütünleşir. Cemde semahta beden erir, ruh meydana çıkar.

DUYGULAR DÖNÜŞTÜ SÖZE

 

Erenler zehir getirin

Balınan öldürmen beni

Bağrıma diken batırın

Gülünen öldürmen beni

 

Hiçlik âleminde mesttim

Varlık sevdasını kestim

Yokluk benim eski dostum

Malınan öldürmen beni

 

Yar diyerek yana yana

Can teslim ettik canana

En yakınım kıysın bana

Elinen öldürmen beni

 

Bir aşktır düştü özüme

Yanarım kendi közüme

Leyla görünüp gözüme

Çölünen öldürmen beni

 

Duygular dönüştü söze

Yanık seda işler öze

Dertli dertli vurup saza

Telinen öldürmen beni

 

Hüdai’yim daldım gama

Saldı beni demden deme

Asın kesin yüzün ama

Dilinen öldürmen beni

 

Sabri Orak (Hüdai)

 

Ceme öyle herhangi bir eve, odaya girilir gibi girilemez. Cem ruhların bedenlerden soyunup ilk yaratıldıkları andaki gibi nur halinde oldukları varlık birliğinin vücut bulduğu yerdir.

Bu nedenlerle ceme giren her insan tüm alt üst kimliklerinden kadınlığından, erkekliğinden, zenginliğinden, fakirliğinden, mesleğinden, eğitiminden, tüm sosyal statüsünden arınmış olarak oraya gelmiş olur. Ceme girecek insanın sadece üst ve alt kimlik unsurlarını bir tarafa bırakması yetmez. İnsan yaratıldığı ve sonsuzluk aleme göçeceği andaki gibi tüm görünür görünmez arazlarından soyutlanma dileğiyle ceme girerken aynı zamanda bedensel olarak da temiz olmak zorundadır. Bu İslam dininin ve Aleviliğin temel ilkelerindendir.

Her zaman söylenegeldiği gibi, Alevilik sadece ve sadece ruh temizliği manasında, ahlaki temizliği ifade etmez; Aleviler günlük yaşamlarında da, tabii ki en başta ibadet esnasında da fiziksel olarak çok temiz olmak zorundadırlar.

Av. Muharrem Naci Orhan’ın haklı olarak sarf ettiği bir söz amacından saptırılmış, sulandırılmıştır. Evet, gerçekten de doğru söylemiştir Sayın Orhan ceme girecek erkekler ve bayanlar ak, pak ceme girmelidirler. Bacılarımız, analarımız, eşlerimiz bizim aynamızdır. İnsanlığın aynalarıdır. Cemde hiçbir insan birbirinden ayrılmazken, aynı statüdeyken, kadınların sanki erkeklerden daha zayıf noktaları varmış gibi hareket etmelerini istemek en azından bu beklentide olmak bizim inancımızla bağdaştırılamaz.

Edep ve erkân üzerine analara, bacılara, yaşlılarımıza cemlere girerken daha bir itina gösterilmeli; kendini, ne yaptığını bilebilen çocukların da ibadetimizin güzelliklerini görmeleri manasında cemlerde mutlaka yer almaları sağlanmalıdır. Ceme giren, cemevine giren insan Hakk/Muhammet/Ali’nin divanına gireceğinin farkında olmalıdır.

Orada, postta oturan mürşit postundaki dede ve babalar, pirler; bu kutsal yolun eğiticileri oldukları için onlara azami saygı gösterilirken, asıl olanın posta oturan kişinin bizzat kendi kişiliği değil, bu sembolün altında yatan evrensel değerler sistematiği olduğudur. Bu unutulmamalıdır.

O post; Ahmedi Muhtar, alemlerin nuru Muhammet Mustafa ve Ehlibeytinin kutsal  makamıdır. O kutsal postun karşısında olan canlar, nasıl bir makamda, nasıl bir meydanda olduklarının farkındaysalar, zaten onlara sessiz olmalarını, temiz olmalarını, gülüşüp, kendi aralarında konuşmamaları gerektiğini söylemeye gerek yoktur.

Cemevlerinin temiz tutulmasının, inanç ve ibadetlerinin birer parçası olduğunu, ceme giren canlara anlatmanın gereği yoktur.

Cemin aynı zamanda bir görgü, sorgu makamı olduğu gibi, bir eğitim yeri olduğu, tasavvuf öncülerinin Kur’an değerindeki düvaz ve deyişlerinin, yine telli Kuran olan bağlamayla seslendirilmesinin, evrenin varoluşu ve yaradanın yanımızda olduğu felsefesi yanında semahların evrenin hareketini simgelediğini, buradaki her bir hizmetin, her bir sözün, davranışın bin dört yüzyıllık gerçeklerin yaşatıldığı şeyler olduğunu unutmamak gerekir.

 

Bugün Ehlibeyt’in alemi saran nurunu nankörce inkar eden, yüzyıllardır Alevilerin yaptıkları ibadetleri batıl gören cahil takımının yanında açıkçası kendilerini Alevi kökenli olarak tanıtmalarına rağmen; Alisiz Alevilik, cemsiz, dedesiz Alevilik, gibi kavramları ortaya atan yol yezitlerinin karanlıklarıyla da, Hakk’ın tecellegahı olan insanı yücelten Alevi ibadetlerinin güzelliğini gölgelemeleri mümkün değildir.

Kainatı var eden yüce Yaratıcı, Ehlibeyt sevgisini cümle kulların üzerinde hazır ve nazır kılsın!

Boz Atlı Hızır her daim yardımcımız olsun!

Alevisiyle, Sünnisiyle bu Türk yurdumuzda birlik ve beraberlik içinde yaşamak arzusunda olanlara aşk olsun!

Yüce Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının büyük Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla emperyalizme karşı verdikleri yeryüzünün en büyük kahramanlık destanlarının yazıldığı bu mübarek savaşta şehit olanların ruhları sonsuza kadar huzur içinde olsun!

Alevi/Sünni kardeşliği için çalışıp, Aleviliğin değerlerini yaşatanların yolu açık, gönülleri pak olsun!

 

Cemevleri

 

Aleviler’in kısmen de olsa, kendilerini ifade edebilme olanaklarını yakalamaları, yüzlerce yıllık inanç yapılarını da büyük şehirlerde toplu olarak uygulayabilmeleri sonucunu doğurdu.

Değişik illerden gelip büyük şehirlere yerleşen farklı ocakların talipleri olan Aleviler, yine kendi dedelerinin olmasa bile bir başka ocağın dedesinin cemine katılarak ibadetlerini yaşatıyorlar. Bu arada dergâhlara, bir Alevi/Bektaşi ulusuna veya baba, halife baba gibi bir inanç öncüsüne bağlı, Aleviler’den hemen hiç farklı bir inanışı olmayan Bektaşiler de cemlerini yürütüyorlar.

Bu konuda önceliği yine yüzlerce yıllık köklü dergâhlar yaptılar; İstanbul Göztepe’deki Şahkulu Dehgahı’nı, Üsküdar’daki Karacaahmet Dergâhı’nı ziyaret eden yüz binlerce Alevi aynı zamanda bu dergâhlardaki cemevlerinde cemlerini yapmaktadırlar.

Bir büyük şehir gerçeği olarak belli yörelerden, illerden gelip yoğun bir şekilde bir semtte yerleşen Aleviler; zamanla yine toplu ibadet yerleri olan cemevlerini yine aynı semtlerde inşaa etmeye giriştiler. İstanbul’u örnek alırsak; Asya Yakasında; Kartal, Maltepe, Tuzla Aydınlıköyü, Sarıgazi, Ümraniye, Adalar, Seyid Seyfi (Maltepe/Esenyalı), Avrupa Yakası’nda; Gazi Mahallesi, Yenibosna, İkitelli, Alibeyköy, Gaziosmanpaşa, Bakırköy, Haramidere, Büyükçekmece, Kağıthane, Şahintepesi, Okmeydanı, Garip Dede Türbesi Cemevi, Erikli Baba Türbesi, Anadolu’da köylere kadar uzanan onlarca cemevi inşaatı başlamış, önemli bir kısmı tam bitirilememiş olsa da ibadetler çok zor olanaklarla da olsa devam etmektedir.

Cemevlerinin önemli bir kısmı bir dernek veya vakfa bağlı olarak hizmet yürütmektedir. Alibeyköy, Gaziosmanpaşa’daki cemevleri Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ne bağlıyken, daha doğrusu aynı binada hizmet verirlerken; İstanbul’daki en büyük ve modern cemevi olan Koca Ahmet Yesevi Yenibosna Kültür ve Cemevi aynı zamanda CEM Vakfı Genel Merkezi olarak hizmet vermektedir. Aynı şekilde Okmeydanı’ndaki cemevi Hacı Bektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı’na bağlı bir şube statüsündedir.

Yapılanmaları gereği; Cemevi ifadesi altındaki binada sadece cem yapılan cem odası, salonu bulunmamakta; cenaze yıkama bölümü, yüzlerce insana hizmet veren yemekhane, konferans salonu, idari odalar, saz, semah kursu salonları, kitap alış/veriş büroları, kütüphane vb. hizmet birimleri de yine hemen tüm cemevlerinde mevcuttur. Bu nedenle cemevi ifadesi yerine Cem Kültür Evi tabiri daha uygun düşmekte, birçok cemevi bu kelimeyi kullanmaktadır.

Devletin üzerine düşen görevi yerine getirmeyerek, hükümet yetkililerinin defalarca söz vermelerine rağmen; cemevleri hiçbir zaman insanların ihtiyaçlarına cevap verecek bir niteliğe kavuşamamıştır. Öncelikle yukarıda sayılan tüm cemevleri tam anlamıyla hizmet verecek şekilsel şartları taşıyamamaktadır. Birçok cemevinin inşaatı tam bitmemiştir, ısınma problemi vardır, arsa sorunu vardır...

Cemevlerinin her şeyden önce yasal bir statüsü yoktur. Devlet resmi manada Alevileri tanıyıp, Alevi inancındaki insanlara ibadetleri için hiçbir kaynak ayırmayıp, yardımcı olmadığı gibi, hükümet yetkilileri de; cemevleri konusunda tüm yoğun taleplere rağmen yeni cemevi yapımı, devam edenlerin bitirilmesi, yasal bir statünün tanınması yönünde hiçbir resmi işlem yapmamışlardır. Bazı belediyelerin yardımlarına rağmen idareciler tarafından cemevlerinin yapımına geniş manada bir engel söz konusudur.

CEM Vakfı gibi kimi kurumların ciddi çabaları, dar gelirli Alevi, Bektaşi zaman zaman Sünni, yurttaşların çok düşük de olsa maddi, manevi katkıları, (Alevi/Sünni dayanışmasının en güzel örneklerinden birisi bu cemevi yapımlarında görülmektedir. Gerçekten de yüzlerce Sünni vatandaş da cemevlerinin yapımına katkıda bulunmuşlar/bulunmaktadırlar.), bazı Alevi işadamlarının destekleri, sonucunda belli bir noktaya gelinmiştir.

Genellikle çok dar gelirli insanlar olan Aleviler her türlü zorluğa rağmen inançları gereği kamil insan olma erdemini her zaman yaşatmışlardır. Cemevlerinin genel örgüsü içinde de ibadetlerini yaşatmak isteyen dar gelirli orta yaş grubuyla; bağlama, semah, folklor, bilgisayar, İngilizce vb. kursların verilmesi dolayısıyla genç nüfus yoğunluğu hemen tüm cemevlerinde orantılı bir şekilde mevcuttur.

Genellikle demokrat, devrimci, ilerici, Atatürk Devrimlerini benimsemiş, ulusal birlik ve bütünlükten yana, devletten beklentilerini konuşarak, anlaşarak elde etme eğiliminde olan Aleviler; radikal sol grupların özellikle gençleri etkilemelerinden rahatsız olmaktadırlar. Özellikle son dönemde bir inanç ve kültür merkezi olan cemevlerinin bir kısmında faaliyet göstermek isteyen, çeşitli gösteriler yapan bu tip grupları halk tasvip etmemektedir.

Bir de zaman zaman cemevlerinin tarihsel bir köklerinin olmadığına ilişkin görüşler bir gerçekmiş gibi cahilce ortaya serilmektedir. Bugün Malatya Arapkir Onar Köyü’nde yüzlerce yıllık cemevleri halen ayaktadır. Aydın Dalama Yeniköy’de üç yüz yıllık cemevi ayaktadır; Tunceli Pülümür Hacılı Köyü’ndeki dört yüz yıllık cemevi ayaktadır; Diyarbakır Bismil Türkmenacı Köyü’ndeki üç yüz yıllık cemevi ayaktadır. Daha yüzlerce örnek vardır. İnanmayanlar oralara gidip bu cemevlerini kendi gözleriyle görebilirler. Bu yalanlarla, safsatalarla hiç kimse bir yere varamaz.

 

Bu konudaki temel sorunlar ve öneriler ise şunlardır:

 

  • Tüm cemevlerinde inanç, mezhep, din, bölge farkı gözetilmeksizin herkese Aleviliğin – Bektaşiliğin evrensel ilkeleri çerçevesinde hizmet verilirken; buraların birer inanç ve kültür kurumları olduğunu gösterecek idari usuller belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Türkiye’de hâlihazırda faaliyet gösteren ve/veya yapımı devam eden, yapılması planlanan cemevlerinin yapım, çalışma, içerik, faaliyet usullerinin belirlenip yazılı mevzuatının oluşturulması bir zorunluluktur.
  • Cemevlerinin resmi, yasal statüye kavuşturulması gereklidir.
  • Cemevi yapımının devletin anayasal bir görevi olduğunun, Anayasanın 10. Emredici hükmünün bu kapsamda olduğu, inançlar arası ayrım yapmanın yine anayasal bir suç olduğunun devlet ve hükümet yetkililerine Aleviler vakıflar ve dernekler üstü çalışmalarıyla kesin hatlarıyla, yasal yollarla anlatmalı, kesin bir sonuç alınmalıdırlar.
  • Bu tip bir çalışma tüm Alevi dernek, vakıf, dergah vb. katılacakları ortak bir komisyon tarafından yürütülmeli ve tüm cemevlerini kapsayacak şekilde hazırlanıp, tüm Anadolu ve Balkanlar’daki cemevlerince uygulanacak bir yaptırımı içermelidir.

Bu konularla ilgili halihazırda CEM Vakfı tarafından ciddi bir çalışma yapılmaktadır. Aynı Vakıf 1996’da Türkiye’de ilk kez Cem Kültür Evi Mimari Proje Yarışması düzenlemiş ve bu çalışma kitap olarak yayınlanmıştır. (Cem Kültür Evi Mimari Proje Yarışması, 1996, Cem Vakfı Yayınları)

 

Genel Sorunlar/Öneriler

  • Aleviliğin ne olup/olmadığının, Aleviliğin inançsal, sosyal, kültürel, tarihsel boyutunun tam anlamıyla açığa çıkarılması; güncel gelişmelerin sağlıklı değerlendirilebilmesi için tarafsız, kurumlar, siyasi görüşler üstü bir Bilimsel Araştırma Merkezi’nin, bir Alevi – Bektaşi Enstitüsünün kurulması bir zorunluluktur. Bu kurumda Alevilik’le-Bektaşilik’le ilgili tarihsel belgeler, kitaplar, fermanlar, ilamlar derlenmeli, incelenmeli, hazırlanmalı; Anadolu, Balkanlar, Kafkasya, Ön Asya’daki Alevilik’le ilgili yerleşim yerleri, ocaklar, dergahlar, yatırlar, türbeler saptanıp, fotoğraflanmalı, arşivlenmeli, haritalanmalı; sözlü tarih unsuru dedeler, babalar, ozanlar, bilgili insanların fikirleri kaydedilmelidir.
  • Sadece inançsal boyutu olmayan, kültürel derinliğiyle Türk ve dünya insanlığına evrensel boyutta mesajlar veren Alevi – Bektaşi Kültürünün zenginliklerinin araştırılması, tanıtılması ve uygulanması için de bir kurul oluşturulmalıdır.
  • Alevilik- Bektaşilik Bilimsel Araştırma Merkezi veya Enstitüsünün içinde ve/veya bağımsız bir kurum olarak Alevi, Sünni, farklı din ve inançtan insanlara bilgi verecek uluslar arası bir Halkla İlişkiler Kurulu oluşturulmalıdır. Bir televizyon istasyonu, dergi ve kitapları yayınlayan bir Bilimsel Araştırmalar Yayın Kurulu hayata geçirilmelidir.
  • Devlet organları, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşlarıyla, basınla ilişkileri düzenleyen, yürüten ve yukarıdaki tüm etkinliklerin yasallaşması mücadelesini veren bir üst kurulun yine tüm Aleviler’i, tüm Alevi kurum ve kuruluşları temsilen oluşturulması gerekmektedir.

 

* CEM Vakfı Anadolu İnanç Önderleri Birinci Toplantısı, Alevi İslam İnancının Öncüleri Dedeler, Babalar, Ozanlar Ne Düşünüyor, CEM Vakfı Yayınları: 4, 2000, İstanbul

 

*CEM Vakfı Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantısı, Alevi İslam İnancının Öncüleri Dedeler, Babalar, Ozanlar Ne Düşünüyor, CEM Vakfı Yayınları: 6, 2003, İstanbul

 

* CEM Vakfı CEM KÜLTÜR EVİ Mimari Proje Yarışması, CEM Vakfı Yayınları:1, 1996, İstanbul

 

(Cem Dergisi’ndeki Bir Yazım… 2000’li yıllar)